Anayasa Mahkemesi'nin MİT TIR'ları haberini yapan Can Dündar ve Erdem Gül'le ilgili verdiği 'yaptıkları gazetecilikten başka bir şey değil' kararının kamuoyunda büyük bir rahatsızlık doğurması üzerine AK Parti kurmayları harekete geçti. 'Anayasa değişikliği yapılarak AYM'ye sınırlarını bildirmek gerekiyor' diyen milletvekilleri, hazırlanan değişikliğin referandumda kamuoyunun onayına sunulacağının işaretini verdiler. Bu değişikliğin kaçınılmaz olduğunu vurgulayan isimler, AYM'nin açıkça yetki gaspı yaptığını, başka bir mahkemeye müdahale ederek davanın esasına girdiğini belirttiler.
02.03.2016 18:11 Anayasa Mahkemesi’nin MİT TIR'ları haberini yapan Can Dündar ve Erdem Gül’le ilgili verdiği "yaptıkları gazetecilikten başka bir şey değil" kararı kamuoyunda büyük rahatsızlık doğurdu. Karara herkes uymak zorunda açıklamasına karşın Cumhurbaşkanı Erdoğan "Ben uymuyorum, saygı da duymuyorum. Yerel mahkemenin de o kararı kabul etmeyip kendi kararında direnmesi gerekirdi" demesi sonrası AK Parti kurmayları harekete geçti. AYM'nin yetki alanına çıkmasını engelleyecek anayasa değişikliğinin referandumda halkın onayına sunulabileceği dile getiriliyor.
AYM'nin verdiği bazı kararların ve son örnek olarak Dündar'ın tutukluluğunun kaldırılmasının hukuki değil siyasi bir karar olduğu konusunda ilginç bir örnek de veriliyor. Buna göre; paralel yapılanmaya karşı açılmış davalarda örneğin Mehmet Baransu gibi bir çok gazetecinin yargılandığı hatırlatılarak, Baransu'nun da Can Dündar gibi sadece haber yaptığı, aralarında hiçbir fark olmamasına karşın Dündar kamuoyunun bir kesiminde el üstünde tutulan bir isim olması nedeniyle hemen tutukluluktan kurtarılırken çok daha önce tutuklanmış olan Baransu için AYM'nin aylardır devreye girmediği, bu yaklaşımın da hukuki değil siyasi karar alındığının açık bir göstergesi olduğu dile getiriliyor.
Bu yaklaşımla hiçbir davanın tarafsız yürüyemeyeceği, dolaylı yoldan müdahale ile AYM'nin başka mahkemelerin yargı alanına girmesinin daha fazla kabul edilemeyeceği, anayasa değişikliği gerektiren bu tıkanmayı ancak kamuoyunun çözebileceği dile getiriliyor.
YENİ BİR REFERANDUM GELİYOR
Anayasa Mahkemesi’nin(AYM ) Can Dündar ve Erdem Gül’le ilgili verdiği “Hak ihlali” kararında yetki gaspı yapması üzerine AK Parti’nin hukukçu kurmayları harekete geçti. AK Parti’nin hukukçu vekillerinden Ramazan Can, “Bireysel başvuruyu getirmemizin sebebi, iç hukuk yolları tüketildikten sonra AİHM’e gidilmeden önce alternatif çözüm yolu olsun diyeydi. Yoksa bir yerel mahkemenin verdiği kararı temyiz ya da itiraz yolu değildi. Yani bir Yargıtay rolü değildi. AYM, kendilerinde olmayan yetkiyi kullanarak Anayasa’yı ihlal etti” diye konuştu.
Anayasa Mahkemesi’nin, “Hak ihlali vardır” kararı verse dahi bunun tespit niteliğinde olduğunu ifade eden Can, “Bu karar yerel mahkemeyi bağlamaz. Mahkeme, tekrar bu kararında direnebilir, Anayasa Mahkemesi’nin kararını uygulamayabilir. Tespit mahiyetindedir. Yerel mahkeme bunu değerlendirir ya da değerlendirmez, bu yerel mahkemenin takdirindedir” dedi.
AYM SINIRI AŞTI
AYM’nin, verdiği kararlarla sınırlarını aşarak fiili durum yarattığına işaret eden Can, “Madem böyle, anayasa değişikliğiyle bireysel başvurunun sınırlarını çizmek lazım. Anayasa değişikliği yaparak, bireysel başvuruda neyi görüşüp görüşemeyeceğinin yazılması gerekiyor” ifadesini kullandı.
HUKUKÇU KURMAYLARDAN AÇIKLAMA
Konuyla ilgili bir açıklama da AK Parti'nin iki hukukçu kurmayından geldi. TBMM Anayasa Komisyonu Başkanı Mustafa Şentop, "Bu konuyu değerlendirmek yeniden yasama organının görevidir" dedi. Burhan Kuzu ise, "Anlaşılan o ki ona çeki düzen vermek lazım" ifadesini kullandı.
TBMM Anayasa Komisyonu Başkanı Mustafa Şentop, AYM'nin kararını eleştirdi. Şentop, bireysel başvuruyla ilgili yasal düzenleme yapılıp yapılmayacağı sorusunu da yanıtladı. TBMM Anayasa Komisyonu Başkanı Mustafa Şentop, "Doğrusu mahkemenin kendi kendine işin anlamını, sınırlarını, kanunda belirtilen çerçeveyi dikkat alarak kendi kendine hareket etmesidir. AYM'nin, anayasaya, kanunlara uyması lazım. Mahkeme bunlara uymuyorsa bu konuyu değerlendirmek yeniden yasama organının görevidir. Aksi durum, Türkiye'deki bütün yargı düzenini bozabilecek bir harekettir. O zaman Türkiye'de bırakalım diğer mahkemeleri kapatalım, AYM bütün davalara baksın" dedi.
Burhan Kuzu: "Çeki düzen vermek lazım"
AK Parti İstanbul Milletvekili Burhan Kuzu da "AYM verdiği kararla anayasa ve yasayı perişan etmiştir" iddiasında bulunarak, "Bireysel başvuru konusunda bu kadar açık hükme rağmen, anayasaya uymaması durumunda bir zorunluluk ortaya çıkıyor. Teknik olarak ne yazılabileceğini görüşüp daha belirleyici bir şey yapmak lazım. Zaten Twitter kararından sonra demiştik. Anlaşılan o ki ona çeki düzen vermek lazım" yanıtını verdi.
VARLIĞIMIZI TEHDİT EDİYOR
Konuyla ilgili bir açıklama AK Parti Ankara Milletvekili Aydın Ünal'dan geldi. Kararı sert sözlerle eleştiren Ünal, "Anayasa Mahkemesi bir kez daha cinayet işleyip, hukuku katletmiştir ve kendisini siyasetin üzerinde görmüştür. Anayasa Mahkemesi şu an da bizim varlığımızı tehdit eden bir kurum haline dönüştü. Zaten bunun için kurulmuştu 1961'de. Biz beklerdik ki, siyasetin alanını genişletsin. Ama görüyoruz ki, siyaseti bir tehdit olarak görmeye devam ediyorlar. Bu durumda bizim siyasetçi olarak yapmamız gereken buna karşı bir mücadeledir. Hukuk içinde bir mücadele olacaktır elbette bu." dedi.
ERDOĞAN: UYMUYORUM, SAYGI DA GÖSTERMİYORUM
Cumhurbaşkanı Erdoğan, “İfade ve düşünce özgürlüğü maskesi altında ülkeye saldırı hakkı kimseye tanınamaz. Çünkü bu bir casusluktur. Anayasa Mahkemesi’nin kararına uymuyorum, saygı da duymuyorum” dedi.
Cumhurbaşkanı Erdoğan: Bu ifade özgürlüğü değil casusluk
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Anayasa Mahkemesi’nin Can Dündar ve Erdem Gül’ün tahliyesine ilişkin verdiği kararla ilgili görüşlerini sorması üzerine şunları söylemişti: “Çok açık ve net söyleyeyim. Bu olayın ifade özgürlüğüyle yakından, uzaktan alakası yok. Bu bir casusluk davasıdır. Bakar kör olmak durumunda değiliz, bazı gerçekleri çok açık, net görmeliyiz. Medyanın sınırsız özgürlüğü olamaz. Dünyanın hiçbir yerinde de medyaya sınırsız özgürlük yoktur. Bu haberlerde, bu ülkenin Başbakanına, Cumhurbaşkanına bugünkü göreviyle burada her türlü saldırı var. Basın mensubu yazılı görsel, kalkacak Cumhurbaşkanına, Başbakana istediği gibi saldıracak, istediği gibi onunla ilgili iftira oyunlarının içerisine gerecek, biz buna seyirci kalacağız. Böyle bir şey söz konusu olamaz.
DOĞRU ADIM DEĞİL
Anayasa Mahkemesi’nin verdiği karara sadece sessiz kalırım o kadar. Ama onu kabul etmek durumunda değilim, bunu da çok açık net söyleyeyim ve verdiği karara da uymuyorum, saygı da duymuyorum. Çünkü ortada bir gerçek var.
YEREL MAHKEME KARARINDA DİRENEBİLİRDİ
Bakın bu bir beraat kararı değildir, bu bir tahliye kararıdır. Aslında onlarla ilgili kararı veren mahkeme kararında direnebilirdi. Eğer kararında direnmiş olsaydı bu bireysel başvuru veyahut Anayasa Mahkemesi’nin vermiş olduğu karar boşa çıkacak veyahutta şu anda tahliye edilmiş olan bu kişiler AİHM’e gideceklerdi. AİHM’e gittikleri zaman da oradan alacakları netice bellidir. Fakat bu süreç bu şekilde atılan adımlar bana göre doğru adımlar değildir.”
BU BİR CASUSLUKTUR
İktidarları döneminde fikir ve düşünce özgürlüğü noktasında medyanın en ideal noktaya ulaştığını anlatan Erdoğan, şöyle devam etti: “Yüzlerce basın mensubunun cezaevlerine tıkıldığı dönemler bizden önceki dönemlerdir. Bizim iktidarımızda bunlar cezaevlerinden çıkmışlardır, biz önlerini açtık. Biz yaptığımız yasal düzenlemelerle önlerini açtık ve demek ki yanlış yaptık herhalde. Bunları görmezden gelerek bize saldırıyorlar. İfade ve düşünce özgürlüğünün sonuna kadar yanındayım ama ifade ve düşünce özgürlüğü maskesi altında bu ülkenin adına veya bu ülkeye saldırı hakkını da kimseye tanınmasına da taraftar değilim. Çünkü bu bir casusluktur. Hangi ülke olursa olsun istihbarat örgütleri herhangi bir savcının rahatlıkla müdahale edeceği bir örgüt değildir. İstihbarat örgütlerinin adeta sınırsız diyebileceğimiz yetkileri vardır. Zaten bu yetkiler olmazsa o devlet güçlü olamaz, o devlet ayakta duramaz.”
DOĞRUDAN YANAYIM
MİT tırları ihanetine de değinen Erdoğan, “Bayırbucak Türkmenlerine Milli İstihbarat Teşkilatımız yardım götürüyor, bu yardım sebebiyle sen kalkacaksın müdahale edeceksin, oradaki şoförünü, subayını hepsini yatıracaksın yere ve onları adeta sanki bir düşman ordusunun mensuplarını yakalamış veya teröristleri yakalamış, onları yere yatıracaksın, silahları onlara uzatacaksın ve düşünün şimdi bu ülkede yargı makamında olanlar o sürecin resmedilmesine aracı olanları, yardım yataklık edenleri tahliye edecek. Kusura bakmayın ben bu kadar rahat onların yanında olamıyorum ve bu konuda da inandığım doğrular neyse bu doğruların da sonuna kadar arkasında olduğumu ifade etmek istiyorum. Şimdi tabii yola çıkıyorum bundan herhalde biraz daha ortalık çalkalanabilir yani” diye konuştu.
DAVUTOĞLU: BÜTÜN YARGI SÜRECİ AYM'YE BAĞLANAMAZ
Başbakan Davutoğlu da konuyla ilgili açıklama yaptı. AK Parti Genel Başkanı ve Başbakan Davutoğlu, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Başbakanı Mustafa Kalyoncu ile ortak toplantısında son dakika açıklamalarda bulundu.
Anayasa Mahkemesi'nin Cumhuriyet Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Can Dündar ve Ankara Temsilcisi Erdem Gül kararı ile ilgili konuşan Davutoğlu, "Ortada açık bir casusluk faaliyeti vardır. Esas itibariyle konu Bayırbucak Türkmenleri'ne gönderilen yardım malzemeleriyle ilgilidir. Konu iki gazetecinin görüş beyan etmesi değildir. 2 gazeteci gizli kalması gereken belgeleri yayınladı. Bu belgeleri verenlerin amacı devleti, hükümeti baskı altına almak ve sanık sandalyesine oturtmaktır." dedi.
"ANAYASA MAHKEMESİ'NİN YETKİLERİNİ AŞAN DURUM"
Tutuksuz yargılamanın esas olduğunu söylediğini dile getiren Davutoğlu, ortada yürütülen bir dava olduğunu ve yapılan müracaatın değerlendirildiğini belirtti. Bireysel başvuru hakkının AK Parti döneminde getirildiğini hatırlatan Davutoğlu, pişman olmadıklarını söyledi. Davutoğlu açıklamasının devamında şunları söyledi: "Davanın esası gizli belgeleri ifşa etmek suretiyle bir dava sürüyor. Bunun basın özgürlüğü davası olarak yansıtılması yanlış. Gizli belgeleri açıkladılar. Yargı süreçleri tamamlanmadan Anayasa Mahkemesi'ne başvurulamaz. Daha dava sürerken karar vermesi Anayasa Mahkemesi'nin yetkisini aşan bir durumdur. Yürütülen davaya müdahil olmuş görüntüsü ve çıkacak karar belirleme yetkisi kimsede yok."
"DAVAYI ETKİLEMEYE KİMSENİN HAKKI YOK"
"Bütün yargı süreci AYM'ye bağlanamaz. Davayı etkilemeye kimsenin hakkı yok. Hukuki sistem hepimizi sınırlar, herkes riayet edecek. Siyasiler eleştiriden azade değilse yargı da değildir. Mahkemelerin kararı eleştirebilir. Temek hukuk prensiplerine herkesin saygı göstermesi esastır. Bireysel başvuru için ilkeler konulmalı. Yetki aşımı olacaksa doğru tanımlanmalı."
İŞTE KARARIN ARKA PLANI: İTİRAZ EDEN ÜYELERE "BUGÜN BİTMELİ" DENİLMİŞ
AYM'nin skandal kararının arka planına dair detaylar da mahkemeden dışarı sızdırıldı. Buna göre; hukuk skandalına itiraz edip, “Daha yargılama bile başlamadı. Kendimizi mahkeme yerine koyamayız. Erteleyelim” diyen bir üyeye, AYM Başkanı Arslan “Bugün bitirmeliyiz” diye sert çıkmış.
AYM’de bu konuyu görüşürken üyeler arasında çok sert tartışmalar yaşandığı iddia ediliyor. Dündar ile Gül’ün avukatlarının yaptığı başvuruyu esastan görüşemeyeceğine yönelik itirazda bulunan bir üye, “Biz bu dosyayı bu şekilde ele alamayız. Çünkü daha yargılama başlamadı. Kendimizi mahkeme yerine koyarak karar veremeyiz. Yargılama devam ediyor henüz iddianame bile okunmadı” itirazında bulundu. Ret oyu veren diğer iki üyenin de benzer şekilde itirazda bulunup “yargılama devam ediyor erteleyelim” demesi üzerine AYM Başkanı Zühtü Arslan devreye girdi. Arslan, “Bu işi bugün bitirmeliyiz. Bugün karar vermeliyiz” diyerek oylamaya geçilmesini istedi.
AYM BAŞKANINA SORULAR
Öte yandan Can Dündar ve Erdem Gül'e neden tahliye kararı verdiklerini açıklamaktan özenle kaçınan Zühtü Arslan'a bazı sorular yöneltiliyor. Bu sorular şu şekilde:
-AYM tarihinde hak ihlaline ilişkin bu derece hızlı bir karar var mıdır?
-Anayasa Mahkemesi Yerel Mahkeme'nin yargılamaya başlamaması, şüphelilerin ifadelerinin alınmaması ve kimlik tespitinin dahi yapılmamasını neden dikkate almamıştır?
-AYM'nin kararında gazetecilik faaliyetinin kısıtlanması tespiti dosyanın esasına ilişkin bir hüküm olmamış mıdır?
-Dündar'la hiç bir farkı olmayan gazeteci Mehmet Baransu aylardır "başvurum niçin gözardı ediliyor" diye bağırırken onun başvurusu niçin dikkate alınmamaktadır? Yoksa iş çığırından çıkmasın ama mesaj da yerini bulsun diye siyasi bir mesaj verilmekte, nokta atışı mı yapılmaktadır?
-İç hukuk yolları tüketilmeden böyle bir karar verilmesi açık bir yanlış değil midir?
-11. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ün Başdanışmanı Ahmet Sever'in kamuoyuna yansıyan mektubu heyetin kararında etkili olmuş mudur ve heyette karara imza atan 10 üyenin Ahmet Sever ile herhangi bir samimiyeti söz konusu mudur?
HUKUKÇULAR: BÜTÜN FETÖ DAVALARINA MÜDAHALE EDİLECEK
Konuyla ilgili bir görüş de hukukçulardan geldi. Tevhid-Selam kumpası davasında müdahil avukatlardan Cüneyt Toraman’a göre ise "bu kararın amacı FETÖ davalarının içini boşaltarak çökertmek." Toraman'ın detaylı ve çok çarpıcı görüşleri şu şekilde:
BİREYSEL BAŞVURU HAKKI İLE KURDA KUZU EMANET EDİLİYOR DEMİŞTİM
"Anayasa Mahkemesi, Can Dündar ve Erdem Gül'ün bireysel başvurularını karara bağladı ve "Kişi Güvenliği ve Özgürlüğü", "İfade Özgürlüğü" ve "Basın Özgürlüğü" kapsamında ihlal kararı verdi. 12 Eylül 2010 tarihinde yapılan referandumdan sonra, Anayasa Mahkemesi'nin parti kapatma kararı vermesi zorlaştırıldı, buna ilaveten, insan hakları ihlallerini inceleme yetkisi verildi. İnsan hakları ihlallerini inceleme yetkisi, Anayasa Mahkemesi başkanı ve üyelerinin kendi talebiydi. Bu talep, kamuoyunda yerle bir olan itibarını kurtarmaya yönelikti. Kapatılmaktan "bir oyla" kurtulan Ak Parti, parti kapatılmayı zorlaştıran maddelerin iptal edilmemesi için, Anayasa Mahkemesinin talebini de Anayasa paketine ilave etti. Anayasa Mahkemesine böyle bir görev verilmesinin nedenlerinden biri de, AİHM'de Türkiye aleyhine yapılan başvuruların çokluğuydu. İnsan hakları ihlallerine ilişkin başvuruların iç hukuka (Anayasa Mahkemesine) yönlendirilmesiyle, AİHM'deki dosya sayısı da hızla azalacaktı. Anayasa Mahkemesine insan hakları ihlallerini inceleme yetkisinin verilmesini, "kuzuların kurda emanet edilmesi" olarak nitelemiştim."
FETÖ CUNTASI RAPORTÖRLER ÜZERİNDE ÇOK ETKİLİ
"Bilindiği üzere referandumda %58 oyla, Anayasa paketi, dolayısıyla, Anayasa Mahkemesinin bireysel başvuruları inceleme yetkisi de Kabul edilmiş oldu. Anayasada yapılan değişiklikten sonra, gerekli yasal düzenlemeler yapıldıktan sonra, Anayasa Mahkemesi, 23 Eylül 2012 tarihinden itibaren, bireysel başvuruları incelemeye başladı. Anayasa Mahkemesi ilk ciddi sınavını, "başörtüsü" başvurusunda ve başvuru sahibi lehine verdi. Bu ve benzeri kararlara rağmen, "Anayasa Mahkemesinin en önemli vesayet kurumlarından biri olduğunu, kırk yıllık Kani'yi kırk kere sallamakla 'Yani' olamayacağını" belirttim. Bu mahkemeye olan güvensizliğimin temel sebebi, faşist ve yasakçı kararlarının mürekkebinin hala kurumamış olmasaydı. Cemaat cuntasının (2010 HSYK seçimlerinden itibaren) yargıda (ve raportör üyelerden birinin açıklamalarından hareketle Anayasa Mahkemesinde) örgütlendiğinin ortaya çıkması, bu mahkemeye yönelik kuşkularımın daha da artmasına neden oldu. Anayasa Mahkemesi, Şubatın buz gibi soğuğunda ırmağa düşen kişiyi kurtarır, ama kurtardığı kişiyi kurutmak için ağaca asar! Anayasal sistem içinde, yasama organına vasi tayin edilmiş (dilediği yasaları iptal eden) Anayasa Mahkemesine değil, insan hakları mahkemesine ihtiyaç olduğunu düşünüyorum."
HUKUKİ DEĞİL TAMAMEN SİYASİ BİR KARAR!
"Anayasa Mahkemesinin "Can Dündar ve Erdem Gül" kararı, hukuki değil, tamamen siyasi bir karardır. Anayasa Mahkemesi, geçmişte olduğu gibi, bu kararında da anayasayı çiğnemekten çekinmemiştir. Anayasa Mahkemesi, ihlal kararını, üç gerekçeye dayandırmıştır. Bunlardan birincisi "Kişi güvenliği ve özgürlüğü", ikincisi "ifade özgürlüğü", üçüncüsü ise "Basın özgürlüğü"dür. Kişi güvenliği ve özgürlüğü, Anayasanın 19.maddesinde düzenlenmiş olup, bu madde içerisinde, istisnaları da tek tek sayılmıştır. Bu istisnalardan biri de, kişi özgürlüğünün mahkeme kararıyla kısıtlanmasıdır. Anayasanın bu maddesine göre, kişinin özgürlüğünün mahkeme kararıyla kısıtlanması durumunda, kişi güvenliği ve özgürlüğü ihlal edilmiş sayılmayacaktır. Anayasa Mahkemesi, anayasanın bu açık hükmüne rağmen, mahkemenin tutuklama kararını hiçe saymış ihlal kararı vermiştir. Anayasa Mahkemesi, tutuklama kararı veren mahkemenin üstü değil, Temyiz ve itiraz mercii de değildir. Ağır Ceza Mahkemesi ile Anayasa Mahkemesi arasında hiyerarşik bir ilişki yoktur. Ağır Ceza Mahkemesinin kararlarına karşı itiraz ve temyiz mercileri kanunda sayılmıştır. Anayasa Mahkemesi, bireysel başvuruları, sadece insan hakları ihlalleri açısından değerlendirme yetkisi olduğu halde, yargılamanın içeriğine (mahkemenin görev alanına) müdahale etmiştir."
VATANA İHANET İFADE ÖZGÜRLÜĞÜ MÜDÜR?
"Anayasa Mahkemesinin ikinci ihlal gerekçesi, "ifade özgürlüğü" yönündendir. Can Dündar ve Erdem Gül ifade özgürlüğünü kullanmak istediği halde, bu özgürlüğünü kullanamamış öyle mi?! İfade özgürlüğü mutlak mıdır? Bu hak ve özgürlüğün sınırları yok mudur? Can Dündar ve Erdem Gül'ün, T.C. hükümetini terör örgütleriyle ilişkilendirmeye yönelik bir operasyonda aktif görev almaları, "ifade özgürlüğü" kapsamında mıdır?! Casusluk suçu, devlet sırlarını açıklama suçu, kaş göz işaretleriyle işlenen bir suç mudur?! Bütün demokratik ülkelerin ceza yasalarında yer verdiği "nefret suçu", dil ile (ifade ile) işlenen bir suçtur. Hakaret de, ayırımcılık da ifade ile işlenmektedir. İfade özgürlüğünün ihlal edildiği şeklinde genel kalıp bir ifade kullanılması mümkün değildir. Türkiye'de gerçekten bir "ifade özgürlüğü" sorunu varsa, Ak Parti ve hükümet hakkında "eleştiri sınırlarını sürekli aşanların" cezaevlerinde olması gerekmez mi?! İfade özgürlüğünün koruması altında olmayan hakaretler bile ifade özgürlüğü gibi takdim edilmektedir."
YAYINDA KAMU YARARI VAR YORUMU GERÇEK DEĞİL!
"Anayasa Mahkemesinin üçüncü ihlal gerekçesi, "Basın özgürlüğü" yönündendir. Bu ihlal gerekçesi de hayli sorunludur. Basın yayın özgürlüğünün (hukuka uygunluk sebeplerinin ABC'si, güncellik, gerçeklik ve kamu yararıdır. Başvuruya konu yayında, bu ilkelerin hiçbiri söz konusu değildir. Öncelikle, Cumhuriyet gazetesinin manşetten yayınladığı haber güncel olmayıp, (yayın tarihinden) tam bir buçuk yıl önceki bir olaya ilişkindir. Bir buçuk yıl önceki bir olayın güncel olarak nitelemenin imkansız olduğu açıktır. Bu yayın, MİT Tırlarını durduran çeteye yönelik soruşturmayı bertaraf etmek, bu operasyona destek ve operasyonu devam ettirmeye yönelik bir girişim olarak algılanmaktadır. Hukuka uygunluk sebeplerinden ikincisi haberin "gerçek" olmasıdır. Bu haberi yayınlayan Cumhuriyet Gazetesinin, yayınladığı içerikle ilgili hiç bir çabası, haber çalışması, başarısı söz konusu değildir. Yayının içeriği, gazetenin muhabirleri tarafından, olay anına değil, (aynen Taraf gazetesine bavulla getirilen Balyoz belgeleri gibi) başkalarının getirmiş olduğu bilgi ve belgelerden ibarettir. Bu verileri yayınlayanların, bu verilerin gerçek olduğunu iddia etmesi imkansızdır. Haberin hukuka uygunluk sebeplerinden üçüncüsü de, "kamu yararı"dır. Cumhuriyet savcılarının, casusluk, devlet sırrının ifşası, anayasal düzeni ortadan kaldırmaya teşebbüs suçlarıyla ilgili soruşturma başlattığı ve birçok kişinin tutuklandığı dikkate alındığında, MİT Tırlarıyla ilgili bilgi ve belgelerin yayınlanmasında kamu yararı olduğu da öne sürülemez. MİT Tırlarını durduranlara yönelik soruşturma devam ettiğinden, bu TIR'lara ait olduğu iddia edilen bilgi ve belgelerin, fotoğrafların, üretilmiş olması da muhtemeldir. MİT TIR'larıyla ilgili bilgi ve belgelerin içeriğinin, devletin yetkili makamları tarafından açıklanıncaya kadar "devlet sırrı" niteliğinde olduğunu kabul etmemiz gerekir. Soruşturmaya konu bilgi ve belgelerin devlet sırrı ve casusluk olup olmadığına karar verecek olan da, bu iddiayla ilgili yargılamayı yapan yargı makamlarıdır."
AYM GÖREV VE YETKİ ALANLARINA TECAVÜZ ETMEKTEDİR
"Anayasa Mahkemesinin "bireysel başvuru" ile ilgili hakları ve yetkileri bellidir. İnsan hakları ihlalleriyle ilgili temel metin, (Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinde olduğu gibi), AİHS ve EK protokollerdir. Anayasa Mahkemesi, devam etmekte olan davaların içeriğine müdahale etmek suretiyle, diğer Mahkemelerin görev ve yetki alanına tecavüz etmektedir. İnsan hakları ihlallerini inceleyen bir kurumun (örneğin Anayasa Mahkemesinin) tutuklama sürelerinin makul süreyi aşmasını, Mahkemenin makul bir sürede karar vermemesini, soruşturma aşamasında şüpheliye kötü muamele yapılmasını, uzun gözaltı süresini, tercüman temin edilmemesini, vs. hak ihlali olarak nitelendirebilir ise de, hakimin, mahkemenin takdir alanına giremez."
AYM BU KARARLA BÜTÜN FETÖ DAVALARI HAKKINDA KARAR VERMİŞTİR
"Anayasa Mahkemesi, görünürde, Can Dündar ve Erdem Gül için karar vermis olsa da, gerçekte, devam etmekte olan, birbiriyle bağlantılı FETÖ soruşturmalar hakkında karar vermiştir. Bu durum, bir yargı kurumu eliyle "yargıya, yargılamaya müdahale" niteliğindedir. Deliller toplanmışsa, delilleri karartma ihtimali yoksa, sanıkların kaçma şüphesi yoksa, yurt dışına çıkış yasağı ve adli kontrol şartıyla tutuksuz yargılanabilirler. Ancak, bunu takdir yetkisi Anayasa Mahkemesine değil, yargılamayı yapan mahkemeye aittir. Anayasa Mahkemesinin bu kararı, Anayasa Mahkemesi eliyle operasyon görüntüsü vermektedir. Başarılı olursa, (Ağır Ceza Mahkemesi bu karara uyar ve tahliye kararı verirse) bu ve benzeri kararların devamı gelecek demektir. Yok, Ağır Ceza Mahkemesi, "Anayasa Mahkemesinin yerindelik denetimi yapamayacağından" bahisle "bu karara uymamaya" karar verirse, bu defa devletin en önemli iki yargı kurumu arasında çatışma ve kaos çıkmış olacaktır. Bu operasyonu planlayanların, her iki sonucu da dikkate aldığını düşünüyorum. Anayasa Mahkemesi "acaba hangi önemli işte devreye girecek" diye merak ediyordum. Bir ara, yetkisi olmadığı halde "seçim barajının iptali" başvurusunu genel kurulun gündemine aldığında, "acaba?" dedim, ama bu başvuruda ihlal (iptal) kararı vermemişti. Demek ki, beklenen önemli an, MİT Tırları operasyonlarıymış!"
"BU BASIN ÖZGÜRLÜĞÜNE GİRER" DENİLDİĞİNDE ÖRGÜT SUÇLAMASI KALKIYOR
Konuyla ilgili bir başka açıklama da eski AK Parti milletvekili hukukçu Hüsnü Tuna'dan geldi. Tuna, çok şaibeli bir karar veren AYM’nin mevcut delillerin basın özgürlüğü içine girip girmediğine ilişkin bir değerlendirme yapamayacağını vurguladı. Çünkü MİT tırları ihanetiyle ilgili yayının FETÖ ile ilgili bir tarafı olduğunu dile getiren Tuna, “(Bu örgütsel bir yayın değil, basın özgürlüğü çerçevesinde değerlendirmesi gereken bir haberdir) dediği zaman yargılamanın örgüt iddiasının tüm delilleri ortadan kaldırılmış oluyor. Burada yapılması gereken şey usulün ihlal edilip edilmediğidir. Yargılama ve tutuklama sürecinde, gözetim altına alma sürecinde bir ihlal var mı yok mu onlara bakılması gerekirdi” diye konuştu. “AYM ilk etapta bir de düşünce ifade özgürlüğü ile ilgili değerlendirme yapamaz çünkü ortaya henüz bir karar çıkmış değil” ifadesiyle AYM’nin yanlış bir yola girdiğini ifade eden Tuna, “Yargılama devam ediyor. Yargılama bittikten sonra verilecek kararda belki ‘ifade ve basın özgürlüğünü ihlal etti veya etmedi’ diyebilir” dedi. AYM’nin açıklama yapılmadan bir hafta önceden söz konusu kararı verdiği iddialarını da değerlendiren Tuna, “Bu kararın açıklanmadan önce dışarıya sızmış olması çok vahim. Birilerinin açıklanmamış bir kararı biliyor olması çok vahim. Örgütün AYM içindeki kanallarıyla kararı takip ediyorlar. Heyetin içinde böyle bir karar verildiğini biliyorlar. Bu doğrudan AYM içindeki karar mekanizmasıyla irtibatlı olduklarını gösteren bir alamet bu” ifadesini kullandı.
MİT tırları FETÖ’nün çok önem verdiği bir hadise olduğunu kaydeden Tuna, sözlerini şöyle tamamladı: “İstanbul’da açılan davalardan birinin ana ekseni de MİT tırları davasıdır. Bu bir uluslararası casusluk davası, bunu her halükarda sulandırmak, temellerini sarsmak delillerini tartışılır hale getirmek için çaba sarf ediliyor. AYM’de böyle bir imkan elde ettiler ve bunu kesinlikle kullanırlar, kullanmaya başladılar. Buna karşı millet devlet ve sağduyu insanlar uyanık olmalı. MİT tırları sadece siyasal iktidarın değil, milletin meselesidir. AYM iç ve dış şebekeye ısrarlı bir şekilde vurgu yapmalı. Delileri bozma ve tartışılır hale getirilme fiillerine karşı kamuoyunun bilgilendirilmeli...”
GÜL'ÜN BAŞDANIŞMANI YİNE SAHNEDE: DÜNDAR'A 5 GÜN ÖNCEDEN MESAJ
Eski Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün başdanışmanı Ahmet Sever’in kararın açıklanmasından üç gün önce Can Dündar’a mektup göndererek “Seni içeri koyanlar kaybedecek, Sana bunu yaşatanlar yenilecekler” demesinin AYM içindeki karar mekanizmasından bağımsız olamayacağını belirten Tuna, şöyle konuştu: “İçeriden kararın ne şekilde olacağını takip ediyorlar. Kararın ne olacağı örgüt tarafından biliniyor. Bununla ilgili de karar öncesi mesajlar veriliyor. AYM’nin çok adil bir karar verdiği kanaatinde değilim. Örgütsel ilişkilerin etkili olduğu kanaatindeyim. AYM’nin AK Parti’nin belli bir döneminde Fetullah Gülen ile irtibatlı kişilerin, en azından örgüte bağlı kişilerin atandığını biliyoruz. Dolayısıyla bunların içerideki organizasyonu bu...”
Paralel yapı-Anayasa Mahkemesi uzantıları manşetlerimiz
Dündar iddianamesi kabul edildi
Dündar TIR ihanetinden tutuklandı!
Cumhuriyet'e TIR soruşturması
MİT tırlarında avukatlar tutuklandı
Paralel yapı-19 Ocak (2014) TIR baskını ve soruşturması manşetlerimiz
Paralel yapı-Selam-Tevhit kumpası manşetlerimiz
(02 Mart 2016, 18:11)
HABERLE İLGİLİ ŞİKAYET, DÜZELTME GİBİ TALEPLERİNİZİ İLETMEK İÇİN TIKLAYIN
HABERLE BAĞLANTILI OLABİLECEK LİNKLER: