Ergenekon soruşturmasını başlatan, Odatv soruşturması sonrası ise görevinden alınan eski Emniyet Müdürü Ali Fuat Yılmazer cemaate ait bir canlı tv yayınına katılarak Başbakan Erdoğan hakkında şok suçlamaların da yer aldığı bazı iddialarda bulundu: 'Başbuğ'un tutuklanmasını bizzat Erdoğan istedi.. Oda TV soruşturması Başbakan'ın talimatı üzerine başlatıldı.. Başbakan'dan gelen talimatlar oldu. Ama benim ne yapıp yapmadığım o dosyalarda var. Emredersiniz efendimci olmadım.. Odatv soruşturması sonrasında görevden alındım..' Adı cemaat tabanlı paralel yapıya mensup emniyet müdürleri arasında geçen Yılmazer'in cemaat televizyonundaki bu şaşırtıcı sözlerine dikkatle bakıldığında ise çelişkiler görülüyor.
19.03.2014 12:53 Ergenekon ve Balyoz gibi önemli davalarda görev alan emekli istihbarat müdürü Ali Fuat Yılmazer ilk kez canlı yayına katıldı ve çok konuşulacak açıklamalar yaptı. Ergenekon soruşturmasını başlatan, Odatv soruşturması sonrası ise görevinden alınan eski Emniyet İstihbarat Şube Müdürü Ali Fuat Yılmazer cemaate ait BUGÜN TV'de Tarık Toros'un sorularını cevapladı. "Körler sağırlar birbirini ağırlar" deyimini hatırlara getiren ilginç yayında Yılmazer, Başbakan Erdoğan hakkında şok suçlamaların da yer aldığı şaşırtıcı iddialarda bulundu:
Yılmazer'in açıklamalarının satırbaşları şöyle:
- İlker Başbuğ'un tutuklanmasını Başbakan istedi. Ergenekon ve KCK soruşturmasının her safhasında Başbakan'ın bilgisi vardı. Tutuklamalar onun bilgisi dahilinde yapıldı.
- Ergenekon'un tüm safhalarını operasyon öncesi Başbakan ile görüştüm, bilgi verdim. Hep destekleyici oldu.
- Oda TV soruşturması Başbakan'ın talimatı üzerine başlatıldı.
- Ergenekon'un bütün safhalarını en ince ayrıntılarına kadar Başbakan'a bildirdim.
BAŞBUĞ TUTUKLANSIN TALİMATI BAŞBAKAN'DAN
- İlker Başbuğ dosyası Başbakan'a her seferinde arz edildi. Adalet Bakanı ve Başsavcı vekili ile Başbakan görüştü. Başbakan tutuklansın talimatı verdi.
- Başbakan'dan perspektif almadan hiç bir KCK operasyonu yapılmadı. Operasyonun tüm bilgilerini Başbakan'a aktardım, talimatını uyguladım.
- KCK soruşturmasında suça karışmış MİT'çileri yakaladık. Başbakan'a da bilgi verdim. MİT bilgi vermiyordu.
- 25 canlı bombayı İstanbul sokaklarında yakaladık. Şiddet eylemleri yapanların MİT ile ilişkisine rastladım. MİT biliyor ama bize bilgi vermiyor.
- 7 Şubat'a gelene kadar, KCK operasyonlarından Başbakan'ın bilgisi ve talimatı vardı. Biz bu talimatları uyguladık.
- Başbakan'dan gelen talimatlar oldu. Ama benim ne yapıp yapmadığım o dosyalarda var. Emredersiniz efendimci olmadım.
- Emniyetten kaybolan dinleme cihazları: Ali Fuat Yılmazer görev yaptığı dönemde 2007-2011 döneminde bir tane bile kanunsuz dinleme yoktur. En belirgin olanı, en tartışılanı Hanefi Avcı'dır. 7 suç duyurusu kovuşturmaya yer olmadığı gerekçesiyle kapanmıştır. Kitabında yazıyor bunları.
KAYIP DİNLEME CİHAZLARI
- Kaybolan cihazlar diye bir şey yok. O havadan dinleme cihazıdır. Öyle bir cihaz ki, kendi baz fonksiyonu var. TİB'e müraacat etmeden, GSM firmaları ile işbirliği yapmadan dinleme yapabildiğiniz cihazlardır.
- Emniyette var şimdi kaybolmuş diyorlar. Ben kullanmadım, görmedim. Benim dönemimde öyle bir şey kullanılmadı. Benim dönemimde olmayan bir cihaz kaybolamaz. Bu cihazlardan sorumlu şubeler var. Yok olamaz, varsa böyle bir şeyler bulunur. Bundan sorumlu birimler var. Şu anda MİT ve Jandarma'da bu cihazlar vardır.
HRANT DİNK CİNAYETİ
- Nedim Şener'in Kırmızı Cuma kitabı çok açık bir şekilde Hrant Dink cinayetini karartma çabasıdır. Ailesi ve avukatı bilmelidir.
- Hrant Dink'in en önemli tehdit kaynağı Veli Küçük'tü.
- Ergenekon operasyonundan sonra azınlıklara yönelik tehditler kesildi.
ŞİKE DAVASI
- Şike davası tesadüfi delillerle yapılmış bir soruşturmadır.
- Başbakan şike operasyonuyla ilgili tüm safahati biliyordu.
- Cemaatten bir perspektif gelmesi gibi bir şey yoktu
- Şike'de Fenerbahçe 'yi hedef almak gibi bir şey yoktu. Özellikle bir camia hedef alınmış olduğunu sanmıyorum.
ODA TV SORUŞTURMASI
ODATV soruşturması sonrasında görevden alındım. Geceyarısı saat 01.00'den sonra görevden alındım. Benim konumumda biri için normal bir görevden alınma değildir. Eğer hükümet beni Oda TV soruşturmasına yönelik nedenlerle görevden aldıysa, benim hakkımda bir soruşturma açılması gerekirdi. Ancak böyle bir soruşturma açılmadı. Kamuoyundaki tepkisellik, benim görevden alınmam için bir neden oluşturmuştur. Operasyon sürecinden alınarak, sürecin önü kesilmeye çalışılmıştır.
Samimi dostlarımla Ergenekon soruşturmasına ilişkin sürecin özeleştirisini yaptım. Üzerimizdeki baskılar, toplum üzerindeki tehdit edici güç karşısında, hızlı gelişen süreç içinde, geliştirdiğimiz, hızlı yürüttüğümüz bir süreçtir. Ama kasıtlı olarak yapılmış, belli bir insanın, suçsuz bir insanın suçlu haline getirecek kasıtlı bir davranış yoktur.
------------------------------------------------------------------------------
ÇELİŞKİLER
Yılmazer'in sözleri bu şekilde.. Adı cemaat tabanlı paralel yapıya mensup emniyet müdürleri arasında geçen Yılmazer'in sözlerine dikkatle bakıldığında ise bazı çelişkiler açıkça görülüyor. Şöyle ki; Odatv soruşturmasının Başbakanın emriyle başlatıldığını söyleyen Yılmazer, konuşmasının ilerleyen bölümlerinde ise bizzat Başbakanın emriyle Odatv soruşturmasından alındığını belirtiyor..
Bir taraftan Başbakanın talimatlarıyla hareket ettiğini iddia eden Yılmazer, diğer taraftan 'emredersiniz efendimci olmadım' diyerek kendisini masum göstermeye çalışıyor.
Esasen konuşmasının son cümlesi hariç Yılmazer'in, kendisine yönelik suçlama ve özeleştiri yapmadığı, kendini masum göstermeye çalıştığı da görülebiliyor.
Yılmazer, 'Başbuğ'un tutuklanmasını bizzat Başbakan istedi' diyerek de bize göre en şaşırtıcı ve inanılmaz bir iddiada bulunuyor.
KCK hakkındaki iddiaları da benzer özellik taşıyor. Oysa kamuoyuna yansıyan görünüm çok farklı.
Kaldı ki bu satırların yazarı olarak bizim dikkat çekmek istediğimiz çok çarpıcı bazı ayrıntılar var. Sadece Emniyet İstihbarat Daire Başkanı Ali Fuat Yılmazer değil hatırlanacağı gibi Savcı Zekeriya Öz de Odatv ve diğer Ergenekon soruşturmalarından alınmıştı. Özel yetkileri kaldırılan Zekeriya Öz, İstanbul Cumhuriyet Başsavcıvekilliği makamına getirilmiş, bu şekilde maaşına zam işine son anlamına da gelebilecek bir atamaya maruz kalmıştı.
Özellikle Savcı Öz'ün Ergenekon ve Odatv soruşturmalarından bu şekilde alınmasına bu satırların yazarı olarak tepki vermiş, Başbakan Erdoğan'a yönelik tepkimizi yazılarımızda göstermiştik. Bir kesimin tepkisini üzerimize çekmek pahasına, hiç bir şeyden çekinmeden doğru olduğuna inandığımız görüşlerimizi yansıtmaya çalışmıştık. Hem Savcı Öz hem Yılmazer çok saygı duyduğumuz görevlilerdi. Bu sözlerimizin ispatı olan yazılar hala sitemizde aynen yayınını sürdürmektedir. (1)
Ancak geçen süreçte bu konuda yanıldığımızı gördük. Bu durumu da yine çeşitli yazılarımızda somut bulgular göstererek aktardık. (2)
Ayrıca Başbakan Erdoğan'a bir kez daha tepki göstermiştik. (3) Çünkü İlker Başbuğ'un tutuklanmasına hep karşı çıkmıştı. Bu tavrını adeta üzerine basa basa açıktan ve sıkça gösterdi. Ergenekon davasına bakan mahkeme heyetini de Başbuğ'un tutukluluğu nedeniyle açıkça eleştirdi.
KCK soruşturmalarına yönelik Başbakanın tavrının Başbuğ olayından farklı olmadığı da söylenebilir.
Tüm bunlardan sonra da Başbakanı bu yönlerden suçlamaya kalkmak bize göre insafsızlıktır. Samimiyet ve iyi niyet değil art niyet ve içten pazarlık taşındığını gösteren bir yaklaşımdır.
MİT AJANLARI VE KCK OLAYI
Hatırlayalım o günleri.. 7 Şubat 2012 sürecinde KCK içindeki MİT ajanları konusunu gündeme getiren savcılar, MİT Müsteşarı Hakan Fidan'ı tutuklamaya kalkarak aslında Fidan'a açık desteği nedeniyle onun üzerinden Başbakan'a uzanmaya çalışmışlardı. Paralel yapı olduğu ilerleyen süreçte net şekilde anlaşılan güçler, bu yolla Başbakan'ı terörü kışkırtan bir kişi olarak göstermeye kalkışmıştı. MİT krizi konusunda çok sayıda detaylı yazılar kaleme almıştık. Kuru kuru iddiadan kaçınmış, yazıların hepsinde dayandığımız somut bulguları göstermiştik. (4)
Evet hatırlayalım o günleri.. Başbakan adeta kendisini yırtarcasına terörü bitirmek için çırpınıyor, çok büyük bir siyasi risk alıyordu. Hal böyle iken birileri kalkıp ona -MİT ajanları vasıtasıyla- terörü azdırmaya çalışan kişi lekesi sürmeye kalktı. Evet cemaat medyasında o günlerde yapılan tam olarak buydu. Yayınlara bakıldığında leke sürme çabası görülecektir.
BAŞBUĞ'UN TUTUKLANMASI
İlker Başbuğ'un tutuklanmasına doğrusu biz de sevinmiş ve doğru olduğunu savunmuştuk. Çünkü çok sayıda somut bulgu vardı. Bu görüşümüzü değiştirecek yeterli bulgular bize göre hala ortaya çıkmış değildir. Bizim görüşümüz o gün de buydu bugün de budur. Hem Paralel Yapı'ya hem Ergenekon'a karşıyız. Halk iradesine karşı olan her yapılanmaya karşıyız.
Biz Başbuğ'a arka çıkıyor, tutuklanmasını eleştiriyor diye Başbakan'a o dönem tepki göstermiştik. Görüldüğü gibi Başbakan'ın bu konulardaki, yani hem Başbuğ, hem terör konusundaki tavırları gayet açık iken ona aksi yönde suçlamalar yöneltmek.. Odatv soruşturmasını Başbakan başlattı deyip sonra da beni o soruşturmada görevden aldı demek.. Bu yaklaşım bize göre insafsızlık.. Daha da ötesi, paralel yapılanmanın bir başka çabası olarak görünüyor.
Kaldı ki, yıllardır herşeyi gizli dinlemelerle kaydettiği açığa çıkan yapılanmanın Başbakan'la ilgili bu dediklerini ispat için delil sunamadığını, sadece iddiada bulunmakla yetindiğini de görüyoruz.
MARİFET CÜPPEDE Mİ?
Geçtiğimiz günlerde şok edici bir skandal ortaya çıktı. Binlerce kişinin terör örgütü şüphesiyle yıllardır yasadışı şekilde gizlice dinlendiği anlaşıldı. İlgili savcılar hemen açıklamalar yapıp aksini iddia ettiler, kendilerini savunmaya çalıştılar. Ancak bizzat yeni atanan başsavcının açıklamasıyla hem bu dinlemelerin varlığı hem de mahkeme emri olmadan yani yasadışı yapıldığı doğrulandı. (5)
Bir başka örnek olarak, Başbakan'ın kendi oğlu ile yaptığı bir telefon görüşmesi de mahkeme emri ile yapılmış gibi sunuldu. Hatta bir partinin (chp) meclis toplantısında açıkça herkese dinletilerek yasaya aykırı bir suç işlendi. Ancak yine başsavcının açıklamasıyla o dinleme için bir mahkeme emri olmadığı, hatta o görüşmenin iddia edildiği gibi 17 Aralık soruşturma dosyası kapsamında yer almadığı da anlaşıldı.
Bu ve diğer örneklerden de görüldüğü gibi yasal diyerek gösterilmeye çalışılan bir iki değil binlerce işlemden sözediyoruz. Ve kimbilir daha ne kadar yasadışı işlem ilerleyen günlerde ortaya çıkacak. İşlem yapanların hakim, savcı ya da polis müdürü olması o işlemlerin yasal olması için yeterli mi sayılmalıdır?.. Nasrettin Hocanın kavuğunu cübbesini çıkarıp adamın önüne koyması ve "Keramet kavukla cübbede ise buyur sen giy, mektubu da sen oku" demesinde olduğu gibi marifet cüppede değil. Önemli olan yapılan işlemlerin kanunlara uygun yapılıp yapılmadığı. Dediğimiz gibi birkaç yasadışı işlemden sözetmiyoruz. Binlercesi söz konusu. Bu ise geriye tek bir açıklama bırakıyor. O da bu kadar geniş ölçekte yapılan yasadışı işlemlerin paralel yapılanmaya ait olduğudur. Ve bu da bir film değil gerçek. Biz inanıyoruz ki, toplum olarak hala tam olarak algılayamadığımız korkunç bir gerçekle karşı karşıyayız. Yaranın sıcaklığı geçtikçe nasıl acısı daha fazla hissedilirse, paralel yapılanmanın ne kadar büyük bir tehlike olduğu da zaman ilerledikçe daha fazla hissedilecektir.
Kimsenin tarafından değiliz. Kimsenin karşısında da değiliz. Doğru yaptığına inandığımız herkesi savunur, yanlış yapanları ise eleştiririz. Birilerine geldiği gibi bize bavullarla belge gelmiyor. Biz analizciyiz. Bulguların birbiriyle örtüşmesi ile olayları analiz edip sonuçlara varmaya çalışıyoruz. Bir şüphe varsa bunu gösteren bulgular olmalıdır. Nasıl olay yeri ekipleri delil taraması yapar ve saç kılı vesaire gibi bulunan deliller şüpheyi güçlendirirse, nasıl olayla ilgili sorgulanan kişilerin ve tanıkların beyanları şüpheyi güçlendirirse, analiz de işte böyle somut bulguları birarada değerlendirerek şüphe ile örtüşüp örtüşmediğine bakar. Bavulla belge servisi kamuoyunu yönlendirmeye de hizmet edebilir. Matematiksel işlemlerde nasıl sağlama yaparak sonucun doğruluğunu kontrol etmek diye bir yol varsa analiz yapılarak da yani zaman içerisinde gelişen olaylar, tanıklar, belgeler ve bilgiler birarada değerlendirilerek de bir çeşit sağlama yapılabilir.
Sonuç olarak, saygın diye bildiğimiz kimi hakim, savcı ya da polislerin içten pazarlıklı ve art niyetli karakterde kişiler oldukları, Türkiye Cumhuriyeti devletine değil başka ülkeyle paralel (6) bir yapılanmaya hizmet ettikleri, talimatları üst makamlardaki amirlerinden değil cemaat yapılanmasındaki abilerinden aldığı yönünde kamuoyunda bir şüphe oluşmuş bulunuyor. Giderek güçlenen bu şüphe somut bulgulara dayanıyor.
(Abdullah Harun / kontrgerilla.com)
(1) Kontrgerilla.com/mansetara_act.asp?aranacak=savcioztayin
(2) Kontrgerilla.com/mansetgoster.asp?haber_no=5791
(2) Kontrgerilla.com/mansetgoster.asp?haber_no=5887
(2) Kontrgerilla.com/mansetgoster.asp?haber_no=5811
(3) Kontrgerilla.com/mansetgoster.asp?haber_no=5513
(3) Kontrgerilla.com/mansetgoster.asp?haber_no=5121
(4) Kontrgerilla.com/mansetara_act.asp?aranacak=mi.xox.tkriz
(5) Kontrgerilla.com/mansetgoster.asp?haber_no=5863
(6) Kontrgerilla.com/mansetgoster.asp?haber_no=5775
(6) Kontrgerilla.com/mansetara_act.asp?aranacak=paral.xox.-usa
(19 Mart 2014, 12:53)
HABERLE İLGİLİ ŞİKAYET, DÜZELTME GİBİ TALEPLERİNİZİ İLETMEK İÇİN TIKLAYIN
HABERLE BAĞLANTILI OLABİLECEK LİNKLER: