Fetullahçı Terör Örgütü'nün (FETÖ) 15 Temmuz 2016'daki darbe girişimi sırasında Gölbaşı'nda bulunan Özel Kuvvetler Komutanlığını (ÖKK) ele geçirme teşebbüsüyle ilgili 69 sanığın yargılandığı davaya devam edildi. Duruşmada savunma yapan sanık eski Üsteğmen Mehmet Koç, 14 Temmuz günü sonradan FETÖ mensubu olduklarını öğrendiği kişiler tarafından alıkonulduğunu, 'Seni işten attırırız, ailenin bütün özelini ortaya çıkarırız, TSK'dan attırırız. Zaten Alevi biriyle evlenmişsin, biz o yuvayı yıkmasını da biliriz.' şeklinde tehdit edildiğini öne sürdü.
29.04.2017 14:33 Fetullahçı Terör Örgütü'nün (FETÖ) 15 Temmuz 2016'daki darbe girişimi sırasında Gölbaşı'nda bulunan Özel Kuvvetler Komutanlığını (ÖKK) ele geçirme teşebbüsüyle ilgili 69 sanığın yargılandığı davaya devam edildi. Duruşmada savunma yapan sanık eski Üsteğmen Mehmet Koç, 14 Temmuz günü sonradan FETÖ mensubu olduklarını öğrendiği kişiler tarafından alıkonulduğunu, 'Seni işten attırırız, ailenin bütün özelini ortaya çıkarırız, TSK'dan attırırız. Zaten Alevi biriyle evlenmişsin, biz o yuvayı yıkmasını da biliriz.' şeklinde tehdit edildiğini öne sürdü.
24.04.2017 GÜNKÜ DURUŞMADA YAŞANANLAR
Ankara 14. Ağır Ceza Mahkemesinde devam eden davanın bugünkü duruşmasında Mahkeme Başkanı İsmail Ademoğlu, 69 sanıklı davanın daha önceki celselerinde 26 sanığın ifadesinin alındığını, firari iki sanık hakkında yakalama kararı olduğunu anımsatarak, ÖKK Komutanı Korgeneral Zekai Aksakallı'nın da Astsubay Ömer Halisdemir'in şehit edilmesi davasında ifadesinin alındığını ve bu ifadenin de yürüyen dava dosyasına konulacağını söyledi.
Duruşmada savunmasını yapan sanık eski uzman çavuş Kadir Aslan, 15 Temmuz'da vardiya nöbeti görevini icra ettiğini, 10'ar kişilik vardiya halinde nöbet tuttuklarını ve o gün izinli olan üç arkadaşları nöbette olmadığı için halen görevlerinin başında olduğunu anlattı. Aslan, "Biz o gün orada olduğumuz için hain damgası yedik." dedi.
Aslan, üsteğmen Mustafa Koyuncu'nun Ankara, İstanbul ve ÖKK'ya terör saldırısı olacağı bilgisini verdiğini, bunun üzerine hazırlıklarını yaptıklarını, daha sonra yüzbaşı Volkan'ın gelerek aydınlatmaları kapatmaları emri verdiğini, nizamiyedeki eylemlerinin tümünü emirler doğrultusunda gerçekleştirdiğini anlattı.
Karargah tarafından bulundukları nizamiye bölgesine üç aracın destek için geldiğini, nöbetçi amirlikten telefonla verilen emirle de kışlaya girişleri kapattıklarını, sadece nöbetçi amirin izin verdiği araçları içeri aldıklarını ifade eden sanık Aslan, "Biz kafamıza göre kimseyi içeriye almadık, kimseyi çıkarmadık. Emir doğrultusunda yaptık" diye konuştu.
İlerleyen saatlerde kışla dışına bazılarında uzun namlulu silah bulunan sivil şahısların toplanmaya başladığını, saat 02.00-03.00'te Skorski helikopterin geldiğini, etraftan yoğun şekilde silah atış seslerinin geldiğini belirten Aslan, kışla dışındakilerin nizamiye bölgesine yoğun ateş açtığını, Kemal albayın da dışarıdan gelenlerin dost kuvvet olduğuna yönelik telefonuyla bu kişilere teslim olduklarını söyledi.
Sanık Aslan, ÖKK Komutanı Korgeneral Zekai Aksakallı'nın kışlaya geldikten sonra tutuklu bulunan darbeci askerlerin yanına geldiğini, birkaç kişiyi tekmelediğini ve yanında bulunan bazı subaylara "Ben bunları gönderecektim, siz engel oldunuz." diye söylendiğini, nöbetçi subaya da tekme attığını anlattı.
Aslan, "Bizi uyarması gereken nöbetçi amir, nöbetçi subaydır. Bize bilgi vermediler. Kendileri karargahta silahlarını bırakıp beklemişlerdir. Bizi ateşe atmışlar, kendileri olaydan sıyrılmışlardır." diye konuştu.
Sanık Kadir Aslan'ın avukatı Abidin Şahin de müvekkilinin nöbetçi olarak görevini yaptığını, nizamiyenin emniyetini sağladığını ve kendisine verilen emirleri yerine getirdiğini söyledi.
Avukat Şahin, ÖKK Komutanı Aksakallı'nın daha önce verdiği ifadesinde yer alan, kışla nizamiyesinin her türlü giriş ve çıkışa kapatılması emri verdiği, kriz anında personelin kışlayı terk etmemesi emri verilseydi darbe girişiminin açığa çıkacağı ve nöbetçi personelin planlamasının aylık yapıldığına dair sözlerini anımsatarak, müvekkilinin önceden planlanmış nöbet hizmeti gereği görevlerini yerine getirdiğini kaydetti.
"Ben de şaşırıyorum neden ismimi yazmış diye"
Sanık eski personel başçavuş protokol astsubay Mehmet Durmaz da darbe girişimi sırasında 15 günlük iznini kullanırken bulunduğu Malatya'da, amiri Özcan Yarbay'ın izne ayrılacağını belirterek kendisinden 16 Temmuz'da görev başında olmasını istediğini anlattı. Ankara'daki evine ulaştığında darbe girişimini haberlerden öğrendiğini savunan Durmaz, "Ne olduğunu öğrenmek için amirim olan Özcan Yarbayımı üç kez telefonla aradım ama kapalıydı. Sonra diğer amirim olan Ali Ülker albay aradı ve 'Ortalık karışık, tüm personeli ara, herkes benim emrimi beklesin' dedi. Ben de ulaşabildiğim kişileri aradım ve emri ilettim. 16 Temmuz sabahı saat 09.30'da Ali albay mesaiye çağırdı ben de gittim. Ondan sonra derdest edildim." ifadelerini kullandı.
Mahkeme Başkanı İsmail Ademoğlu'nun "Mehmet Ali Çelik ve Ümit Bak'ın listesinde ismin geçiyor. Buna ne diyeceksin?" sorusu üzerine Durmaz, "Bu listenin ne olduğunu bilmiyorum. Benim böyle bir talebim olmadı, ismim neden orada bilmiyorum. Onlara sormak lazım neden yazılmış diye. Ben de şaşırıyorum neden ismimi yazmış diye" cevabını verdi.
"İntihar etmek isteyen Raydemir'i ikna için Ankara'ya geldim"
Sanık eski üsteğmen Mehmet Koç da sanık Mehmet Raydemir'le tanıştıkları Ağustos 2015'ten kısa bir süre sonra, halasının oğlu olduğunu söylediği "Halil" isimli biriyle misafirliğe geldiğini, bu kişinin yalnız kaldıklarında "Bizimle irtibatını koparma Mehmet, görüşmeye devam edelim. İnsanların aileleri dağılır." gibi tehdit içerikli bir konuşma yaptığını, bunun üzerine kendisinin böyle zorlamalara gelmeyeceğimi belirterek, şahsı evinden kovduğunu anlattı.
Koç, 2001-2002 yıllarında lisede okuduğu dönemde ders aldığı bazı üniversite öğrencileri tarafından gerek okul döneminde, gerekse göreve başladığı zamanlarda taciz ve takip edildiğini öne sürerek, bu kişilerin FETÖ üyesi olduğunu bilmediğini, kendisini yanlarına çekmeye çalışan bu kişilerle hiçbir zaman hareket etmediğini, irtibat kurmadığını savundu.
Sanık Koç, 15 Temmuz darbe teşebbüsünden iki gün önce Antalya'da tatil yaparken sanık Mehmet Raydemir'in kendisini psikolojik, ekonomik sıkıntıları bulunduğunu, eşiyle boşanma sürecinde olduğunu gerekçe göstererek yanına çağırdığını, 14 Temmuz'da kendisinin Antalya'dan, Mustafa Koyuncu'nun da Hatay'dan, intihar etmeyi düşünen Raydemir'i ikna ve teselli için geldiklerini öne sürdü.
Raydemir'in kendisini ilerleyen saatlerde bir eve götürdüğünü burada "Halil" isimli şahsı görmesi üzerine tepki gösterdiğini belirten Koç, "Halil'in yanına beni götüreceğini bilmiyordum. Beni bir odaya aldılar, telefonum da ellerindeydi. 'Dediklerimizi yapmazsan seni işten attırırız, ailenin bütün özelini ortaya çıkarırız, TSK'dan seni attırırız. Zaten Alevi biriyle evlenmişsin, biz o yuvayı da yıkmasını biliriz.' diye tehdit etti. Daha sonra bir kişi daha geldi. Bu kişi de 'eşinin ve çocuğunun iyi olmasını istiyorsan üç gün burada kalacaksın' dedi." ifadelerini kullandı.
Sanık Koç, aynı gün saat 22.00 sıralarında "Halil", Raydemir ve kendisinin Balgat civarında başka bir eve geçtiklerini, burada ÖKK'da görevli üsteğmen Serkan Ak'ı gördüğünü, daha sonra bu eve iki kişinin daha geldiğini, bunlardan "komutan" diye hitap edilen kişinin "Yarın mesaiye gideceksiniz, Ümit Bak albayınızı göreceksiniz." diyerek evden ayrıldığını belirtti.
"Çocuğuna bizim söylediğimiz ismi koyacaksın"
Bu evde Raydemir, Ak ve Mustafa Koyuncu ile kaldığını, gece 01.30'da ertesi gün kışlada buluşmak üzere evden ayrıldıklarını ifade eden Koç, yaşadıklarını babasına anlattığını söyledi. Koç, sabah ilk uçakla babasıyla Antalya'ya eşi ve çocuğunu almaya gittiğini, oradan Safranbolu'ya geçtiklerini, darbe teşebbüsü sırasında burada olduğunu, iki gün demokrasi nöbetlerine katıldığını anlattı.
Koç, 18 Temmuz'da amirlerinin emriyle birliğe gittiğini ve gözaltına alındığını belirterek, "FETÖ üyesi değilim, bu örgütle bir bağım yoktur. Bu yapının içinde olduğunu sonradan öğrendiğim kişilere boyun eğmedim. Bu örgütün tehdit ve şantajlarına boyun eğmedim. Terör örgütü veya hain darbe girişi ile ilgili bir ilgim yoktur. Ailemle birlikte demokrasi nöbetlerine katıldım." dedi.
Sanık Koç, askeri okulda okurken ve mesleğe başladığı ilk yıllardan itibaren FETÖ mensuplarının taciz, takip ve tehditlerine maruz kaldığını öne sürerek, "15 Temmuz'dan sonra FETÖ'cü olduğunu anladığım bu şahıslar nişanlandığımı haber aldıktan sonra 'Bizimle irtibat kurmuyorsun, evlendiğin kişiye dikkat et, zaten nişanlın da Alevi... İşini kaybetmiyorsan bizimle irtibata geç' şeklinde tehditlerde bulundular. Çocuğum olduğunda da İstanbul'da otobüs beklerken yanıma gelen kişi 'Çocuğun olmuş, çocuğuna bizim söylediğimiz ismi koyacaksın.' diye tehdit etti. Ama ben hiçbir dönemde bunlarla birlikte olmadım, dediklerini yapmadım. Çocuğumun ismi de babamın adıdır." diye konuştu.
Davada savunma yapan sanık eski Albay Murat Aydın, 15 Temmuz gecesi sanık eski Albay Ümit Bak'ın kendisine atama ve darbe içerikli mesajları gösterdiğini aktardı.
Sanık eski Albay Murat Aydın, darbe girişiminden önce ÖKK'de Muhabere Elektronik Bilgi Sistemler ve Siber Savunma Komutanı olduğunu, 11 Temmuz 2016'da ÖKK'de göreve başladığını ifade etti. ÖKK'deki misafirhanede ikamet etmeye başladığını ifade eden Aydın, misafirhanede dinlendiği esnada nöbetçi astsubayın araması ile askeri hareketlilikten haberdar olduğunu belirtti.
Bunun üzerine karargaha gitmek için misafirhaneden ayrıldığını belirten Aydın, gelen bir helikopterin nizamiye bölgesine ateş ettiğini gördüğünü beyan etti.
Karargahta yaşadıklarını da aktaran Aydın, "Harekat merkezine girdim ve oradakilere 'neler oluyor' dedim. Birisi terör eylemi beklendiğini söyledi. Ümit Bak Albay bana iki adet mesaj gösterdi. Mesajlarda Semih Terzi'nin atanması ve gece 03.00'ten itibaren Türk Silahlı Kuvvetlerinin yönetime el koyacağı yazıyordu. Oradan ayrılarak muhabere merkezine gittim. Nöbetçi olan 3 kişi vardı, mesajlar masa üzerindeydi. Mesajların nereden geldiğini sordum. Genelkurmaydan geldiğini söylediler. 'Mesajları geri çekin, bana bağlı askerleri arayın, bir olaya karışmasınlar' dedim. 'Benden başkasına kapıyı açmayın' diyerek oradan ayrıldım." diye konuştu.
Aydın, harekat merkezine tekrar gittiğini belirterek, yaşadıklarını şöyle anlattı:
"Orada bulunan iki televizyon da açıktı. Her şey sakin ve normal görünüyordu. Vardiya amiri Yarbay Mehmet Ali Çelik, 'Mesajlar ne oldu?' diye sordu. Ben de 'içerikleri karışık, komutan emri gerekiyor' dedim. Birini aradı ve karşısındakine, 'Komutanım burada bazı arkadaşların kafası karışık, emirlere uymuyorlar.' dedi. Çelik, hoparlörü açtı ve cevabı bize dinletti. Görüştüğü kişi, 'Bir sürü işimiz var, bir de onlarla uğraşmayalım.' dedi. Sonra telefonu kapattı. Bunun ardından harekat merkezindeki telefon çaldı. Ümit Bak Albay, karşısındakine, 'Görevden alınmışsınız, emirlerinizi yerine getiremem.' dedi ve telefonu kapattı. Zekai Paşa'nın aradığını düşünüyorum. Bir süre sonra tekrar telefon çaldı, silahlı olan astsubay koşarak gelip telefonu aldı ve hızlıca kapattı ve 'Telefonu açmayın.' dedi. Sonra oradan ayrıldım ve bir daha oraya gitmedim."
İlerleyen saatlerde birliğe bir helikopterin daha geldiğini kaydeden Aydın, helikopterle ÖKK Komutanı Zekai Aksakallı'nın geldiğini zannettiğini bildirdi.
Helikopterden inenlerin karargah binasına gireceği esnada çatışma çıktığını söyleyen Aydın, "Gelen ekibin kim olduklarını seçemedim. Tam teçhizatlı ve yüzleri kapalı şahıslardı, ürkütücü gözüküyorlardı. Karargaha yaklaşırken silah sesleri geldi. Yerde bir kişi yatıyordu. Yardım amaçlı oraya gittim. Yaralı şahsı yukarıda bir odaya götürdüler. Emir astsubayı olan biri, yaralı şahsa yardım ediyordu. Yaralı şahıs nefes almakta güçlük çekiyordu. Oda kalabalık olduğu için çıktım. O sırada karargahta silahlı ve teçhizatlı kişiler arama yapıyordu." ifadelerini kullandı.
Yaşanan gelişmelerden sonra güvenli bir bölgeye geçip beklediğini kaydeden Aydın, sabah birliğe gelen Kurmay Başkanına yaşananları anlattığını ve 17 Temmuz'da gözaltına alındığını kaydetti.
Aydın, FETÖ üyesi olmadığını öne sürerek, tahliye ve beraat talebinde bulundu.
FETÖ'nün 15 Temmuz darbe girişimi sırasında Özel Kuvvetler Komutanlığının (ÖKK) ele geçirilme teşebbüsüne ilişkin görülen davada savunma yapan sanıklardan eski Kurmay Yarbay Mehmet Ali Çelik, üzerinde bulunduğu iddia edilen darbe teşebbüsüne katılacak olan kişilerin isim listesini reddetti. Çelik, "İsim listesini hazırlamadım, görmedim. İsim listesindekilerin yüzde 80'ini de burada tanıdım. Bu listenin biz derdest edildikten sonra hazırlandığını düşünüyorum" dedi.
Davanın öğleden sonraki kısmında sanık savunmalarının alınmasına devam edildi. Savunma yapan sanık eski Kurmay Yarbay Mehmet Ali Çelik, 15 Temmuz'da ÖKK'de vardiya amiri olduğunu, saat 19.15 sıralarında Silahlı Kuvvetler Harekat Merkezinden albay rütbesinde olduğunu bildiği Armağan isimli bir kişinin aradığını, ikinci bir emre kadar Türkiye'de her türlü uçuş faaliyetinin yasaklandığını bildirdiğini söyledi. Bu bilgiyi teyit etmek için Silahlı Kuvvetler Harekat Merkezini aradığını kaydeden Çelik, Genelkurmay Başkanı Orgeneral Hulusi Akar'ın emri ile uçuşların iptal edildiğinin söylenildiğini belirtti. Durumu Özel Kuvvetler Komutanlığı Komutanı Korgeneral Zekai Aksakallı'ya bildirdiğini aktaran Çelik, Aksakallı'nın durumu gerekli yerlere bildirmesini istediğini ifade etti. Çelik, yarım saat sonra tekrardan arandığını belirterek, "Armağan Albay sadece kargo ve kurye uçuşları için uçuşların serbest olacağı emrini verdi. Bunu da Zekai Paşa'ya bildirdim. Özel Hava Alay Komutanlığını arayarak durumu bildirdim. Bu gelişmeler devam ederken bu sefer 21.00-21.30 saatleri arasında Harekat Merkezi tarafından bu sefer yazılı mesaj emri geldi. Ben derdest edilene kadar 3 tane yazılı mesaj emri geldi. Birinci emirde terör eylemleri olacağı yönünde bilgiler vardı. Bu emrin devamında Özel Kuvvetler Komutanlığının terörle mücadele konusunda görev yapan askerlerinin Ankara'ya gelme emri vardı. İki taburumuz var. Biri Diyarbakır'da, diğeri Hatay'da. Bunların gerekli hazırlıklara başlaması emri vardı. Zekai Paşa'ya bildirdim bunu. O da bana gerekli yerlere bildirmemi ve kışlada gerekli güvenlik önlemlerinin alınması emrini verdi. Yaklaşık 10 dakika geçtikten sonra Zekai Paşa nöbetçi amirini aradı, aynı emirleri ona da verdi" diye konuştu.
Çelik, Zekai Aksakallı'nın general dahil hiç kimsenin karargaha girmemesi, sadece Semih Terzi'nin içeriye girme emrini verdiğini iddia etti. Çelik, "Semih Terzi hariç hiçbir general içeriye girmeyecek, kışlaya giriş çıkışları kapatın emrini Ümit Koçak Yarbaya verdi" dedi.
Aksakallı'nın Ankara'da bulunan taburun hangisi olduğunu sorduğunu da belirten Çelik, 32. Taburun Ankara'da olduğunu söylediğini, bunun üzerine 32. Taburun içeriye girebileceğini söylediğini belirtti.
TSK Komuta Harekat Merkezinden komuta değişikliği emrinin saat 21.50'de geldiğini anlatan Çelik, Zekai Aksakallı'nın idari izinli olarak Kara Kuvvetleri Komutanlığına görevlendirildiğinin, Aksakallı'nın yerine darbeci general Semih Terzi'nin atandığın yazıldığını söyledi. Çelik, saat 22.20'de "sıkıyönetim direktifi" geldiğini ifade ederek, "Onu detaylıca inceleme fırsatım olmadı. 22.40 gibi Zekai Paşa'ya sıkıyönetim emrinin geldiğini, onun uygulanacağı bilgisini verdim. Bana söylediği tek şey 'Burada emniyetsiz bir durum var. Şuan evime geçiyorum. Evime zırhlı koruma aracı ve koruma timini gönderin' oldu. Bu emri nöbetçi amire söyledim. Zekai Paşa bana verdiği emirlerin aynısını nöbetçi amir olan Ümit Koçak Yarbaya da vermiş. Daha sonra Zekai Paşa 23.20 sıralarında askeri hattan aradı. Benden sıkıyönetim mesajını okumamı istedi. Ben de gönderilen mesaj emrinde 4 madde vardı, onları okudum. Bu konuşmada komuta değişikliği emrini de detaylıca ona anlattım. Semih Terzi'nin yerine atandığını söyledim. Ben bu emri okurken Zekai Paşa bana direkt 'Mehmet Partigöç tarafından mı imzalanmış?' diye sordu. Ondan sonra Ümit Bak Albayı telefona istedi. O emri kale almamamızı, o emirlerin yok hükmünde olduğunu söyledi. Bunları 23.30 ya da 23.40 arasında söyledi. Biz sıkıyönetim direktifi ile ilgili hiçbir işlem yapmadık. Zekai Paşa tabii ki de bizim komutanımız ancak Genelkurmay Başkanlığı daha üst makam. Bu emirleri yırtma gibi bir uygulama yapamam. Ondan sonra Zekai Paşa ile irtibatımız kesildi" şeklinde konuştu.
Çelik, saat 23.30'a kadar Zekai Aksakallı ile irtibatının devam ettiğini, verilen emirleri uyguladığını ifade ederek, "Daha sonra biz Zekai Paşa tarafından FETÖ'cü ilan edildik, darbeci ilan edildik, hain ilan edildik, ölüm emrimiz verildi. Kanunsuz bir emir aranıyorsa bu emir kanunsuz. Kimin darbeci olup olmadığını saat 23.30'da kim anlıyorsa bravo demek lazım" ifadelerini kullandı.
Saat 23.50'de Semih Terzi'nin Albay Ümit Bak'ı aradığını ve Ankara'ya geleceğini söylediğini kaydeden Çelik şunları söyledi:
"Televizyonda bir girişim olduğunu gördük. Personelde o saatlerde bir kararsızlık vardı. Ömer Halisdemir birkaç kez bizim odaya geldi. İfadelerden anladığım kadarıyla bizi öldürmeye gelmiş ama kalabalık olduğu için yapamamış. Semih Terzi'nin Etimesgut'a indiğini öğrendik. Daha sonra helikopterlerin kalkış yaptığı bilgisi geldi. Personel o anda tereddüt yaşıyordu. Yarbay Ümit Koçak, Albay Ümit Bak, Yüzbaşı Volkan Vural Bal ve ben bir odadaydık. Onlara 'Arkadaşlar emirler yazılı olarak geldi' dedim. Daha sonra Harekat Merkezini aradım. Kim çıkacak bilmiyordum. Oradaki ismini bilmediğim bir albay emirlere uyulması gerektiğini, Genelkurmay Başkanının görevinin başında olduğunu söyledi. Bunu duyduktan sonra 'Duydunuz karar vermeniz gerekiyor. Komutanımız Semih Terzi Paşa'dır' dedim. Olay aynen böyle gelişti. Ben 'Tarafınızı seçin' demedim. Hepsinin yüzüne tek tek baktım. Hiçbiri de bana itiraz etmedi. Hatta Volkan Vural Bal'ın 'O emirler paçavra hükmünde' ifadesi kesinlikle olmadı. Zaten bir yüzbaşı benim yanımda bunu söyleyemez. Daha sonra helikopter seslerini duymaya başladık ve iki tane helikopter iniş yaptı. Personel indikten sonra helikopter kalktı ve ardından silah sesleri geldi. Ben bina içindeydim. Hemen dışarı çıktım, ateş sesleri kesilmişti. Semih Terzi'nin yerde yattığını gördüm. Semih Terzi Paşa'yı orada bulunan askerlerle içeriye aldık. İlk yardım müdahalesi yapıldı, ardından da GATA'ya tahliyesi yapıldı. O saat itibariyle kimin darbeci olduğunu anlamak imkansızdı."
Astsubay Ömer Halisdemir'in şehit edilmesine ilişkin açılan davada yargılanan Mihrali Atmaca ve timi tarafından derdest edildiğini belirten Çelik, üzerindeki telefon ve silahına el konulduğunu ifade ederek, "Daha sonra Mihrali Atmaca ile İsmail Çınar binaya geri gitti, silah sesleri gelmeye başladı. Ben orada Mihrali ve yanındakinin karargahtaki herkesi öldüreceğini düşündüm. Kendi aralarında yaptıkları telefon konuşmalarından 'öldür' emri aldıklarını anladım" dedi.
Mahkeme Başkanı İsmail Ademoğlu'nun derdest edilmesi sırasında üzerinde çıktığı iddia edilen darbe teşebbüsüne katılacak olanların isim listesini sorması üzerine Çelik, "İlk benim üzerimde arama yapıldı. Cüzdanım ve cep telefonum vardı. Bunların haricinde ne üzerimde liste çıktı ne de listedeki kişileri tanıyorum. İsim listesini hazırlamadım, görmedim. İsim listesindekilerin yüzde 80'ini de burada tanıdım. Bu listenin biz derdest edildikten sonra hazırlandığını düşünüyorum. Bu olayın benim ve Ümit Bak Albayın komutasında yapıldığını yıkmak için listenin hazırlandığını düşünüyorum. Böyle bir listenin uydurulduğunu düşünüyorum. Mahkemeden kriminal incelemenin yapılmasını talep ediyorum" cevabını verdi.
Sanık eski Yarbay Mehmet Ali Çelik, 15 Temmuz'da vardiya amiri olduğunu, görevinin ÖKK'daki faaliyetleri takip etmek, Genelkurmaydan gelen emirleri komuta kademesine bildirmek ve dış birliklere aktarmak olduğunu ifade ederek, saat 19.15'e kadar anormal bir hareketliliğin yaşanmadığını belirtti.
Genelkurmay Başkanlığından isminin Armağan olduğunu bildiği bir albayın saat 19.15'te arayarak ikinci bir emre kadar tüm uçuşların iptal edildiği bilgisini verdiğini, o gece yapılacak planlı uçuşlar nedeniyle bilgiyi teyit için tekrar Genelkurmayı aradığını, aynı albayın emri Genelkurmay Başkanı Orgeneral Hulusi Akar'ın verdiğini söylediğini aktaran Çelik, ÖKK Komutanı Zekai Aksakallı'yı arayarak durumu bildirdiğini, Aksakallı'nın da kendisine "İlgili yerlere bilgi ver, uçuşları iptal et." emirini verdiğini bildirdi.
Darbe girişiminin yaşandığı 15 Temmuz gecesi Genelkurmaydan üç tane mesaj geldiğini belirten Çelik, "İlk gelen yazılı emrin konusu alarm konusuydu. Silahlı Kuvvetler vardiya amirliğinden gelmişti. Özetle olağanüstü durum yaşandığı ve tedbirlerin alınmasına yönelik emirdi. Bundan anladığımız saldırının Ankara'ya yönelik olacağıydı. İkinci emir komuta değişikliği emri, üçüncü emir de sıkıyönetim direktif emriydi." diye konuştu.
Sanık Çelik, Zekai Aksakallı'nın saat 21.30 sıralarında nöbetçi amiri arayarak kışlanın emniyetinin alınması, giriş-çıkışın kapatılması emrini verdiğine işaret ederek, "Zekai Paşa ayrıca generallerin de kışlaya alınamaması, yalnızca Semih Terzi'nin kışlaya girebileceği emrini vermiştir. Bu emri alan Ümit Koçak'tır. Daha sonra Koçak da 'sadece Semih Terzi'nin girişine izin verileceği' emrini personele verdi ve kışladaki personeli nizamiyeye gönderdi." dedi.
Terör saldırısı olarak başlayan faaliyetlerin kışlaya giriş-çıkışın kapatılmasıyla farklı bir faaliyete dönüştüğünü vurgulayan Çelik, telefonda görüştükleri Zekai Aksakallı'nın kendisine Ankara'da bulunan taburu sorduğunu, 32'nci tabur olduğunu öğrenince kışlaya bu taburun da alınabileceği emrini verdiğini bildirdi.
Sanık Çelik, saat 21.50'te TSK'dan "Zekai Aksakallı'nın idari izinle Kara Kuvvetleri Komutanlığı emrine verildiği, yerine Semih Terzi'nin atandığına" dair komuta değişim emrinin geldiğini hatırlatarak, Genelkurmay Başkanlığı Personel Dairesinden gelen bu emri sorgulama durumunda olmadığını, Aksakallı ve Terzi'nin, yaklaşan Yüksek Askeri Şura öncesinde böyle görevlendirmeler olabildiği için, bu görevlendirmeden haberdar olabileceklerini düşündüğünü savundu.
Mahkeme Başkanı İsmail Ademoğlu'nun "Cuma günü, olmayacak bir saatte atama yazısı geliyor. O saate kadar da Aksakallı ile irtibatlısın, arayıp, 'Böyle bir değişim emri geldi, bu nedir?' diye sormadın mı?" sorusu üzerine Çelik, Zekai Aksakallı'ya yarım saat sonra ulaşabildiğini, sıkıyönetim emriyle ilgili hususları görüştüklerini Aksakallı'nın kendisine "Ben, seni askeri hattan arayacağım, çok acayip gelişmeler oluyor. Buraya acilen zırhlı koruma aracı gönder." emrini verdiğini belirtti.
"Komuta değişim emri nedeniyle Zekai Paşa bize bağırdı"
Darbeci general Semih Terzi'nin de o gün planlı kurye uçağıyla Ankara'ya geldiğinden haberi olduğunu, Aksakallı'dan sonra en kıdemli personel olarak komutanlığa vekalet edeceğini düşündüğünü anlatan Çelik, şöyle devam etti:
"Saat 22.20 sıralarında sıkıyönetim direktifi geldi. Saat 22.40'da Zekai Paşa'ya sıkıyönetim emri geldi bilgisini verdim. Bu görüşmem kısa sürdü. Kendisi 'bu emirleri kaale almayın' diye bir şey demedi. Daha sonra ben evime geçiyorum, zırhlı koruma aracı ve koruma timini gönderin dedi. Nöbetçi amire söyledim bu emri. Zekai Paşa'nın ifadesinde benimle yaptığı konuşma hiç yer almıyor. Zekai Paşa'ya bu durumun sorulmasını, telefon kayıtlarının sorgulanmasını istiyorum. Emirleri Ümit Koçak yarbaya ileten bendim.
Zekai Paşa, 23.20-23.25 saatleri civarında evinden harekat merkezini aradı, sıkıyönetim mesajını okumamı istedi. 1,5 sayfalık mesaj emrini okudum. Zekai Paşa, 'emir Partigöç tarafından mı imzalanmış?' dedi ve telefona Ümit Bak albayı istedi. Onunla yaptığı telefon görüşmesinde 'emirlerin yok hükmünde' olacağını söyledi. Bunu söylediği saat 23.30-23.40 arasıydı. Biz, sıkıyönetim direktif emrine yönelik hiçbir işlem yapmadık. Komuta değişim emri nedeniyle Zekai Paşa bize bağırdı. Biz emri uygulamak istedik çünkü Genelkurmay Personel Dairesinden geliyordu. Bizde yazılı emir esastır, komuta değişim emrinde kanunsuz bir şey yok. Bunu Zekai Paşa'ya söyledim, bunun üzerine Zekai Paşa ile irtibatımız kesildi."
Sanık Çelik, saat 23.30'a kadar Zekai Aksakallı ile emir komuta zinciri içinde irtibatlarının devam ettiğini, tüm emirlerle ilgili gerekli işlemlerin yapıldığını vurgulayarak, "Bu saatten sonra Zekai Paşa tarafından FETÖ'cü, darbeci, hain ilan edildik, ölüm emrimiz, ilanımız verildi. Ömer Halisdemir'e 'Git, etkisiz hale getir' dedi. Etkisiz hale getir demek, öldür demektir. Kanunsuz emir aranıyorsa bu emir kanunsuz. Kimin darbeci olup olmadığı saat 23.30'da, ortam o kadar karışıkken nasıl anlaşılıyor? Bunu anladıysa da bravo demek lazım." ifadesini kullandı.
Televizyondan yaşananları takip ettiklerini, personelde kararsızlık oluştuğunu, o ortamda Yüzbaşı Volkan Bal, Albay Ümit Koçak ile herhangi bir diyaloğa girmediğini, iddianamede yer aldığı gibi "Herkes tarafını seçsin, bizim komutanımız Semih Terzi'dir." diye bir ifadesi bulunmadığını savunan sanık Çelik, bu kişilerin olduğu ortamda sadece "Emirler yazılı geldi, emirler hakkında kararsız bir durum yok." şeklinde konuşma yaptığını bildirdi.
Çelik, TSK Harekat Merkezini aradığını, görüştüğü albayın emirlere kesinlikle uyulması, Genelkurmay Başkanı Orgeneral Hulusi Akar'ın görevinin başında olduğu bilgisini verdiğini, bu telefon konuşmasına Bal, Bak ve Koçak'ın da şahit olduğunu belirterek, "Emri aldıktan sonra, 'Genelkurmay Başkanını bana bağlayın' diye bir şey söylemem mümkün değil. Yazılı emir geldikten sonra sorgulamak mümkün değil. 'Arkadaşlar duydunuz karar vermemiz gerekiyor. Komutanımız yazılı emir gereği Semih Terzi' dedim." ifadesini kullandı.
"Ömer Halisdemir, bizi öldürmeye gelmiş ama..."
Çelik, "Yaşanan kaos ve kararsızlık ortamında Ömer Halisdemir birkaç kez bizim odaya geldi. Sonradan ifadelerden anladığım kadarıyla bizi öldürmeye gelmiş ama oda kalabalık olduğu için yapamamış." diye konuştu.
Sanık Çelik, bu konuşmaların ardından herkesin görev yerine gittiğini, Semih Terzi'yi karşılamak için Ümit Koçak'ın helikopter pistine indiğini ve helikopterin kalkış sesinden dakikalar sonra önce bir tabanca, daha sonra da tüfek atış sesinin geldiğini anlatarak, sesler üzerine karargah binasının dışına çıktığını, yerde Semih Terzi'yi gördüğünü, biri ciğerinden iki mermiyle yaralandığını, 20 dakika sonra helikopterle GATA'ya gönderdikleri Terzi'nin bilincinin bu sırada açık olduğunu aktardı.
Çelik, şu görüşlere yer verdi:
"Semih Terzi Paşa da indikten sonra darbeci insan olsa bize emirler verirdi, herhangi bir emir de vermedi. Ben iki senedir personeliydim. Tahliye edildikten sonra ben tekrar harekat merkezine geldim, 5 dakika sonra Semih Terzi Paşa ile gelen Mihrali üsteğmen ve ekibi tarafından derdest edildim. Tabancama, cep telefonuma el konuldu. Mihrali ve ekibi karargaha girdi, silah sesleri geldi, herhalde karargaha girip herkesi öldürecekler, sonra beni öldürecekler diye düşündüm. Çünkü kendi aralarında yaptıkları telefon görüşmelerinde 'öldür' emri aldıklarını anladım."
-"Ne liste hazırladım ne de listedeki arkadaşları tanıyorum"
Sanık eski kurmay albay Çelik, iddianamede yer alan ve derdest edildiğinde üzerinde yapılan aramada üzerinde çıktığı belirtilen listeyi kabul etmeyerek, "Ne liste hazırladım ne de listedeki arkadaşları tanıyorum. Üzerimde çıktığı iddia edilen listenin kesinlikle biz derdest edildikten sonra, Gölbaşı Adliyesine sevk edilene kadar hazırlandığını düşünüyorum. Olayın ben ve Ümit Bak'ın komutasında yapıldığını izlenimi vermek, suçu bize yıkmak için listenin hazırlandığını düşünüyorum. Ben öyle bir liste hazırlamadım. Bazı arkadaşlara da mahcup duruma düşmeye başladım. Listenin benim hazırlayıp hazırlamadığıma dair kriminal inceleme yapılmasını talep ediyorum." dedi.
Çelik, 15 Temmuz gecesinin kendisi için vardiya amiri odasında başladığını ve yine orada bittiğini belirterek, şunları kaydetti:
"Semih Terzi darbeciyse asıl onunla birlikte gelenler darbecidir. Mihrali ile konuşmaya çalıştım, 'Komutanım lütfen konuşmayın' dedi. Nizamiyedeki olayların büyümesinin sebebi de nöbetçi amir ve nöbetçi subay derdest edildikten sonra orada silahlı kuvvet olarak en güçlü unsur Mihrali ve ekibidir. Nizamiyeye gidip 'Ateş kes' denilse zaten ateş kesilir."
Sanık eski üsteğmen Mehmet Raydemir, hakkındaki suçlamaları reddederek, 15 Temmuz'da paraşüt eğitimini tamamlayıp istirahate geçtiklerini, evlerine gidecekleri sırada terör saldırısı olacağı söylenerek nizamiyeye gönderildiklerini ve orada mevzilendiklerini, emri Albay Ümit Bak'ın vermesi nedeniyle de anormal bir durum olacağını düşünmediğini söyledi.
Nizamiyeye daha sonra sanık eski yüzbaşı Vural Volkan Bal'ın gelerek emir komutayı devraldığını, bu sırada taarruz helikopteriyle nizamiye bölgesine ateş edildiğini, emniyetlerini alarak beklemeye başladıklarını anlatan Raydemir, şöyle devam etti:
"Bir süre geçtikten sonra sivil vatandaşların geldiği bilgisi geldi. Bu sırada bize ÖKK komutanının emrini ilettiler. Emrin içeriği 'ÖKK komutanı gelmeden kışlaya dışarıdan kimseyi almayacaksınız' şeklindeydi. Bekledim, ne olduğunu anlamaya çalıştım. Yaşadığımız ilk olay taarruz helikopterinin gelişiydi, ikinci olay ise Gölbaşı tarafından patlama sesi geldi. Uçak düştü zannettik, meğer atılan bombaymış. Tabii bunu daha sonra öğrendim. Sonra sivil şahıslar geldi, bunun üzerine havaya ateş edildi, sivil şahıslar geri döndü. Daha sonra 2.15 civarı iki helikopter gelmiş, Terzi'nin gelmesi, vurulması olayı olmuş."
Raydemir, Birinci Ordu Komutanı Orgeneral Ümit Dündar'ın "Bu bir kalkışmadır." açıklamalarıyla olayların ne olduğunu anlamaya başladığını iddia ederek, sabaha karşı eski Üsteğmen Mihrali Atmaca tarafından gözaltına alındıklarını ve akabinde tutuklandığını beyan etti.
FETÖ ile bağının olmadığını ve sanık Mehmet Koç'un kendi hakkındaki verdiği beyanları kabul etmeyen Raydemir, tahliye ve beraat talebinde bulundu.
Duruşmada söz alan 15 Temmuz gazisi astsubay İsmail Oğuz, sanık Raydemir'in savunmasına itiraz ederek, ÖKK'ya girmeye çalıştıkları esnada havaya değil üzerilerine ateş edildiğini, darbeci askerlerin kendisine 'Gebereceksin git' diye bağırdıklarını söyledi.
Savunmasını yapan Mehmet Ali Eser de suçlamaları kabul etmeyerek tahliye ve beraat taleplerinde bulundu.
Duruşmaya yarın devam edilecek.
25.04.2017 GÜNKÜ DURUŞMADA YAŞANANLAR
Ankara 14. Ağır Ceza Mahkemesince görülen davaya sanıklar, taraf avukatları, müşteki İsmail Oğuz ve sanık yakınları katıldı. Davanın öğleden sonraki kısmında tutuklu sanıkların savunmalarının alınmasına devam edildi. Sanık eski Piyade Teğmen Osman Çolak, ÖKK'de kursiyer subay olduğunu 14 Temmuz'da da mezuniyet törenlerinin yapıldığını söyledi. Sanıklardan eski Üsteğmen Sezgin Güney'in mezun olan kursiyerlere yemek ısmarlaması üzerine 15 Temmuz akşamı Güney'in evine gittiklerini öne süren Çolak, "Bilal Tosun Teğmen, Engin Teğmen ve ben Sezgin Güney Üsteğmen'in evine gittik. Sezgin Üsteğmen kapıyı açtı içeriye oturduk ve Sezgin Üsteğmen birkaç kişinin daha geleceğini söyledi. Yarım saat sonra kurstan öğretmenlerimiz Yakup Akkuş, Uğur Demirtaş, Ramazan Kılıç ve Serdar Coşkun geldi. Evde toplam 8 kişiydik" diye konuştu.
Nizamiyede mevzide beklerken uyuya kalmış
İlerleyen saatlerde Sezgin Güney'e ÖKK'den telefon geldiğini ve konvansiyonel olmayan harekat (KOH) tatbikatı olduğunun söylenildiğini anlatan Çolak, bunun üzerine Cumhurbaşkanlığı Muhafız Alayına gittiklerini kaydetti. Çolak, Cumhurbaşkanlığı Muhafız Alayında yoğun bir kalabalık olduğunu gördüğünü belirterek, "Bize 'hemen giyinin' denildi. Bir müddet sonra da bize 'birliğinizde terör saldırısı var, birliğe gideceksiniz' denildi. Bizi hemen araçlara bindirdiler. Birliğimize son sürat gittik. Nizamiye kapısına vardığımızda Sezgin Üsteğmen diyafondan konuştu ve kapı açıldı. Nizamiyeye girdikten sonra yine durdurulduk ve Volkan Vural Bal Yüzbaşı geldi. Araçlara tek tek bakarak bizleri içeriye aldı. Karargaha gittik ve biz alt katta bekledik, üst kata kim çıktı bilmiyorum. Sezgin Üsteğmen yanımıza geldi ve 'nizamiyeye gidiyorsunuz, oranın emniyetini alacaksınız' dedi. Bu olaylar saat 00.15 sıralarında oldu. Nizamiyede ağaçların arasında mevzideyken uyuyakaldım. 2 saat falan uyumuşum gelen helikopterin sesine uyandım" ifadelerini kullandı.
Ele geçirilen 1 dolar düğünden kalmaymış
Çolak, saat 06.00'a kadar mevzide bulunduğu yerden ayrılmadığını iddia ederek, bir müddet sonra da derdest edildiğini anlattı. Mahkeme Başkanı İsmail Ademoğlu, Çolak'a odasında bulunan D serisi 1 doları sordu. Çolak, "Ben kursiyer olduğum için benim odam yok. 2 adet 1 dolar benim cüzdanımdan çıktı. Onlardan biri sahte, biri gerçek 1 dolar. Onlar dayımın düğününden kalma" cevabını verdi.
"Ben bu listenin 15 Temmuz sürecinde oluşturulup, sürekli güncellendiğini düşünüyorum"
Sanık eski Kıdemli Başçavuş Osman Yalçın, 15 Temmuz darbe girişimi ve FETÖ ile bir ilgisinin olmadığını öne sürdü. Sanıklardan eski Albay Ümit Bak'ın üzerinden çıkan darbe teşebbüsüne katılabilecek olan kişilerin listesinde isminin yer almasına ilişkin Yalçın, "Öyle bir liste olduğunu bugüne kadar görmedik. Sadece dün sizin gösterdiğiniz fotokopiden uzaktan gördüm. Ben bu listenin 15 Temmuz sürecinde oluşturulup, sürekli güncellendiğini düşünüyorum. Böyle olmasaydı listedeki birini 16 Temmuz'da, diğerini 27 Temmuz'da, diğer kişiyi ise 6 Ağustos tarihinde tutukladılar. Eğer bu liste varsa o kişiler 16 Temmuz'da tutuklanmış olurdu" dedi.
Yalçın, darbe teşebbüsünden eşinin annesinin araması üzerine haberi olduğunu öne sürerek, "Çocuklarım televizyonda oyun oynadığı için televizyon izleyemiyordum. Daha sonra televizyonu açtım ve darbe teşebbüsünü gördüm. 15 Temmuz gününde evdeydim. 16 Temmuz'da cenaze törenlerine katıldım. 27 Temmuz'a kadar görevimin başındaydım ve ardından tutuklandım. Suçsuzum, bütün suçlamaları reddediyorum ve tahliyemi talep ediyorum" ifadelerini kullandı.
Sanık eski Kurmay Binbaşı Ömer Faruk Cavlazoğlu da, ÖKK'nin Kilis'teki tugayında kurmay başkanı olduğunu, 13 Temmuz günü de izne ayrıldığını söyledi. 15 Temmuz günü erkek kardeşinin evinde ziyarette olduğunu anlatan Cavlazoğlu, eşinin babasının araması üzerine darbe girişiminden haberdar olduğunu öne sürdü. Daha sonra televizyonu izlemeye başladığını belirten Cavlazoğlu, olayları basından takip etmeye başladığını ifade etti. Cavlazoğlu, yerine vekil bıraktığı yarbayı aradığını ve bilgi almaya çalıştığını belirterek, "Herhangi bir bilgiye sahip olmadığını, bir görev almadıklarını bana bildirdi. Hatay'da görevli olan arkadaşım Kurmay Binbaşı Yıldıray Yılmaz beni aradı ve planlı izninin bitmesi nedeniyle dönüş yolunda olduğunu, durumları televizyondan izlediğini söyledi. Bana herhangi bir emir olup olmadığını sordu. Ben de izinde olduğumu, bana ulaşmış bir emir olmadığını söyledim" şeklinde konuştu.
Darbe girişimi şüphelilerinden eski Albay Fırat Alakuş'u aradığını aktaran Cavlazoğlu, "Amacım neler olduğunu, bir görev verilip verilmediğini öğrenmekti. Telefonu açtı ancak konuşmadı. Telefonu kapatmadığı için albay rütbesinde olduğundan nezaketen bir müddet bekledim, görüşmem olmadı. Bir süre daha olayları basından takip ettikten sonra yattım. Darbe koordinasyonu yapan kişinin yatmak yerine darbeye iştirak etmesi gerekir. Telefondan görüştüğüm kişiler birbirinden bağımsız hareket eden, bağı olmayan, farklı yerlerdeki kişilerdir. Görüşmelerim çok kısa olmuştur. Ben Şükrü Seymen'in Marmaris'te, Fırat Alakuş'un Genelkurmay'da görev aldığını sonradan öğrendim. Darbe girişiminden haberim olsa izne ayrılmazdım Kilis'teki birliğimde olurdum veya izindeyken de bir faaliyete katılmam gerekirdi. Benim olay günü herhangi bir emir veya talimatım olmamıştır" iddiasında bulundu.
"Zekai Aksakallı darbeye karışıp karışmadığımı sordu"
Cavlazoğlu, birliğinden çağırırlar diye bir müddet beklediğini, çağrılmaması üzerine tatiline devam ettiğini söyledi. Cavlazoğlu, "Kendim daha sonra Tugay Komutanım Halil Soysal'ı aradım. Kilis'e dönmem yönünde emirlerini aldım ve 18 Temmuz günü birliğime katıldım. 18-24 Temmuz tarihleri arasında Kilis'te mesaime devam ettim. 24 Temmuz sabahı arandım ve ÖKK Komutanı Korgeneral Zekai Aksakallı'nın personel ihtiyacı nedeniyle Ankara'ya çağrıldığım bildirildi. Ben de Gölbaşı'ndaki ÖKK'ye gittim. Nezaketen Zekai Aksakallı'nın yanına gittiğimde bana suçlayıcı bir dille darbeye karışıp karışmadığımı sordu. Ben de Konya'da ailemin yanında izinli olduğumu söyledim. Daha sonra tutuklandım. Rütbemi söküp beni başka odaya aldılar" dedi.
Duruşmada savunmasını yapan sanıklardan eski Astsubay Başçavuş Mustafa Algan, darbe girişimini televizyondan öğrendiğini, izinli olması nedeniyle amirine ulaşamadığını, bunun üzerine birlikte görev yaptığı Astsubay Murat Yiğit ile telefonla görüşüp durum değerlendirmesi yaptıklarını söyledi.
Saat 01.00-01.30 sularında para çekmek için bankamatiğe gittiğini belirten Algan 16 Temmuz sabahı kızıyla markete gittiklerini, ardından 10.00 sularında Astsubay Yiğit ile telefonla görüşüp birliğe gitmeye karar verdiklerini anlattı.
Yiğit'in aracıyla saat 10.30 gibi ÖKK'ye gittiklerini ifade eden Algan, "Birlikte bir süre komutanlarımızla oturduk. Bu sırada Atilla Yarbay kibar bir şekilde beni çağırdı. Bir evrakla ilgili çağırdığını düşündüm. Domuz bağıyla bağlı grubun yanına geldik. Beni dinlemeden o gruba dahil ettiler." dedi.
MS hastası olduğunu ifade eden Algan, Yarbay Mehmet Ali Çelik ve Üsteğmen Sezgin Güney'de bulunan listede adının almasıyla ilgili, "Benim bilgimde ve kontrolümde olan bir konu değil. Neden olduğumu bilmiyorum. Benim böyle bir talebim olmadı. Konuyla hiçbir ilgim yok. Ömrüm boyunca aklımı hiç satmadım, kendi kararlarımı kendim verdim, örgütle hiçbir bağım yok." diye konuştu.
Eski Topçu Üsteğmen Mustafa Koyuncu, 4 Temmuz'da izne çıktığını, harekat merkezinden gelen emir üzerine iznini yarıda kesip 15 Temmuz'da birliğine geldiğini aktardı. Saat 22.00 sularında Yarbay Ümit Koçak'tan, TSK Spor Okuluna giderek burada emniyeti sağlama emri aldığını anlatan Koyuncu, Acil Reaksiyon Timi'yle buraya vardıklarında içeri alınmadıklarını, bu sırada helikopterden açılan ateşle yaralanıp hastaneye götürüldüğünü ifade etti.
Koyuncu, "Vurulmamış olsam Zekai Paşa'nın emrinde olacaktım. Bu vatan için bacağımı feda ettim. Ömrü boyunca sakat kalacak biri olarak şimdi terör örgütü üyesi olmakla itham ediliyorum. Ben vatan haini değilim, terörist değilim. Benimle vurulan astsubay kahraman oldu. Ben ise ne olduğunu bilmediğim bir isim listesi yüzünden vatan haini ilan edildim." diye konuştu.
Yarbay Çelik'in listesinde isminin bulunmasının kendi inisiyatifi dışında bir durum olduğunu dile getiren Koyuncu, izinden döndüğü gün 2 mesai arkadaşıyla yemekte bir araya gelerek ÖKK'deki planlamayla ilgili görüştükleri iddiasını da yalanladı.
"Kandırıla kandırıla 9 aydır mahpus yatıyoruz"
Uzman Çavuş Mustafa Sarıboğa da ÖKK nizamiyesinde görev yaptığını, 15 Temmuz'da daha önceden planlanan nöbetini tutmak için birliğe geldiğini söyledi. Saat 22.00 sularında Üsteğmen Mustafa Koyuncu'nun silah ve teçhizatlı olarak nizamiyeye gelip terör saldırısı ihtimaline karşılık kendilerini uyardığını anlatan Sarıboğa, şöyle devam etti:
"Nöbete geçtik. Biz, kendi aramızda böyle bir saldırı olamayacağını değerlendirdik. Bu sırada Yüzbaşı Vural Volkan Bal geldi ve giriş çıkışın yasak olduğunu bildirdi. Ardından '32. taburda alarm verildi, size takviye gelecek.' denildi. 32. taburdan geldiler. Sonradan aynı taburdan Sezgin Güney ekibi geldi. Hepsi teğmenmiş, devletin subayı. Yenilir yutulur gibi değil. Kandırıla kandırıla 9 aydır mahpus yatıyoruz. O gece tuvalete bile gitmedim."
Sezgin Güney ve emrindekilerin darbecilere karşı birliğe girmeye çalışan askerlere izin vermediğini anlatan Sarıboğa, "Sezgin Güney ve Serkan Ak'a 'Bırakın da geçsinler.' dedim. Baş adam bu, Sezgin Güney." diye konuştu. Bu sırada sanıklar arasında bulunan Sezgin Güney, söz alarak "Üslubunu düzeltsin." dedi. Mahkeme Başkanı sanığa, "Üslubuyla ilgili bir sorunumuz yok." karşılığını verdi.
Dışarıdan gelenlere ilk ateş edenin Sezgin Güney ve yanındakiler olduğunu belirten Sarıboğa, şunları söyledi:
"Gelen her şeye ateş ediyorlar. Dışarıdan gelene bir cümleyi kurdurmuyorlar. Dışarıdan gelenler, 'Sezgin kardeşim, bırak gelelim.' diyor. Bunlar içeri almıyor. En son 'Bırak gelsin.' dedim. Sezgin Güney ve ekibi, arıtma tesisinin önüne gittiler. Sürekli ateş ediyorlar. Dışarıdaki adam yalvarıyor. Ben son ana kadar kulede durdum. 'Atmayın, terörist değiller. Ne teröristi, onlar da bizim gibi asker.' dedim. Kuleden indim, nizamiyeye geçtim. Ahmet Aslan, kadınlar tuvaletine oturmuş bekliyordu. Bana 'Teslim olacağız.' dedi. 'Ne oldu da teslim olacağız?' dedim. Beni nöbete gönderen sensin, geri geldim, silah, teçhizat hiçbir şey yok. Hepsini bırakmış. Yakup Akkuş işte burada. Adam gibi çatış, leş ol. Bizi bıraktılar, kaçtılar. Hiçbiri yok. 7 uzman çavuş kaldık. Nöbetçi amirim Yarbay Ümit Koçak, alnıma silahı dayadı. 'Sen kimsin, sana ne vadettiler?' diyor. Bana kim ne vadeder, bana en fazla nöbet yazarlar. Zekai Paşa ne yaptı bunlara. Adam babaydı. Mihrali Atmaca bizi teslim aldı. Ben dışarıdakilerin terörist olmadığını, asker olduğunu anladım. Tahliye istiyorum."
Bu sırada sanık Osman Çolak söz alarak "Ben yoktum." dedi. Sarıboğa da Çolak'a "Nasıl yoktun, oradaydın." karşılığını verdi.
"Kimliğimi unuttuğumu fark ettim"
Kıdemli Başçavuş Muzaffer Han da suç tarihinde şube müdürünün emriyle mesaiye kaldığını, yine emir üzerine güvenliği sağlamak üzere Yaşar Solak ile nizamiye bölgesine geçtiklerini, burada Genelkurmay'dan gelen emir üzerine ÖKK'nin komutasının Semih Terzi'ye geçtiğini öğrendiklerini ifade etti.
Bunun üzerine ne olduğunu öğrenmek için karargah binasına geçtiklerini belirten Han, şöyle konuştu:
"Zekai Paşa, nöbetçi amiri Ümit Koçak ile görüşmek istedi. Koçak konuşmak istemedi. Zekai Paşa, 'Hata yapıyorsunuz. Özel Kuvvetler Komutanı hala benim.' diyordu. Bu sırada televizyona odaklandım. Açıklamaları izledim. Yanlış bir şey olduğunu düşünerek odama gittim. Silahım ve teçhizatımı bıraktım. Saat 05.00'e kadar odamdan çıkmadım. Sabah saatlerinde silahsız olarak nizamiyeye geçtim. Burada gözaltına alındım. Ümit Koçak ve Volkan Vural Bal kafa kafaya verip bana bu iftirayı attılar çünkü onlar da burada yargılananlarla birlikte hareket ettiler. Onlarla hava aydınlanıncaya kadar sohbet ettik. Beni neden gözaltına almamışlar?"
Astsubay Okan Türkmen de Irak'ın kuzeyinde görev yaptığını, 15 Temmuz'dan kısa süre önce açık öğretim sınavına girmek üzere birliğinden izin alarak Türkiye'ye geldiğini, teçhizatını ÖKK'de bıraktıktan sonra memleketine gittiğini anlattı.
Sınav evrakını kontrol ederken kimliğini ÖKK'de bıraktığı çantasında unuttuğunu fark ettiğini belirten Türkmen, bunun üzerine 15 Temmuz'da birliğine döndüğünü, kimliğini aldıktan sonra akşam üzeri birlikten ayrılmak için araç beklediği sırada bir arkadaşının teklifi üzerine ring aracına binip şehre döndüğünü ve sınava gireceği Kayseri'ye gittiğini söyledi.
Sınavın iptal edilmesi üzerine yolda araçtan inip memleketine geçtiğini aktaran Türkmen, bindiği araca yüklenen silahların darbe girişimi sırasında Muhafız Alayında kullanıldığının hatırlatılması üzerine, silahlarla bir ilgisinin bulunmadığını öne sürdü. Türkmen, "Beni araca çağıran araç, silahların tatbikat için hazırlandığını söyledi. Silahlar bizim hurç diye tabir ettiğimiz kılıflara konularak araca yüklendi. Ben yüklemede yardımcı olmadım, araçta bekledim." diye konuştu.
"Gayrinizami harp tatbikatı için çağrıldık"
Eski Piyade Teğmen Osman Çolak da gayrinizami harp tatbikatı için Cumhurbaşkanlığı Muhafız Alayı'na çağrıldıklarını, burada silah ve teçhizat aldıklarını aktararak şunları söyledi:
"Beklerken 'Birliğe terörist saldırı var.' denildi. Dört araçla hemen birliğe geçtik. Nizamiyede bizi durdurdular. Biraz bekledik. Volkan Vural Yüzbaşı geldi. Araçlara tek tek bakarak bizi içeri aldı. Karargaha girdik. Alt katta kaldık. Üst kata kim çıktı bilmiyorum. 'Nizamiyeye gidiyorsunuz, buranın emniyeti alınacak' dendi ve nizamiyeye gittik."
Nizamiye bölgesinde beşer metre arayla saldırıya karşı mevzilenerek beklemeye başladıklarını ifade eden Çolak, şöyle devam etti:
"Nizamiyede en uç noktada ben vardım. Diğer nöbetçiye 'Biraz uyuyayım, sonra değişiriz.' dedim. Helikopterlerin sesine uyandım. Bağrışma ve silah sesleri vardı. Şok halindeydim. Saat 06.00'ya kadar yerimden hiç hareket edemedim. Aşağıda birileri var ama sivil mi asker mi kimse bir şey demiyor. Sürünerek ilk kuleye geçtim. 'Ateş kes.' diye bağırdılar. Ateş kesildi. Biri beyaz bayrak çıkardı. Aşağıda bulunanlar 'Çıkmazsanız roketi yiyeceksiniz.' dedi. Buradan çıkıp binanın arkasına doğru koştum. Tanıdığım bir komutanı gördüm. Yanına koştum. Daha ne olduğunu anlatmadan, 'At silahını, hareket edersen kurşunu yersin, konuşma sus.' diye bağırdı. Bizi yan yana dizdiler. İçeri, kayıt kabule götürdüler. Dipçik darbesiyle bayıldım."
Mezuniyeti dolayısıyla komutanlarının kendisini yemeğe çağırdığını, yemekte 8 kişi olduklarını, bunun iddianamede öne sürüldüğü gibi darbe ile bir ilgisinin bulunmadığını savunan Çolak, dolabında bulunan 1 dolarların İstanbul'da dayısının düğününden kaldığını savundu.
Başçavuş Osman Yalçın da birlikteki elektronik cihazların bakımından sorumlu olduğunu, FETÖ ile bir ilgisi bulunmadığını, suçsuz olduğunu belirterek beraat istedi. Suç tarihinde evde bulunduğunu, gözaltına alındıktan sonra "profesyonel işkence" gördüğünü öne süren Yalçın, darbecilerin listesinde adının bulunmasıyla ilgili, "Böyle bir liste varsa listenin sürekli güncellendiğini düşünüyorum. Listedeki biri ayın 16'sı, ben 27 diğeri de 6 Ağustos'ta tutukluyor. Böyle bir liste varsa hepimizin yakın tarihlerde tutuklanması gerekmez mi?" dedi.
Sanık Başçavuş Osman Yalçın ise birliğin korunmasında görev yaptığını, 15 Temmuz'da planlı nöbetini tuttuğunu ve darbe girişimiyle ilgisinin bulunmadığını dile getirerek beraat talep etti.
-"Kimseyle koordinasyon amacıyla görüşmedim"
15 Temmuz'da Kurmay Binbaşı olarak görev yapan sanık Ömer Faruk Cavlazoğlu ise darbe girişiminin gerçekleştiği gün Konya'da izinde olduğunu, darbe faaliyetinde bulunmadığını savundu.
Darbenin koordinasyonuyla suçlandığını belirten Cavlazoğlu, kimseyle koordinasyon amacıyla görüşmediğini, olayları basından takip ettiğini ve ÖKK'yi arayarak bilgi almaya çalıştığını öne sürdü.
Mahkeme Başkanı İsmail Ademoğlu, Cavlazoğlu'na olayları gördüğünde neden tabur komutanını değil de ÖKK'deki Şükrü Seğmen ve Fırat Alakuş'u aradığını sordu.
Cavlazoğlu, bağlı bulunduğu komutanın sınır ötesi görevde olduğunu bu nedenle ÖKK'yi aradığını iddia etti.
15 Temmuz'da ÖKK'de kursiyer teğmen olan sanık Özgür Çiloğlu da kolluk ve savcılıktaki ifadelerini reddederek suçlamaları kabul etmediğini belirtti.
Tatbikat olduğunun söylenmesi üzerine ÖKK'ye gittiklerini anlatan Çiloğlu, karargahtan gelen emir üzerine orta nizamiyede beklediğini, dışarıdan ateş baskısı gelince havaya birkaç el ateş ettiğini, kimseyi vurmadığını öne sürdü.
Çiloğlu, okul komutanını tanıdığını ancak bulunduğu yerden onun nizamiye dışından yaptığı uyarıları duymasının mümkün olmadığını ileri sürdü.
Duruşma yarına bırakıldı.
26.04.2017 GÜNKÜ DURUŞMADA YAŞANANLAR
Fetullahçı Terör Örgütü'nün (FETÖ), 15 Temmuz 2016'daki darbe girişimi sırasında Gölbaşı'nda bulunan, Özel Kuvvetler Komutanlığını (ÖKK) ele geçirme teşebbüsüyle ilgili 69 sanığın yargılandığı davada ara kararını açıklayan mahkeme, tüm sanıkların tutukluluk halinin devamına hükmederek, duruşmayı 6 ve 7 Haziran 2017'ye erteledi.
Ankara 14. Ağır Ceza Mahkemesindeki davanın bugünkü duruşmasında savunmasını yapan sanıklardan eski Astsubay Ramazan Kılıç, 15 Temmuz gecesi, Cumhurbaşkanlığı Muhafız Alayına tatbikat için gittiklerini belirtti.
Kendilerine verilen kamuflaj ve mühimmatın kayıt altına alınmamasını önemsemediğini ifade eden Kılıç, "Daha önceki operasyonlarda da kayıt tutulmadığı için garipsemedim. Terör saldırısı ihbarı üzerine Gölbaşı'ndaki Özel Kuvvetler Komutanlığı karargahına gittiğimizde, karargah girişinde helikopterden ateş açıldığını görünce de bir terör saldırısı olduğunu düşündüm. Öndeki araçtaki başçavuş, diyafondan konuştuğu kişinin acilen 'Yukarı gelin.' dediğini söyledi. Yukarı çıktığımızda Yüzbaşı Volkan Vural Bal'ı gördüğümde rahatladım, amirimin orada olmasıyla güvende olduğumu anladım." ifadelerini kullandı.
Karargahta sabaha kadar kule önünde beklediğini ve bağrışmalar sonrası dere tarafından ateş edilince o yöne doğru 3-4 el havaya ateş ettiğini öne süren Kılıç, "Ast olarak alınan emri sorgulamadım. Siz kendiniz düşünün? İçerideki mi, dışarıdaki mi amiriniz? Bilmiyorsunuz. İçeri giremezsem oradaki emir komutaya uyacak, kahraman olacaktım. Ama içeri girerek oradaki emir komuta zincirine uydum ve hain oldum. Ne yaptıysam emir komuta zinciri içerisinde yaptım. Hakkımdaki suçlamaları kabul etmiyorum." dedi.
Kılıç, "Derdest edildikten sonra en çok kötü muameleyi amirim Yüzbaşı Volkan Vural Bal'dan gördüm. Kurmay Yarbay Mehmet Ali Çelik ve Albay Ümit Bak'ı kesinlikle tanımıyorum, üstlerinde çıktığı söylenen listede ismimin yer alması konusunda bilgim yok." diye konuştu.
Sanıklardan Rasim Eşref Çıtak da tatbikat için Cumhurbaşkanlığı Muhafız Alayına gittiklerinde mühimmat aldıklarını ve terör saldırısı ihbarı üzerine ÖKK Karargahına gittiklerini ileri sürdü.
Sanık eski Astsubay Kıdemli Başçavuş Raşit Özdilek de darbe girişimini evindeyken öğrendiğini ve yaşanan olaylarla hiçbir ilgisi olmadığını savundu.
Sanıklardan Sedat Soysal ise darbe girişimini öğrendiği anda bölük komutanı Volkan Vural Bal'ı aradığını fakat Bal'ın telefonunun kapalı olduğunu öne sürdü.
Darbe girişimi sırasında Whatsapp grubundan da bölüğe çağrılmadığını belirten Soysal, "Cuma akşamı kimse aramayınca eşimin yanına Afyon'a gittim. Pazar günü bölük komutanı ve okul komutanımızın WhatsApp talimatıyla birliğime gidip 12 gün çalıştım. İstihbari ifademe başvurulmak üzere tabur komutanının odasına çağrıldım. Gözaltına alınarak tutuklandım. Eğer bir suçum varsa değil üç, 33 müebbet verilsin." şeklinde konuştu.
"Darbeci olsam ilk yapacağım iş kameraları kapatmak olurdu"
Sanık Selçuk Sert ise ÖKK Personel Şube İdari İşler Bürosunda astsubay olarak çalıştığını bildirerek, hakkındaki suçlamaları kabul etmediğini belirtti.
ÖKK timlerinde hiçbir zaman görev almadığını öne süren Sert, "Darbe girişimini Antalya'da bir otelde öğrendim. WhatsApp grubundan gelişmeleri takip ettim, ailem dışında kimseyi aramadım. 16 Temmuz sabahı aranarak göreve gelmem istendi. 17 Temmuz sabahı birliğime geldiğimde nizamiyedeki listede ismim olduğu için gözaltına alındım ve tutuklandım.?" ifadelerini kullandı.
Sanıklardan eski Üsteğmen Serkan Ak, eşinin 14 Temmuz Perşembe günü doğum yaptığını ve kendisinin de hastanede olduğunu öne sürerek, "15 Temmuz Cuma günü işe gittim. 12 Temmuz'dan beri karargahta Özel Hava Alayı bilgi sisteminde bir arıza vardı. Arıza kritikti ve Zekai Paşa'nın haberi vardı. Acilen çözemezsek gönderilirdik. 17.00 gibi odama çıktım, çıkmak için hazırlanırken Yarbay Mehmet Ali Çelik aradı ve acil alarm emri verildiğini söyledi." diye konuştu.
Sanıklardan eski Albay Mehmet Ali Çelik'in kendisine nizamiyeye geçmesini söylediğini ileri süren Ak, savunmasına şöyle devam etti:
"Nizamiyeye geçerken depodan bir silah aldım. Emir komutanın Ümit Albay'da olduğunu öğrendim. Nizamiyeye gider gitmez iki uzmanı kulelere çıkarttım. Olayı anlamaya çalışırken, saat 23.00 civarı Volkan Vural Bal gelmişti. Takviye gelen ekipler için araçların içeri alınacağını söyledi. Ben de girişlerin Ümit Bak tarafından yasaklandığını söyledim, Ümit Albay'ı aradığımızda 'Giriş yapabilirler.' dedi. 5-6 araç giriş yaptı, ben de dışarı çıktım. Benden 5-6 dakika sonra da Volkan dışarı çıkarak emir komutanın kendisinde olduğunu bağırdı. Semih Paşa'nın vurulduğunu, Ömer Halisdemir'in şehit edildiğini, Ümit Bak ve Mehmet Ali Çelik'in derdest edildiğini sonradan öğrendim."
Sabah havanın aydınlanmasıyla ellerinde silahlar olan gruptan yoğun bir ateş edildiğini öne süren Ak, "Ümit Bak, bize 'Üstlerine değil, havaya ateş edin.' diye emir verdi. Dışarıdaki grup, gece 03.00 gibi tabancadan bir iki el ateş etti. İçeride, bizim terörist olduğumuzu düşünüyorlar, biz de dışarıdakilerin terörist olduğunu düşündük. Bilişimciyim, darbeci olsam ilk yapacağım iş kameraları kapatmak olurdu. Bilgisayarların ve kameraların tüm kontrolü bendeydi." ifadesini kullandı.
"Kardeş kanı döktüler"
Mahkeme Başkanı İsmail Ademoğlu, Ak'a "15 Temmuz gecesi bu milletin namusunu korumak için askere verilen silahlar millete yöneltildi, uçaklar millete ateş etti. Darbe yapıldığını ne zaman öğrendin?" diye sordu.
Ak, darbe girişimini Gölbaşı Adliyesinde bir kişinin söylemesi üzerine öğrendiğini öne sürdü.
Eski Hava Kuvvetleri Komutanlığı Başsavcısı emekli Albay Ahmet Zeki Üçok'un "TSK'da hala kripto FETÖ'cüler olduğunu" söylediğini belirten Ak, "ÖKK'da da olabilir." demesi üzerine Mahkeme Başkanı İsmailoğlu, "Sence ÖKK'da var mı? Kimler olabilir?" diye sordu. Ak, şunları kaydetti:
"Volkan Vural Bal olabilir, askerlere daha önce kumpas kurulan davalarda ÖKK evraklarının sızdırıldığı ortaya çıktı. Bu bilgileri kimin sızdırdığını öğrenebilmek için yapılan soruşturmalarda yer aldım. Sızmaların olduğu tespit edilen ÖKK ve Silopi'deki bilgisayarları inceleyip rapor hazırladım. FETÖ'cüler bundan rahatsız olmuş olabilir. Belki de o yüzden burada yargılanıyor olabilirim."
Ak'ın ifadesinin ardından darbe girişiminde ÖKK'ya girmeye çalışırken başından vurulan mağdur İsmail Oğuz söz aldı.
15 Temmuz'da ÖKK'ya girmeye çalışırken başından vurulduğunu anlatan Oğuz, "Kardeş kanı dökülmesin diye çok uğraştım, vurulana kadar içeriye girmek için iki üç defa uğraştım. Ben kardeş kanı dökmedim, onlar döktü. Kafamın yarısı yok. Gizli de gitmedim, bağıra bağıra söyledim. Buradan sanık yakınlarına sesleniyorum, siz anlatılanlara inanacaksınız ama tüm sanıklar burada hemen hemen hepsi sesimi duydu. Kafamdan vuruldum, kardeş kanı döküldü. Yaklaşık 20 yıldır yüz yüze çalışıyoruz. Eğer suçsuz oldukları ispatlanır serbest kalırlarsa gidip sarılırım." diye konuştu.
Sanık Serkan Coşkun da ÖKK karargahına girdiği sıra merdivenlerde şehit Ömer Halisdemir'i gördüğünü belirterek, "Ömer Halisdemir biraz tedirgindi, bana 'Serkan hayırdır, ne oluyor?' dedi. Ben de 'Bilmiyorum ağabey, terör saldırısı var diye çağırdılar.' diye yanıt verdim. Halisdemir de ileri doğru gitti. Az sonra bir helikopter geldi, Zekai Paşa'nın geldiğini zannettim. İki üç dakika sonra silah sesleri geldi. Darbe girişimi olduğunu o an anlasam bile karargahta olduğum için yanlış tarafta olduğumu düşünmezdim." diye konuştu.
Davada savunmasını yapan ve olay tarihinde ÖKK'da piyade üsteğmen olan Sezgin Güney 15 Temmuz akşamı personelinden bazı isimleri evine yemeğe davet ettiğini bildirdi.
Evindeyken, saat 21.00 civarında, ÖKK Kurmay Başkanı Albay Osman Kılıç'ın arayarak, Cumhurbaşkanlığı Muhafız Alayında tatbikatı olacağını söylediğini, "Personelinle gider misin?" diye sorduğunu anlatan Güney, "Gider misin?" diye sorulmasına karşın bunun emir olduğunu ve gideceğini söylediğini bildirdi.
Kılıç'ın yapılacağını söylediği türden tatbikatlarda, kışla dışına sivil olarak çıkıldığını ve buluşma, sabotaj, gizli haberleşme, takip gibi faaliyetler icra edildiğini aktaran Güney, telefonun ardından evindeki personelle birlikte Cumhurbaşkanlığı Muhafız Alayına gittiklerini, nizamiyede tatbikat için geldiklerini söylediklerini ifade etti. Burada silah ve çelik başlık aldıklarını, albay ya da yarbay bir kişinin, "Olağanüstü bir durum var. Sizler malzemelerinizle ÖKK'ya geçeceksiniz" dediğini bildiren Güney, "Ne olduğunu sordum, 'Terörist bir faaliyet olabilir' dediler. 'Emredersiniz' dedim, 3 araç yola çıktık" diye konuştu.
ÖKK'ya yaklaştıkları sırada bir helikopterin ateş ederek, kendilerini durdurduğunu söyleyen Güney, arabadan çıkarak ÖKK girişindekilere görevli olarak geldiklerini anlatmaya çalıştığını, can havliyle itmesinin ardından da kapının açıldığını anlattı.
Volkan Vural Bal'dan bilgi almak için karargah binasına çıktığını, burada sanıklardan eski Yarbay Mehmet Ali Çelik ile eski Albay Ümit Bak'ı gördüğünü aktaran Güney, "Komutanım bize ateş ediliyor" dediğini, terörist eylem olduğu yanıtı verildiğini söyledi.
Güney, şöyle devam etti:
"(Sen aşağı in, nizamiyede emniyeti al) dediler. Otopark bölgesine tertiplendik. Herkes mevzilendi. Ne olacak diye bekliyorduk. Yarım saat de bir saat de geçmiş olabilir. Karanlığın içinden, dere yatağından birileri geliyordu, sesleri duyuyorduk. 'Yaklaşmayın, giriş yasak' diyorduk. Yaklaşmaya devam ediyorlardı. Telsizle ne yapacağımızı nöbetçi amirliğe sordurdum. 'Yaklaştırmıyorsunuz, gelenlere ateş etmiyorsunuz' dediler. Caydırıcı olması için havaya uyarı ateşi açtık. Yaklaşmaya devam ettiler. 'Ben Oğuz Tozak, ben Ömer Faruk Bozdemir' diye seslenilmesi söz konusu değil. Bir süre sonra küfrederek, uzaklaştılar.
Saat 02.00 civarında iki helikopter karargaha indi. Orada bir cayırtı koptu, çatışma olduğunu anladık. Nöbetçi amirliğe sorduk, 'Olumsuz bir durum yok. Siz bulunduğunuz yerde devam edin' dediler. Karargah binasında çatışma olduktan sonra gruplar ateş ederek tekrar gelmeye başladılar. Yaklaştılar ve ateş etmeye başladılar. Tekrar havaya ateş etmeye başladık. 'Üzerlerine ateş etmeyin, caydırıcı olsun' dediler. 03.00-05.00 arasında olaylar bu şekilde cereyan etti."
Mahkeme Başkanı İsmail Ademoğlu'nun, "O saate kadar ne olduğunu merak etmedin mi?" sorusu üzerine "Cevap alacağımız tek yer nöbetçi amirlikti" diyen Güney, Ademoğlu'nun, "Bulunduğunuz yere yakın olan, bombalanan TÜRKSAT var, Polis Özel Kuvvetler var. Akıllı telefonun yok muydu?" soruları üzerine Güney, bombalanan diğer yerleri görmediğini, telefona bakma fırsatının da olmadığını öne sürdü.
Güney, "Saatlerdir bizi sabırla dinliyorsunuz. Telefonunuza hiç bakmadınız. Birçok kez çatışmaya girdim. Ben de çatışma anında hiç telefona bakmadım. O gün de telefona bakma fırsatım olmadı" diye konuştu.
Başçavuş Gökmen Ata'nın vurulduğunu öğrenmesinin ardından kuleden "ateşkes" komutu geldiğini, bazı arkadaşlarının yukarı yöneldiğini anlatan Güney, kendisinin de bulunduğu otopark bölgesinden kayıt kabul bölgesine çıktığını, karargaha gittiklerinde Mihrali Atmaca tarafından derdest edildiklerini bildirdi.
Evine personelini akşam yemeği için çağırmasının başına bela olduğunu söyleyen Güney, "Çağırdım, pişman oldum. Mihrali Atmaca, eli kanlı biri, bir liste çıkarıyor, delil ortaya atıyor" ifadelerini kullandı.
Güney, nizamiyeye yakın, araçlar bölgesinde bulundukları sıradaki durumlarına ilişkin şunları kaydetti:
"Kapının arkasında biri sesleniyor, 'Ben Oğuz Tozak' diyor, girmek istiyor. Uzun namlulu silahlarla ateş edeceksiniz, sonra bizden de 'Buyrun geçin' dememiz bekleniyor. Türkiye'de her gün darbe mi oluyor? Ama her gün terörist eylem oluyor. Siz terör eylemlerini şehit olunca duyuyorsunuz, oysa her gün terör saldırısı oluyor. Ümit Koçak, Volkan Bal karargahta saklanacaklarına -ki bence taraf değiştirmişlerdir- aşağıdan gelenlerin dost olduğunu neden söylememişlerdir? Darbeci olsam nizamiyeden içeriye girdiğim andan itibaren Ümit Koçak ve diğerlerini enterne etmem gerekmiyor mu? Sonuç itibarıyla bana kurmay başkanı tarafından bir emir veriliyor, ben onu icra ediyorum. 'Cumhurbaşkanlığı Muhafız Alayına git, oradan ÖKK'ya geç'. Evde izler gibi olayı yorumlarsak yanlış yorumlarız. Bana emir veren kurmay başkanı. Ben bunu nasıl sorgularım? Gelenler de taş atmadı. Nizamiye delik deşikti."
Güney, Başkan Ademoğlu'nun, "İsmail Oğuz'u kim vurdu?" sorusuna, "Bilmiyorum. Ben otopark bölgesindeydim, oradan da kayıt kabule geçtim" yanıtını verdi.
"Sizden biri vurmuş olabilir mi?" sorusu üzerine ise Güney, kullanılan silahların üç kilometre menzili olduğunu belirterek, "Bunu dost unsur da bizimkiler de yapmış olabilir" dedi.
Söz alan müşteki İsmail Oğuz, nizamiyeye 100-150 metre kadar yaklaştıklarını belirterek, seslendikleri kişilerin teslim olmadığını, "Bizi teslim alın" demelerine karşın bunun da yapılmadığını ifade etti. Kendilerine "Gelme, emir var" denildiğini anlatan Oğuz, bunun üzerine kendisinin tek başına geleceğini söylendiğini bildirdi.
Oğuz, "Siz asfalta ateş edince, biz Müslüman kanı akacak diye geri çekildik. Bu kez araziden gelmeye çalıştık. İlk geldiğimizde ateş etseydik sizi vururduk. Aramız 100 metre civarındaydı" diye konuştu.
"Bilinçli ateş ettiniz"
Sanık Güney ise Oğuz'un yaralanmasının seken bir taş ya da mermiden kaynaklanmış olabileceğini savundu.
Bunun üzerine Oğuz, "Ben gittim, vurulduğum yerde keşfini yaptım. Bir adamın beni nişan almadan vurma ihtimali zayıf. Siz bize bilinçli ateş ettiniz. Ben yerde yaralıyken, ben kalkmaya çalışıyorum, badim beni çekmeye çalışıyor, 'Gelme' diyorum. Daha da mı anlatayım?" dedi.
Sanık Güney, "Savcı Bey 'Ömer Halisdemir'i öldürme suçunu bana isnat ediyor. Karargah ve nizamiye arası bir kilometre. Bu mantıkla TÜRKSAT baskınını da havaalanı baskınını da ben yapmış olabilirim. Şahsıma kanunsuz emir verilmedi. Emir komuta içinde net emirler verildi; 'Tatbikat var, terör ihtimali var'. Ben de emirleri yerine getirdim" diye konuştu.
Güney, iddianamede, kendisinde bulunduğu belirtilen "darbeye teşebbüs eylemine katılacaklar" listesini de kabul etmedi.
Mahkeme Başkanı Ademoğlu, Güney'e savcılık ifadesini okudu. Güney, kendisine o gece "Genelkurmaya baskın olabileceğinin" söylendiği, "Genelkurmaydan sıkıyönetim yazısının geldiğini nizamiyeye gittikten sonra öğrendiği", "Semih (Terzi) Paşa gelene kadar hiç kimseyi içeri almayın" denildiği iddiaları ve "Üniversiteyi devlet üniversitesinde okudum. Cemaat evlerine giden arkadaşlarım olmuştur. Onlar bizi bazen yemeğe çağırmışlardır" şeklindeki ifadesi de bulunan savcılık ifadesini reddederek, "Noktasından virgülüne kadar hayal ürünü." dedi.
ARA KARAR
Mahkeme Başkanı İsmail Ademoğlu, Sezgin Güney'in savunmasının ardandan, savunmaları alınamayan sanıkların taleplerini sordu. 14 sanık, tahliye talep ettiklerini, mahkeme aksi düşüncedeyse adli kontrolle tutuksuz yargılanmak istediklerini bildirdi.
Sanık avukatları da müvekkillerinin tahliyesini ve mal varlıkları üzerindeki tedbirin kaldırılmasını istedi.
Sanıklardan eski Albay Ümit Bak'ın avukatı, müvekkilinin eşine miras yoluyla kalan ve dolabında el konulan 10 bin doların iadesini istedi.
Sanık Yasin Delibaş'ın avukatı da müvekkilinin etkin pişmanlıktan yararlanmak istediğini bildirdi. Sanık Ufuk Kaplan'ın avukatı ise müvekkilinin suç tarihinde Irak'ın kuzeyinde bulunduğunu belirterek, ara kararda bunun değerlendirilmesini talep etti.
Beyanların ardından mütalaasını açıklayan duruşma savcısı, sanıklardan nizamiye nöbetçileri Fahri Ersoy, Hüseyin Uludağ, Kadir Aslan, Mehmet Yaşar Çelik ve Mustafa Sarıboğa'nın adli kontrol şartıyla tahliyesini, diğer sanıkların tutukluluk halinin devamını istedi.
Talepleri değerlendiren mahkeme heyeti, ara kararını açıklayarak, sanıkların tamamının savunmasının henüz tamamlanmamış olması, kuvvetli suç şüphesini gösteren delillerin bulunması ve bu aşamada adli kontrol hükümlerinin yeterli olmayacağının gerekçesiyle tüm tahliye taleplerini reddetti.
Sanıkların mal varlıkları üzerindeki tedbirin kaldırılması yönündeki talebi de reddeden mahkeme, duruşmayı 6 ve 7 Haziran'a bıraktı.
Paralel yapı-15 Temmuz (2016)-16 Aralık (2016) 'Ankara ÖKK Darbe Yapılanması 69 sanık' davası
(29 Nisan 2017, 14:33)
HABERLE İLGİLİ ŞİKAYET, DÜZELTME GİBİ TALEPLERİNİZİ İLETMEK İÇİN TIKLAYIN
HABERLE BAĞLANTILI OLABİLECEK LİNKLER: