Paralel yapıya mensup savcılarca başlatılan Selam terör örgütü soruşturmasının komplo olduğunu kanıtlayan bir not soruşturma dosyasından çıktı. Notta, 'Ses kaydından başka done yok, bulmak zor' deniliyor.. Aralarında manken ve sanatçıların da olduğu binlerce kişinin bu örgüte üye şüphesiyle yıllarca dinlendiğinin ortaya çıktığı korkunç komploda Erdoğan, Lübnan Hizbullah lideri Nasrallah ve İran Cumhurbaşkanı Ahmedinejat'tan sonra 3. sırada örgüt yöneticisi olarak gösterilmeye çalışılmıştı. Bir suç ne kadar yaygınsa ona ait deliller de o kadar fazla olmalıdır. Bu kadar geniş bir örgüt asla gizli kalamaz. Ancak manken ve sanatçılar gibi en gizli ayıplarının dahi paparazziler tarafından açığa çıkarıldığı tanınmış kişilerin üye olduğu bir terör örgütü nedense gizli kalıyor. Ve paralel memur arkadaşlar da bu örgüte dair delil bulmakta zorlanıyor!..
02.06.2014 12:01 Binlerce vatandaşın telefonlarının dinlendiği ve Başbakan Erdoğan'dan MİT Müsteşarı Hakan Fidan'a yüzlerce ismin mağdur edilmek istendiği Selam Tevhid Kudüs Ordusu soruşturmasında paralel yapının akla-hayale gelmeyecek komplosu deşifre oldu. 2011/762 numarası verilen soruşturmada teknik ve fiziki takiple tüm hayatları çember içine alınan isimler suç işlemeyince devreye istihbarat yalanları girmiş.
Paralel yapının herhangi bir delil bulamadığı, fezlekeye iliştirilen notla ortaya çıktı. Polisin iddiasına göre, örgüt üyeleri kendi aralarında birebir hatlar vasıtasıyla görüştü. İddianın devamı ise komployu derinleştiriyor: 'Örgütsel iletişimde birebir hatların önemi büyüktür. Ses haricinde birebir hattın o şahsa ait olduğunu gösterecek done bulmak oldukça zordur.' Polis fezlekesindeki bu not, komplonun başarıya ulaşması halinde yüzlerce vatandaşın sadece belli-belirsiz bir ses sayesinde cezaevine gönderileceğini gözler önüne serdi. Sözde Selam Örgütü soruşturmasının polis tahkikatı kısmını İstanbul Terörle Mücadele ve İstihbarat Şubesi yürütüyordu.
GOOGLE'DAN FEZLEKE YAZDILAR
Fezlekenin tıpkı Ak Parti'nin kapatma iddianamesinde olduğu gibi Google haberlerine dayandığı göze çarpıyor. Çok sayıda iddianın yanında Google'den yapılan aramayla bulunmuş haberlerin 'delil' adı altında fezlekeye sokulduğu görülüyor. Bunların içinde bir kamu kurumunun yöneticisiyle ilgili iddialar da var.
TEHDİTLE İFADE ALINDI
Paralel yapı, sözde Selam soruşturmasını, 2000'de Hizbullah'a karşı yapılan ve Hizbullah lideri Hüseyin Velioğlu'nun hayatını kaybettiği baskına dayandırdı. O baskında elde edilen belgeler neticesinde yapılan Umut Operasyonu ile bu örgütün deşifre edildiği söylenirken, 2010'de polisin bir kadından tehditle aldığı ifadelerle operasyon süreci başlatıldı.
2 bin 280 dinleme yapıldı
Soruşturma kapsamında 2 bin 280 kişi dinlendi, 3 yıldır devam eden soruşturma kapsamında mahkemeden binlerce telefon dinleme ve fiziki takip kararı aldırıldı. Telefonları dinlenen isimlerin soruşturma konusu ile ilgili olmayan ve özel hayat kapsamındaki görüşmeleri de 107 klasörden oluşan soruşturma dosyasına dahil edildi. (Yeni Şafak)
HAYALİ “SELAM TERÖR ÖRGÜTÜ”
Selam örgütü skandalının ortaya çıkışı 17 Aralık darbe girişimi sonrasında oldu. İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı, 17 Aralık ve 25 Aralık operasyonlarının ardından kayıtsız dinleme yapıldığını tespit edince inceleme başlattı. Yetkililer, “Selam Terör Örgütü” isimli bir belgenin üzerinde Başbakan’ın ismini görünce şok oldu. İlk planda 3064 kişiyi bulan dinleme kayıtları ve 125 klasörlük bir soruşturma ele geçirildi.
KİRLİ İMZANIN SAHİBİ SAVCI ADNAN ÇİMEN
Kirli planın altındaki imza ise eski Özel Yetkili Cumhuriyet Savcısı Adnan Çimen’e ait. Çimen, 2011 yılında 4 sayfalık bir düzmece ihbar mektubunu gerekçe gösterip polisteki paralel yapı üyelerine dinleme talimatları verdi. 5 kişiyle başlayan soruşturmaya önce Başbakan ardından Türkiye’nin yakından tanıdığı binlerce kişi dahil edildi. Soruşturmayı yürütenler dört sayfalık ihbar mektubunun bir kenarına 'Tayyip Erdoğan' notu düştü. Belgelerin üzerindeki 'Tayyip Erdoğan' ibaresi daha sonra eklenen bir ok işaretleriyle belirgin hale getirildi. 5 kişiyle başlayan soruşturmaya önce Başbakan Erdoğan, daha sonra başta danışmanlar olmak üzere Başbakan'ın tüm çevresi dahil edildi. İlerleyen tarihlerde soruşturma bahanesiyle kayıt listesine sivil toplum kuruluşları temsilcileri, gazeteciler, yazarlar, öğretim üyeleri, işadamları, siyasetçiler, medya kuruluşlarının santralleri ve bankalar da eklendi.
Dosyada Başbakan Erdoğan, İran bağlantılı "Kudüs Selam Terör Örgütü"nün Türkiye lideri olarak lanse ediliyordu. Mankenler ve sanatçıların dahi bu örgüte üye şüphesiyle yıllarca dinlendiğinin ortaya çıktığı korkunç komploda Erdoğan, Lübnan Hizbullah lideri Nasrallah ve İran Cumhurbaşkanı Ahmedinejat'tan sonra 3. sırada örgüt yöneticisi olarak gösterilmeye çalışılıyordu.
Hayali bir örgüt üzerinden darbe ve binlerce kişinin cezaevine doldurulmasının planladığı tahmin edilen korkunç plan, Türkiye'nin 17 Aralık'ta gerçekten de çok büyük bir tehlike ile karşı karşıya geldiğini gösteriyor.
İDDİA ÇOK BÜYÜK AMA DELİL BULMAK ZOR!
Yenişafak'ın haberindeki bir paragrafa dikkat çekmek istiyoruz: "Paralel yapının herhangi bir delil bulunmadığı fezlekeye iliştirilen notla ortaya çıktı. Polisin iddiasına göre, örgüt üyeleri kendi aralarında birebir hatlar vasıtasıyla görüştü. İddianın devamı ise komployu derinleştiriyor: 'Örgütsel iletişimde birebir hatların önemi büyüktür. Ses haricinde birebir hattın o şahsa ait olduğunu gösterecek done bulmak oldukça zordur.' Polis fezlekesindeki bu not, komplonun başarıya ulaşması halinde yüzlerce vatandaşın sadece belli-belirsiz bir ses sayesinde cezaevine gönderileceğini gözler önüne serdi."
Tuhaf değil mi?.. Sözde, Başbakan Erdoğan ve İranlı liderler gibi iki ülkenin en üst yöneticilerinin yöneticisi olduğu bir "terör örgütü"ne toplumca tanınan binlerce kişi de üye yapılmış. Bu, hiç şüphesiz çok büyük ve korkunç bir iddiayı teşkil ediyor. Ancak nedense bu kadar büyük bir iddiaya karşı delil bulmanın zor olduğunu belirtiyor f-tipi memur arkadaşlar!..
Paralel polisler ve tabi savcı abileri, bu sözleriyle aslında komployu da kanıtlamış oluyorlar. Çünkü bir suç ne kadar yaygınsa ona ait deliller de o kadar fazla olmalıdır. Bu kadar geniş bir örgüt asla gizli kalamaz. Ancak manken ve sanatçılar gibi en gizli ayıplarının dahi paparazziler tarafından açığa çıkarıldığı tanınmış kişilerin üye olduğu bir terör örgütü nedense gizli kalıyor. Ve üstelik paralel memurlar bu örgüte dair delil bulmakta zorlanıyor!...
Fakat bu karanlık yapı için bu ayrıntının endişe kaynağı olmadığı da anlaşılıyor. Ortaya örgüt suçlamasını atan paralel yapı bunun toplum nezdinde ne kadar inandırıcı olacağını bir kenara bırakmış anlaşılan. Karanlık yapı, toplumda oluşturacağı algıya, yani "çamur at, tutmasa da izi kalır" düşüncesine güvenmiş görünüyor.
KUMPAS
Bu noktada şok edici bir şüphe tekrar hatırlara geliyor: Kumpas.. Bu komplocu paralel ya da diğer deyişle f-tipi memurlar tarafından yürütülen Ergenekon ve Balyoz gibi soruşturma ve davaların üzerine de -bir nebze dahi olsa- şüphe düşmüş olmamakta mıdır?.. Bu konuyla ilgili daha önce bazı yazılar kaleme almış, kumpas şüphesini dile getirmiştik. (1) Bu nedenle, konuyu değiştirmemek ve sözü uzatmamak için şüpheyi bir kez daha dile getirmekle yetinelim. (Abdullah Harun / kontrgerilla.com)
(1) Kontrgerilla.com/mansetgoster.asp?haber_no=5899
(1) Kontrgerilla.com/mansetgoster.asp?haber_no=5890
(1) Kontrgerilla.com/mansetgoster.asp?haber_no=5887
(1) Kontrgerilla.com/mansetgoster.asp?haber_no=5791
(02 Haziran 2014, 12:01)
HABERLE İLGİLİ ŞİKAYET, DÜZELTME GİBİ TALEPLERİNİZİ İLETMEK İÇİN TIKLAYIN
HABERLE BAĞLANTILI OLABİLECEK LİNKLER: