17 Aralık operasyonlarının dün düzenlenmek istenen 2. dalgasında gözaltına alınacakların listesinin medyaya sızdırılması nedeniyle dosya başsavcı vekili Oktay Erdoğan tarafından savcı Muammer Akkaş'tan alındı. İlerleyen saatlerde yazılı bir açıklama yapan Akkaş duruma tepki gösterdi. Ancak hemen ardından bir açıklama da Başsavcı Turan Çolakkadı'dan geldi. Büyük tepki gösteren Çolakkadı, Akkaş'a net suçlamalar yöneltti.
26.12.2013 14:56 Yolsuzluk ve rüşvet soruşturmasının dün ortaya atılan ve çok daha büyük olacağı söylenen 2. dalgası savcılık ve emniyet arasındaki sürtüşme nedeniyle gerçekleşmedi. Konuyla ilgi çarpıcı bir gelişme yaşandı. Bazı bakanların çok yakınındaki isimler ile son yıllarda büyük ihaleleri alan işadamları bulunduğu, bu kişilerin iş yaptığı bürokratların yer aldığı isimlere yönelik olduğu iddia edilen soruşturmayı yürüten TMK Savcısı Muammer Akkaş’tan dosya alındı.
Dün bütün gün Emniyet’e gönderdiği listedeki kişilerin gözaltına alınması için polise baskı yaptığı ancak olumsuz cevap aldığı öne sürülen Akkaş’tan dosyayı alan TMK’dan sorumlu Başsavcı Vekili Oktay Erdoğan’ın, ya soruşturmayı kendisinin yürüteceği ya da başka bir savcıya vereceği iddia edildi. Dosyanın Akkaş’tan gizliliğin ihlali nedeniyle alındığı ifade edildi.
-Emniyet’le kriz çıktı-
İddiaya göre, İstanbul Terörle Mücadele Kanunu 10. Madde ile yetkili İstanbul Cumhuriyet Savcısı Muammer Akkaş’ın, bazı yolsuzluk iddialarıyla ilgili olarak yeni bir operasyon emri verdi. Aralarında bürokrat ve işadamlarının da bulunduğu 30 isme yönelik olarak düzenlenecek olan operasyonda şüphelilerin yolsuzluk, kara para aklama gibi suçlarla suçlandığı öğrenildi.
Savcı Akkaş operasyon emrini verdikten sonra 2 Nolu Özgürlükler Hakimi Süleyman Karaçöl’den gözaltı ve yakalama kararı aldı. Sabah 09.00 itibariyle belirlenen isimlerin evlerine ve ofislerine düzenlenecek operasyonlarla bu kişilerin gözaltına alınmasını isteyen Savcı Akkaş, bu izinleri de İstanbul Emniyet Müdürlüğü’ne gönderdi. Ama operasyon, geçtiğimiz günlerde TMK Başsavcı Vekili Oktay Erdoğan’ın, İstanbul Emniyeti’ne gönderdiği ‘kendisinden habersiz olarak TMK’dan gelen hiçbir operasyonun yapılmayacağı’ yönündeki talimata takıldı. İstanbul Emniyet Müdürlüğü, başsavcı vekilinin haberi olmadan operasyonu yapamayacağını bildirdi. Bu saatlerde İstanbul Emniyeti’nde de olağanüstü toplantı yapıldığı öğrenildi.
-Başsavcı dün uyarmıştı-
İstanbul Cumhuriyet Başsavcığı'ndan dün yapılan yazılı açıklamada medyaya bilgi sızdıran savcılar uyarılmıştı. Uyarının, savcılar Zekeriya Öz, Celal Kara ile Muammer Akkaş'a yönelik olduğu ileri sürülüyordu. Dün çok gizli operasyon bilgileri medyaya sızdırılmıştı. Bu şok gelişme, 17 Aralık operasyonlarının emniyet ve yargı içinde yapılanmış bir cuntanın işi olduğu iddiasını güçlendirdi. Öyleki soruşturmayla ilgili savcılık üst makamlarının ve devlet yöneticilerinin dahi vakıf olmadığı çok gizli bilgilerin aylar öncesinden bazı medya mensuplarınca bilindiği ortaya çıkmış, operasyonların ilk anından itibaren de dosyadaki belgelerin aynı medya mensupları tarafından internet üzerinden yayınlanmaya başladığı görülmüştü.
Dün bilgilerin medyaya sızdırlmasıyla ilgili savcıları uyaran Başsavcılık, 'soruşturma bilgilerini medya organlarına verilerek oluşturulan tartışma ortamında soruşturmaların sağlıklı yürümeyeceği öncelikle soruşturma makamlarınca bilinmesi gerekir.' demişti. Açıklamada, sözkonusu dosyanın başka bir savcıya verilebileceği de şu sözlerle vurgulanmıştı: "Yasa, genelge ve talimatlarına uymayan, gizliliğin ihlaline sebebiyet veren, soruşturmayı yasal çerçevede yürütemeyen cumhuriyet savcılarındaki soruşturma evrakı başka bir savcıya tevzi edilmektedir."
Öte yandan HSYK'nın da aynı gerekçeyle savcılar hakkında dün bir inceleme başlattığı açıklanmıştı.
------------------------------------------------------------------------------
SAVCI AKKAŞ'TAN AÇIKLAMA: YARGIYA BASKI YAPILDI
'Yolsuzluk ve rüşvet' iddialarına ilişkin yeni soruşturmanın dosyası elinden alınan Savcı Muammer Akkaş'tan İlerleyen saatlerde yazılı bir açıklama geldi. Soruşturma yapmasının engellendiğini kaydeden Akkaş, "Yargıya açıkça baskı yapılmıştır" dedi. Akkaş, açıklamasında şunları kaydetti:
İŞTE O AÇIKLAMA
"Tarafımca yürütülen soruşturmada karşılaştığım baskılar nedeniyle açıklama yapmak gereği ortaya çıktı. Bugün itibariyle bu soruşturma dosyasının içinde yer alan arama, el koyma ve gözaltı kararlarıyla birlikte gerekçe gösterilmeden uhdemden alındığını öğrendim. Bundan sonra sorumluluk İstanbul Cumhuriyet başsavcısı ve Başsavcı vekilliğindedir. Tüm meslektaşlarım ve kamuoyu bilmelidir ki soruşturma yapmam engellenmiştir."
AÇIKLAMANIN TAM METNİ DE ŞU ŞEKİLDE
"26/12/2013 BASIN AÇIKLAMASI
Tarafımca sürütülen soruşturmada, karşılaştığım baskılar nedeniyle aşağıdaki açıklamayı yapma zarureti hasıl olmuştur.
Uzun bir süredir, içinde kamuoyu tarafından yakından tanınan kişiler ile bir kısım kamu görevlileri hakkında önemli iddiaların bulunduğu, çıkar amaçlı suç örgütü kapsamında ihaleye fesat karıştırmak, rüşvet, nüfuz ticareti, sahtecilik, tehdit, 2863 sayılı yasaya muhalefet gibi suçlara ilişkin 2012/656 sayılı soruşturmayı yürütmekteydim. Kanunun emri gereği gizli olarak yürütülmesi gereken soruşturmanın deşifre edilip basına yansımaya başlaması ve delillerin karartılmasına yönelik olarak önlem alındığını tespit etmem üzerine harekete geçmeden önce dosyayı 24.12.2013 günü sayın Başsavcım Turan ÇOLAKKADI ve Başsavcı vekilim Oktay ERDOĞAN'a ayrıntısı ile arz ettim.
Suçlarla ilgili delillerin karartılmadan bir an önce toplanılabilmesi için Nöbetçi Hakimlikten soruşturma ile ilgili alınan arama ve clkoyma kararları ile gözaltına alma kararını dün sabah itibariyle İstanbul Emniyet Müdürlüğüne, gereğinin yerine getirilmesi için gönderdim. Bilahare basın yayın organlarında ve internet sitelerinde gözaltına alınacak bazı isimlerin yer aldığını ve delillerin karartılmaya başladığını tespit ettim. Aynı gün saat 19:00 sıralarında operasyonda görev alacak Şube müdürleri ile adliye binasında yaptığım görüşmeye rağmen mahkeme kararının ve gözaltına alma kararının yerine getirilmediğini belirledim.
Bugün itibariyle bu soruşturma dosyasının içerisinde yer alan arama, elkoyma ve gözaltı kararları ile birlikte gerekçe gösterilmeden uhdemden alındığını öğrendim. Bundan sonra sorumluluk İstanbul Cumhuriyet Başsavcısı ve Başsavcı Vekilindedir. Tüm meslektaşlarım ve kamuoyu bilmelidir ki; bir Cumhuriyet Savcısı olarak soruşturma yapmam engellenmiştir.
Dolayısıyla hem Başsavcılık üzerinden hem de yargılama kararlarını uygulama durumunda olan Adli Kolluk üzerinden yargıya açıkça baskı yapılmış ve mahkeme kararlarının uygulanması önlenmiştir. Mahkeme kararlarını uygulamayarak sıralı amirler suç işlemiştir. Şüphelilerin önlem alması, kaçması ve delil karartmasına imkan verilmiştir.
Devletin üç temel erkinden biri olan, bağımsız ve tarafsız bir şekilde görev yapması beklenen yargı erkinin bir mensubu olarak bizlerden beklenen, mevzuatın bize vermiş olduğu yetki çerçevesinde işlenen suçlar ve suç işleyenler hakkında gereğinin yapılmasıdır. Görevimiz, baskılardan korkarak ve çekinerek milletin hukukunu çiğnetmek değil, milletimizin hukukunu koruma yolunda görevimizi hakkıyla yerine getirmeye çalışmaktır.
Bu zorlu süreçte, en başta meslek büyüklerimiz olmak üzere bütün hukuk camiasından yargı bağımsızlığına sahip çıkmalarını bekliyorum.
Saygılarımla, Muammer AKKAŞ Cumhuriyet Savcısı"
------------------------------------------------------------------------------
BAŞSAVCI ÇOLAKKADI DA BİR AÇIKLAMA YAPTI
Ancak bu gelişmenin hemen ardından Başsavcı Turan Çolakkadı da bir açıklama yaptı.
İstanbul Cumhuriyet Başsavcısı Turan Çolakkadı, 17 Aralık operasyonu ve devamında yaşanan gelişmelerle ilgili açıklamalarından satır başları şu şekildeydi:
Soruşturmaları başsavcılar başlatır. Basına yalan yanlış bilgi verilmiştir.
Yürürlükte olan son çalışma talimatımızda kurallar açık, Cumhuriyet savcıları önemli olayları derhal en kısa sürede başsavcı ve vekiline bildirir.
Hiçbir savcı rastgele soruşturma yapamaz. Bilgi verilmediği gibi kayıtlara girilmeden soruşturma yapılmış. Bilgileri medyaya aktaranların ve hukuka uygun soruşturma yürütemeyenlerin soruşturmaları başka savcılara verilir, geçmişte de bu böyleydi.
Soruşturma kapsamı netleştirmeden emniyet ve medyaya intikal ettirildi.
Kimseden emir almam, ne gerekirse yapılacak, ne fazla ne de eksik.
Bir savcı, başsavcı ile görüşüp 'ertesi gün bilgi vereceğim' dedikten sonra durumu emniyete ve medyaya sızdırır mı? Neyi kimden kaçırıyor?
Bakan ile görüşerek neyi saklayayım? Kapsamlı dosyayı 5 kişi inceleyecek.
İŞTE O AÇIKLAMADAN DETAYLAR
İstanbul Başsavcısı Turan Çolakkadı: Savcılar rastgele soruşturma başlatamaz. 2 yıldır bilgi verilmeden yapılan soruşturmalar var. Savcılar soruşturmalardan başsavcıyı haberdar etmeli. Sotuşturmayı böyle medyaya aktarmak suç değil mi?
İstanbul Cumhuriyet Başsavcısı Turan Çolakkadı operasyonlara ilişkin iddialarla ilgili açıklama yapıyor.
İşte Çolakkadı'nın açıklamasından satır başları:
Sizlere bir kağıt dağıtıldı bir savcımız tarafından. Yalan yanlış bilgiler verildi. İşin esasını ve doğrusunu anlatmak mecburiyetinde kaldım.
'RASTGELE SORUŞTURMA BAŞLATAMAZLAR'
Dün sizlere bir basın açıklaması vermiştik. Orada şöyle demiştik, başsavcıların savcılar üzerinde denetim yetkisi vardır, bu yasada böyle yazılmıştır. Soruşturmaları başsavcılar başlatır ya da yetki verdiği vekiller ve cumhuriyet savcıları yaparlar. Başsavcılığımız 200 kadar savcıyı bünyesinde barındırıyor, bu 200 savcı rastgele kendi kendine ne soruşturma başlatır ne de bitirir.
Bir iş bölümü içinde çalışıyoruz. Çalışma talimatımız var. bu talimat yıllardan beri yürürlükte. Kitapçık halinde bastırıyoruz, bütün savcılara, diğer kurumlara, emniyete gönderiyoruz. Yürürlükte olan son çalışma talimatımız, 1 ekim 2012’de basılmış. Kuralları orada koymuşuz. Bugün koymamışız.
Dün açıkladığımız gibi şöyle diyoruz “Cumhuriyet savcıları önemli olayları kamuoyunu ilgilendiren medyada yer alacak olayları derhal, hatta çok önemliyse faksla telefonla, başsavcıya veya vekile bildirir. Ya böyle bir şey olmazsa kaos olur. Her önüne gelen kendiliğinden bir şey yaparsa.
'İSTERSE YIRTAR YOK EDER, İSTERSE İŞLEME KOYAR'
Bırakalım telefonla faksla bilgilendirmeyi, iki yıldır hiçbir bilgi verilmeden yürütülen soruşturmalar var. kayıtlara başka isimler girilmiş, ya da hiç kaydedilmemiş. Bir savcı isterse yırtar yok eder, isterse işleme koyar, bilen gören yok.
Bizim talimatımızda diyor ki, “soruşturmaların hukuka uygun yürümesi, gizliliğe riayet edilecek. Biz basın açıklaması yapabiliriz. Ya başsavcımız yada basın sözcümüz var o yapar.
Buna riayet etmeyen, elindeki soruşturma bilgilerini medyaya aktaranlar, hukuka uygun soruşturma yürütemeyenlerin soruşturması başka savcıya verilir. Bu talimatta böyle.
Bugün görüp uygulamış değiliz. Geçmişte de buna riayet etmeyenleri değiştirdik.
‘YENİ BİR UYGULAMA DEĞİL’
Şimdi yanlış aktarılıyor savcı tarafından. Bu yeni bir uygulama değil.
İkincisi bir başsavcı vekilimiz, TMK’dan sorumlu vekil olmak üzere beş savcımız inceliyor. Bu beş savcı yanlış yapacak tek savcı mı doğru yapacak? Olayın aslını size açıklıyorum.
Son bir yönetmelik çıktı, başsavcıya bildirilecek. Esasen önceden de bildirilecekti ama. Salı günü soruşturma savcımızla konuştuk. Böyle bir dosyası var öğleden sonra bize anlattı. Vekiliyle beraber geldi, vekilin haberi yok.
Bir kısmı İzmir’de bir kısmı başka şehirlerde, TMK görevine gören bir suç yok. Şimdi cebir ve şiddet yok ise TMK organize suçlara da bakmaz. Şimdi arkadaşımız bazı bilgi verdi ama. Dedim ki dosyayı iyice, başsavcı vekilimizle okuyun kapsamlı bana bilgi verin. Eksiğimiz olmasın fazlamız olmasın noksanlıklar olmasın. Anlaştık, yarın bilgi veririz diye gittiler.
‘MEDYANIN GÜCÜYLE SAVCI ÇALIŞIR MI?’
Ama sabahleyin geldik ki olay medyada. Yani dün. Dün akşama kadar bu olay medyadaydı. Bunun üzerine bir de basın açıklaması yaptık. Gizlice hemen emniyete medyaya intikal ettiriliyor. Medyanın gücüyle savcı çalışır mı? Soruşturmalar böyle orta yerde yapılabilir mi? Medyaya aktarmak suç değil mi?
Savcının bu hareketi karşısında, ben bugün yazı yazdım. Talimatı uygula diye, o da uygulayarak beş savcı kendisi de dahil görevlendirdi. Şimdi inceliyor.
‘HİÇ KİMSEDEN EMİR ALMAM’
Huzurunuzda ilan ediyorum. 35 seneden fazla bu meslekteyim. Hiç kimseden emir almam. Bütün bir cümle Türkiye’de en uzun terör mahkemelerinde çalışmış bir savcıyım. Benim bütün amacım, belki sizler de tanırsınız. Hukuk uygulansın, soruşturmalarımız sırf adalet adına yürüsün. Şu bu amaçla yürümesin.
Başkaları ne diyorsa desin. Kimseden emir almam. Soruşturmalar yapılacak, ne fazla ne eksik. Durum bu.
Yani Türkiye’nin en büyük adliyesi, 600 kadar hakim ve savcının çalıştığı adliye, şu veya bu sebeple yargının rencide edilmesini, yanlış anlamlara sebebiyet verilmesini önlemek için bu açıklamayı yapıyorum
Sizlerin hiçbirisine özel bir bilgi vermiyorum. Bir basın açıklaması yapıyoruz ki ya ben ya basın sözcümüz yapar. Bunun dışındaki açıklamalara itibar edilemez. Bir savcı, başsavcısıyla vekiliyle konuşup, yarın gizlice her şeyi medyaya aktarır mı? Aktarıyorsa bunun amacı ne? Neyi kimden kaçırıyor?
Sızdırdığı tespit edildi mi?
E şimdi soruşturma dosyası onda, bir de belki daha önce hazırlayan kolluk kuvvetlerinde vardır. Bilmiyorum.
BAKANDAN BASKI İDDİALARINA CEVAP
Gazetecilerin Sadullah Ergin'den sonra bu dosyaya baskı yapıldığı iddiaları iddiaları ve bakan beyden bir baskı gördünüz mü? Sıradan vatandaşlar olsaydı bu dosya yine o savcıdan alınır mıydı?
Bir dediğim gibi, bugün Perşembe, dün Çarşamba, Salı günü konuştuk. İlk böyle konuştuk. İki gün öncesine kadar bizim de yok. İkincisi DGM'de TMK'da ben uzun zaman çalıştım. Şunu da söyleyeyim. Benim lojmanım 105 haneli apartman. Bahçeşehir'de girişinde 24 saat özel güvenlik var. kapıları şifreli. Bakan geldi, bu evde görüştük. Yahu bu nasıl iş? Ama nereden çıktı, evdeki görüşme. Evim orada, 24 saat bariyerli kapı giremez. Yahu gidin sorun o zaman. Biz nasıl ispatlayalım? Haliç Kongre Merkezi'nde yüzlerce kişi var neden sormuyorsunuz?
Mahkemenin kararı başsavcıyı da bağlar mı? Mahkemenin kararını hangi gerekçeyle uygulanmadı?
Savcılık istiyor, uygular. Biliyorsunuz savcılık tutuklama ister, tutuklayan kişi mahkeme kararı olmadan bırakılabilir. Ama şunu söyleyeyim biz kullanacağız bunu. Kapsamlı olarak inceleyeceğiz.
Şunu orta yerde söylüyorum. Hiçbir delil karartılamaz. Kim suçluysa, kimin oğlu olursa olsun. Yani adalet neyi gerektiriyorsa bunlar yapılacaktır.
------------------------------------------------------------------------------
BİR ŞOK AÇIKLAMA DA HSYK'DAN
Akşam saatlerinde bir şok açıklama da HSYK'dan geldi. Üyelerin oy çokluğuyla yapma kararı aldığı anlaşılan açıklama, soruşturmaların üst makamlara bildirilme zorunluluğunun hukuka aykırı olduğu mesajını veriyordu.
HSYK'dan açıklama geldi: 'Amirden izin anayasaya aykırıdır'
17 Aralık operasyonuyla başlayan tartışmalar üzerine Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu'ndan 'anayasaya aykırı açıklaması' geldi.
HSYK’nın “yargı bağımsızlığı”na vurgu yaptığı açıklamasında, “Hukuka aykırı eylem ve işlemlerde bulunulması halinde yönetenlerin de herkes gibi yargı tarafından denetlenmesi demokratik hukuk devletinin bir gereğidir” ifadelerine yer verildi. HSYK yolsuzluk operasyonu sonrası yapılan ve amirlerden izin alınmasını zorunlu kılan “Adli Kolluk Yönetmeliği”nin Anayasa ve yasalara aykırı olduğunu belirtti.
BAKANLIK KARŞI ÇIKTI
Hafta başında böyle açıklama için hazırlık yapılmasına rağmen Bakanlığın buna karşı çıktığı ileri sürülüyor. Adalet Bakanlığı Müsteşarı’nın karşı çıktığı bildiriye HSYK’nın 21 üyesinden 17’sinin destek verdiği söyleniyor. Bugün yayınlanan bildiride yargı bağımsızlığı ve tarafsızlığına vurgu yapılırken, idare makamlarının bütün işlemlerinde kanun önünde eşitlik ilkesine uygun hareket etmesi gerektiği vurgulandı. Savcılara yönelik şikayetlerin kendilerine iletilmesini isteyen HSYK, gelişmelerden rahatsızlığını, “Herkes, yargı bağımsızlığına zarar verecek söz ve eylemler ile özveri ve titizlikle görev yapan yargı mensuplarını zan altında bırakacak beyan ve yazılardan kaçınmalıdır” sözleriyle ifade etmesi bekleniyor.
İŞTE O AÇIKLAMA:
1- Kuvvetler ayrılığı, yargı bağımsızlığı ve hukukun üstünlüğü demokratik hukuk devletinin olmazsa olmaz temel esaslarıdır. Yasama ve yürütme organlarına karşı bağımsızlığı korunan yargı, yönetenlere karşı yönetilenlerin güvencesidir.
2- “Adli Kolluk Yönetmeliğinde Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmelik” yargı bağımsızlığı, kuvvetler ayrılığı ilkeleri ile Anayasa’nın 144, 159 ve Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 157, 160, 161, 164 ve 167 inci maddelerine açıkça aykırıdır.
3- Anayasamıza göre herkes ayrım gözetilmeksizin kanun önünde eşittir. Devlet organları ve idare makamları da bütün işlemlerinde kanun önünde eşitlik ilkesine uygun olarak hareket etmek zorundadırlar.
4- Hukuka aykırı eylem ve işlemlerde bulunulması halinde yönetenlerin de herkes gibi yargı tarafından denetlenmesi demokratik hukuk devletinin bir gereğidir.
5- Hâkim ve savcıların hukuka aykırı eylemde bulunduğu düşünülüyorsa bunun şikayet makamı HSYK'dır. HSYK'ya gelen şikâyetler titizlikle değerlendirilmekte ve eylemleri sabit görülenler hakkında gereken disiplin cezalarını uygulamaktadır. Nitekim 2013 yılı içerisinde Kurulumuza gelen ihbar ve şikâyetler üzerine 13 bin 500 hâkim ve savcıdan 331’i hakkında soruşturma izni verilmiş ve 19’u meslekten çıkarma cezası olmak üzere toplam 288 hâkim ve savcıya değişik disiplin cezaları verilmiştir.
6- Herkes, Yargı Bağımsızlığına zarar verecek söz ve eylemler ile özveri ve titizlikle görev yapan yargı mensuplarını zan altında bırakacak beyan ve yazılardan kaçınmalıdır.
7- Karara Adalet Bakanlığı müsteşarı Birol Erdem Adli Kolluk yönetmeliğinde yapılan değişikliğin Anayasaya ve kanunlara aykırı olmadığı gerekçesiyle, Açıklamaya muhalif kalan diğer üyeler ise Yönetmeliğin iptali istemiyle Danıştaya dava açılması nedeniyle HSYK nın açıklama yapmaması gerektiğini belirttiler.
------------------------------------------------------------------------------
HSYK'nın basın açıklamasının tam metnine ulaşmak için tıklayın | alternatif HSYK linki
BU DA AÇIKLAMANIN TAM METNİ
T.C. HÂKİMLER VE SAVCILAR YÜKSEK KURULU
26.12.2013
Kamuoyunda yargıya ilişkin yapılan tartışmalar ve Adli Kolluk Yönetmeliğinde yapılan değişiklikler HSYK Genel Kurulunda görüşülerek aşağıdaki açıklamanın yapılmasına 25.12.2013 tarihinde oyçokluğu ile karar verilmiştir. Kuvvetler ayrılığı, yargı bağımsızlığı ve hukukun üstünlüğü demokratik hukuk devletinin olmazsa olmaz temel esaslarıdır. Kuvvetler ayrılığı yasama, yürütme ve yargı erklerinin birbirinden bağımsız, birinin diğerine üstün olmadığı, medeni bir iş bölümü ve iş birliği içerisinde görev yaptığı sistemdir. Anayasamıza göre herkes, dil, ırk, renk, cinsiyet, siyasi düşünce, felsefi inanç, din, mezhep ve benzeri sebeplerle ayrım gözetilmeksizin kanun önünde eşittir. Devlet organları ve idare makamları da bütün işlemlerinde kanun önünde eşitlik ilkesine uygun olarak hareket etmek zorundadırlar.
Yasama ve yürütme organlarına karşı bağımsızlığı korunan yargı, yönetenlere karşı yönetilenlerin güvencesidir. Hukuka aykırı eylem ve işlemlerde bulunulması halinde yönetenlerin de herkes gibi yargı tarafından denetlenmesi demokratik hukuk devletinin bir gereğidir.
Anayasamızda savcıların adli görevleri ile hâkimlerin idari görevleri yönünden teftiş, denetleme ve genelge düzenleme yetkisinin Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu’na ait olduğu belirtilmiştir. Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 157, 160, 161 ve 164 üncü maddelerinde de; soruşturmanın gizli olduğu; ihbar veya başka bir suretle bir suçun işlendiğini öğrenen Cumhuriyet savcısının emrindeki adli kolluk görevlileri marifetiyle doğrudan doğruya her türlü araştırmayı yapabileceği; adli kolluk görevlilerinin el koydukları olayları, yakalanan kişiler ile uygulanan tedbirleri emrinde çalıştıkları Cumhuriyet savcısına derhal bildirmek ve bu Cumhuriyet savcısının adliyeye ilişkin bütün emirlerini gecikmeksizin yerine getirmekle yükümlü oldukları; adli kolluk görevlilerinin adli görevlerin haricindeki hizmetlerde üstlerinin emrinde oldukları, ancak soruşturma işlemlerinde sadece Cumhuriyet savcısının emirlerini yerine getirecekleri; Cumhuriyet savcılarının sözlü veya yazılı istem ve emirlerini yapmakta kötüye kullanma veya ihmalleri görülen kolluk amir ve memurları hakkında da Cumhuriyet savcılarınca doğrudan soruşturma yapılacağı hususları açıkça vurgulanmıştır.
Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 167 nci maddesinde Adalet ve İçişleri Bakanlıklarınca çıkarılacak Adli Kolluk Yönetmeliğinin kapsamı düzenlenmiş olup, Cumhuriyet savcılarının adli görevlerine ilişkin hususların bu Yönetmelik kapsamında bulunmadığı izahtan varestedir. Ayrıca adli görevi bulunmayan mülki idare amirlerinin de bilgilendirilmesini içeren 21.12.2013 tarihli “Adli Kolluk Yönetmeliğinde Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmelik”in 2 nci ve 3 üncü maddeleri yargı bağımsızlığı, kuvvetler ayrılığı ilkeleri ile Anayasanın ve Ceza Muhakemesi Kanunu’nun ilgili hükümlerine açıkça aykırıdır. Diğer taraftan Anayasamızın 159 uncu maddesi ile Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu Kanunu’nun 4 üncü maddesinde hâkim ve savcıların görevlerini; kanun, tüzük, yönetmeliklere ve genelgelere uygun olarak yapıp yapmadıklarını denetleme; görevlerinden dolayı veya görevleri sırasında suç işleyip işlemediklerini, hal ve eylemlerinin sıfat ve görevleri icaplarına uyup uymadığını araştırma ve gerektiğinde haklarında inceleme ve soruşturma işlemleri, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu’nun görevleri arasında sayılmıştır.
Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu, Anayasanın ve Kanunun kendisine verdiği yetki ve görev çerçevesinde, hâkimler ve savcılar hakkında bugüne kadar gelen tüm ihbar ve şikâyetleri titizlikle değerlendirmiş ve ilgili kanunlarda yer alan disipline ilişkin hükümleri uygulamıştır. Nitekim 2013 yılı içerisinde Kurulumuza gelen ihbar ve şikâyetler üzerine 13.500 hâkim ve savcıdan 331’i hakkında soruşturma izni verilmiş ve 19’u meslekten çıkarma cezası olmak üzere toplam 288 hâkim ve savcıya değişik disiplin cezaları verilmiştir. Görüldüğü üzere HSYK, hâkim ve savcıların görevlerinden dolayı veya görevleri sırasında suç işleyip işlemediklerini, hâl ve eylemlerinin sıfat ve görevlerinin icaplarına uyup uymadığını titizlikle araştırmakta ve eylemleri sabit görülenler hakkında gereken disiplin cezalarını uygulamaktadır. Bu itibarla; hâkim ve savcıların yasalara aykırı davranışta bulunduğunu veya sıfat ve görevlerine uygun davranmadığını düşünen herkesin HSYK’ya şikâyette bulunması mümkündür. Görev sınırlarını aşan veya suç teşkil eden eylemlerde bulunan hâkim ve savcı varsa o hâkim ve savcılarla ilgili bugüne kadar gereğine tevessül edildiği gibi bundan sonra da edileceği izahtan varestedir. Soruşturmaların yürütülmesine ilişkin yetki aşımı veya usulsüzlük olması durumunda bu konularda da 2802 sayılı kanunun disiplin maddeleri gereğince işlem yapılacağı açıktır.
Ancak; özveri ve titizlikle görev yapan yargı mensuplarını zan altında bırakan beyan ve yazıların da, hukukun üstünlüğü ve çağdaş demokrasinin unsuru olan bağımsız yargıya zarar vereceği hususu gözden ırak tutulmamalıdır.
Bu nedenle; yargı bağımsızlığını ihlal etmeden, yargıya duyulan güveni zedelemeden varsa yanlışlıkları ortaya çıkarmak ve gereğini yapmak başta HSYK olmak üzere tüm yargı kurumlarının görevidir. Bu görevlerin yerine getirilmesi sırasında tüm yetkililerin, basın mensuplarının ve kamuoyunun yargıyı yıpratacak ve töhmet altında bırakacak tutumlardan kaçınması da yargı camiasının ortak beklentisidir.
Kamuoyuna saygı ile duyurulur.
Ahmet HAMSİCİ Zeynep Nilgün Zeynep KAVLAK BAŞKANVEKİLİ HACIMAHMUTOĞLU ÜYE ÜYE Ulvi YÜKSEL ÜYE Ziya ÖZCAN ÜYE Nesibe ÖZER ÜYE Hüseyin SERTER Ömer KÖROĞLU Ahmet KAYA ÜYE ÜYE ÜYE İbrahim OKUR ÜYE Prof. Dr. Bülent ÇİÇEKLİ ÜYE Dr. Teoman GÖKÇE ÜYE Ahmet BERBEROĞLU ÜYE
AÇIKLAMAYA MUHALİF KALANLAR VE GEREKÇELERİ
MUHALEFET ŞERHİ
Adli Kolluk Yönetmeliği'nde yapılan değişikliğe ilişkin olarak Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu tarafından yapılan duyuruda yer alan bazı tespit ve açıklamalara aşağıda belirttiğim gerekçeyle katılmamaktayım. Şöyle ki;
I- Duyuruda, 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun 167 nci maddesin göre düzenlenen Adli Kolluk Yönetmeliğinin kapsamına Cumhuriyet savcılarının adli görevlerine ilişkin hususların girmediği ifade edilmektedir. Ceza Muhakemesi Kanununun “Yönetmelik” başlıklı 167 nci maddesinde “Adlî kolluk görevlilerinin nitelikleri ve bunların hizmet öncesi ve hizmet içi eğitimi, diğer hizmet birimleri ile ilişkileri, değerlendirme raporlarının düzenlenmesi, uzmanlık dallarına göre hangi bölümlerde çalıştırılacakları ve diğer hususlar; bu Kanunun yürürlük tarihinden itibaren altı ay içinde Adalet ve İçişleri Bakanlıklarınca müştereken çıkarılacak yönetmelikte belirlenir” hükmü yer almaktadır.
Anılan maddede adli kolluk görevlilerinin “diğer hizmet birimleri ile ilişkileri”nin ve “diğer hususlar”ın Yönetmelikte belirleneceği açıkça hükme bağlanmış, maddede “Cumhuriyet savcılarının adli görevlerine ilişkin hususların” Yönetmelik kapsamında düzenlenemeyeceğine ilişkin bir ifadeye de yer verilmemiştir. Bu düzenleme sebebiyle Yönetmelik kapsamı konusunda kanun koyucunun bir daraltmadan ziyade genişletme amacıyla hareket ettiğinin kabulü gerekir. Üstelik, söz konusu Yönetmelik değişikliği, Cumhuriyet savcılarının adli görevlerine ilişkin yeni bir düzenleme içermemektedir.5235 sayılı Adlî Yargı İlk Derece Mahkemeleri ile Bölge Adliye Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yetkileri Hakkında Kanunun 18 inci maddesinde, Cumhuriyet başsavcılığını temsil etmek, başsavcılığın verimli, uyumlu ve düzenli bir şekilde çalışmasını sağlamak, iş bölümünü yapmak ve gerektiğinde adlî göreve ilişkin işlemleri yapmak, duruşmalara katılmak ve kanun yollarına başvurmak ile Cumhuriyet savcıları üzerinde gözetim ve denetim yapmak, Cumhuriyet başsavcısının görevleri arasında sayılmıştır.Cumhuriyet savcısının görevleri ise, Kanunun 20 nci maddesinde, adlî göreve ilişkin işlemleri yapmak, duruşmalara katılmak ve kanun yollarına başvurmak ile Cumhuriyet başsavcısı tarafından verilen adlî ve idarî görevleri yerine getirmek olarak belirlenmiştir.Buna göre, Cumhuriyet başsavcısının yürütülen soruşturma dosyaları hakkında bilgi sahibi olması, yasal düzenlemelerin zorunlu bir sonucu olup, bu husus soruşturmanın gizliliğini ihlal sayılmayacaktır.
II- Duyuruda, söz konusu Yönetmelikte yapılan değişikliğin yargı bağımsızlığı ve kuvvetler ayrılığı ilkeleri ile Anayasanın ve Ceza Muhakemesi Kanununun ilgili hükümlerine açıkça aykırı olduğu belirtilmekte ise de; bu tespite katılmam söz konusu değildir. Şöyle ki;
A- Adli Kolluk Yönetmeliğinde Yapılan Değişiklikler
Adli Kolluk Yönetmeliğinde 21 Aralık 2013 tarihinde;
1- En üst dereceli kolluk amirinin adlî olayları, mülki idare amirine bildirmesi, 2- Adlî kolluk görevlilerinin kendilerine yapılan bir suça ilişkin ihbar veya şikâyetleri, el koydukları olayları ve yakalanan kişiler ile uygulanan tedbirleri derhâl en üst dereceli kolluk amirine bildirmesi, yönünde değişiklik yapılmıştır.
B- Yargı Bağımsızlığı İlkesi Yönünden Değerlendirme
Bilindiği üzere, Anayasanın 9 uncu maddesinde, yargı yetkisinin Türk Milleti adına bağımsız mahkemelerce kullanılacağı düzenlenmiştir. Yönetmelikte yapılan düzenlemeler, soruşturma aşamasında adli kolluğun amirleriyle olan idari ve hiyerarşik ilişkilerine yönelik olup, mahkemelerin yargı yetkisi ve takdir hakkına bir müdahalede bulunulması söz konusu değildir. Bu nedenle, düzenlemede yargı bağımsızlığına müdahale olarak değerlendirilebilecek bir husus bulunmamaktadır.
C- Kuvvetler Ayrılığı İlkesi Yönünden Değerlendirme
Mülga Ceza Muhakemeleri Usulü Kanununun yürürlüğe girdiği 1929 yılından beri soruşturma işlemleri İçişleri Bakanlığına bağlı kolluk kuvvetleri tarafından yürütülmektedir. 1 Haziran 2005 tarihinde yürürlüğe giren Ceza Muhakemesi Kanununda da adli kolluğa ilişkin düzenlemeler bu şekilde yapılmıştır. Adli kolluk, işlemlerini Cumhuriyet savcısı adına ve onun denetim ve gözetimi altında yapmaktadır.
Soruşturma işlemlerinin Cumhuriyet savcısının denetim ve gözetiminde İçişleri Bakanlığına bağlı adli kolluk tarafından yapılması, hiçbir zaman Anayasada belirtilen kuvvetler ayrılığı ilkesine aykırı bir durum olarak kabul edilmemiştir. Yönetmelikte yapılan düzenleme, bahsettiğimiz yapıda herhangi bir değişikliğe neden olmamaktadır. Yine eskiden olduğu gibi adli kolluk görevlileri, Cumhuriyet savcısının gözetim ve denetiminde soruşturma işlemlerini yapmaya devam edeceklerdir. Başka bir ifadeyle, soruşturmanın birinci derecede sorumlusu Cumhuriyet savcısıdır. İşlenen suçun tüm boyutlarıyla ortaya çıkarılması ve şüphelilerin cezalandırılabilmesi amacıyla, Cumhuriyet savcısı ile kolluk birimlerinin tam bir işbirliği ve koordinasyon içinde çalışmaları bir zorunluluktur. Bu zorunluluğun bir gereği olarak, kolluk amirleri ile mülki idare amirleri adli olaylar hakkında yeterli derecede bilgilendirilmelidir.
Yönetmelikte yapılan tek değişiklik, adli kolluk görevlilerinin mülki idare amirine ve en üst dereceli kolluk amirine bilgi vermesine ilişkindir. Bu husus, kesinlikle Cumhuriyet savcılarının devre dışı bırakıldığı, yetkilerinin daraltıldığı veya yetkilerinin bir kısmının idareye devredildiği anlamına gelmemektedir. Dolayısıyla yapılan değişikliğin kuvvetler ayrılığı ilkesini zedeleyici bir yönü bulunmamaktadır.
Öte yandan, 5235 sayılı Adlî Yargı İlk Derece Mahkemeleri ile Bölge Adliye Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yetkileri Hakkında Kanunun 17 nci maddesinde, Cumhuriyet başsavcılığının görevi, esas itibarıyla kamu davasının açılmasına yer olup olmadığına karar vermek üzere soruşturma yapmak veya yaptırmak olarak belirlenmiştir.Ceza Muhakemesi Kanununun 160 ıncı maddesine göre, Cumhuriyet savcısının ihbar veya başka bir suretle bir suçun işlendiğini öğrenir öğrenmez kamu davasını açmaya yer olup olmadığına karar vermek üzere hemen işin gerçeğini araştırmaya başlayacağı, maddî gerçeğin araştırılması ve adil bir yargılamanın yapılabilmesi için, emrindeki adlî kolluk görevlileri marifetiyle, şüphelinin lehine ve aleyhine olan delilleri toplayarak muhafaza altına almakla ve şüphelinin haklarını korumakla yükümlü olduğu düzenlenmiştir.
Buna göre, soruşturma işlemlerini Cumhuriyet savcılarının yapacağı açıktır. Esas itibarıyla Cumhuriyet savcılarının soruşturmaya ilişkin yetkileri Ceza Muhakemesi Kanunundan kaynaklanmaktadır. Bu Kanunda herhangi bir değişiklik yapılmadığından Cumhuriyet savcılarının soruşturmaya ilişkin yetkileri aynen devam etmektedir. Yönetmelikte yapılan düzenleme sadece adli kolluk görevlilerinin amirlerine bilgi vermelerine ilişkin olup, bu durum zaten yasal mevzuatın zorunlu bir sonucudur.
D- Adli Kolluğun Mülki İdare Amirlerine Bilgi Vermesine İlişkin Düzenleme Bilindiği üzere, 5442 sayılı İl İdaresi Kanununun 11 inci maddesinde;
“Vali, il sınırları içinde bulunan genel ve özel bütün kolluk kuvvet ve teşkilatının amiridir. Suç işlenmesini önlemek, kamu düzen ve güvenini korumak için gereken tedbirleri alır. Bu maksatla Devletin genel ve özel kolluk kuvvetlerini istihdam eder, bu teşkilat amir ve memurları vali tarafından verilen emirleri derhal yerine getirmekle yükümlüdür.”,
32 nci maddesinde;
“Kaymakam, ilçe sınırları içinde bulunan genel ve özel kolluk kuvvet ve teşkilatının amiridir. Suç işlenmesini önlemek, kamu düzen ve güvenini korumak için gereken tedbirleri alır. Bu maksatla Devletin genel ve özel kolluk kuvvetlerini istihdam eder. Kanun, tüzük, yönetmelik ve Hükümet kararları hükümlerinin yürütülmesi için emirler verir. Bu teşkilat amir ve memurları kaymakam tarafından verilen emirleri derhal yerine getirmekle ödevlidir.” hükümleri yer almaktadır.
Söz konusu hükümlere göre, mülki idare amirleri görev yaptıkları il veya ilçede bulunan adli kolluk da dahil olmak üzere tüm kolluk teşkilatının amiri konumundadır. Bu konumlarının gereği olarak tüm kolluk teşkilatının mülki idare amiri tarafından verilen emirleri derhal yerine getirmekle yükümlü oldukları Kanunda açıkça düzenlenmiştir. Ayrıca, Kanun, suç işlenmesinin önlenmesi, kamu düzen ve güvenliğinin korunması bakımından tedbir alma görevini de mülki idare amirine vermiştir.Bu açıklamalar çerçevesinde, en üst dereceli kolluk amirinin adli olaylar hakkında mülki idare amirine bilgi vermesinin mevzuatın zorunlu bir sonucu olduğu, aksinin kabulü durumunda alt dereceli adli kolluk görevlisinin vakıf olduğu bilgiyi mülki idare amirinin öğrenemeyeceği şeklinde bir sonuç ortaya çıkacağı ve bu durumun idaredeki hiyerarşik yapıyı da bozacağı aşikardır.
E- Adli Kolluğun En Üst Dereceli Kolluk Amirine Bilgi Vermesine İlişkin Düzenleme
2559 sayılı Polis Vazife ve Salahiyet Kanununun 2 nci maddesinde, işlenmekte olan bir suçun işlenmesine veya devamına mani olmak için yetkili amir tarafından verilecek sözlü emirlerin kolluk tarafından derhal yerine getirileceği hüküm altına alınmıştır.3201 sayılı Emniyet Teşkilatı Kanununun 8 inci maddesinde, polisin idari, siyasi ve adli kısımlara ayrılacağı ifade edilmek suretiyle adli polisin de kolluk teşkilatının bir parçası olduğu açıkça düzenlenmiştir. Nitekim, aynı husus Adli Kolluk Yönetmeliğinin 5 inci maddesinde, adli kolluğun bağlı bulunduğu kolluk teşkilatının bir parçası olduğu, öncelikli görevinin karşılaştığı suçun işlenmesini önlemek olduğu şeklinde ifade edilmiştir.Jandarma Teşkilatı Görev ve Yetkileri Yönetmeliğinin 13 ve 14 üncü maddelerinde jandarma bölge komutanları ile il jandarma alay komutanlarının bütün jandarma iç güvenlik birliklerinin sorumlu amiri ve komutanı olduğu düzenlenmiştir.
Yine aynı Yönetmeliğin 144 üncü maddesinde, “Jandarma iç güvenlik birlik komutanları; bölgelerindeki her türlü suçları ve sonuçlarını, ülkenin emniyet ve asayişini bozan ya da bozacak olan olayları, yangın, su baskını gibi afetleri, haber aldıkları salgın ve bulaşıcı hastalıkları, devletin ülkesi ve milliyetiyle bölünmez bütünlüğünü, nitelikleri anayasada gösterilen Cumhuriyeti yıkmaya, sarsmaya ve bölmeye yönelik propagandalar konusunda edindikleri bilgileri, vakit geçirmeksizin o yerin en büyük mülki amirine sözlü ya da yazılı olarak bildirirler.” ve 146 ncı maddesinde “ Her gün saat 11 bütün Türkiye'de emniyet ve asayiş saatidir. Mülki amirler asayiş saatindeki toplantının zamanında yapılması için gerekli önlemleri alır. Belirli bir iş olsun ya da olmasın tam bu saatte ve önemli olaylarda saate bağlı kalınmaksızın derhal, Jandarma iç güvenlik birlik komutanları ve en büyük polis amiri (bulunmadıkları takdirde vekilleri) birlikte en büyük mülki amirinin, bulunmadığı takdirde vekilinin yanına davet edilmeden giderler. Jandarma iç güvenlik birlik komutanları ve en büyük polis amirleri (24) saat içinde kendi görev ve sorumluluk bölgelerinde meydana gelen bütün olayları ve aldıkları haberleri, bunlara karşı alınan veya alınması gerekli bulunan tedbirleri ve önerilerini bildirirler ve o gün için görevde kullanılabilecek kuvvet miktarını açıklarlar.” hükümlerine yer verilmiştir.
148 inci maddesinin (b) bendinde, il jandarma alay komutanlarının adli kolluk görevini fiilen yürütme yükümlülükleri olmamakla birlikte ilçe jandarma bölük komutanlıklarının adli kolluk görevlerini denetim ve gözetim altında bulundurma yetki ve sorumlulukları bulunduğu ve bu bakımdan adli görevlerin tam, düzgün ve mevzuata uygun yürütülmesi için gerekli önlemleri alacakları düzenlenmiştir.
Bununla birlikte İçişleri Bakanlığı Emniyet Genel Müdürlüğünce hazırlanan 06/072005 tarihli ve 2005/59 sayılı Genelgede; “İl emniyet müdürleri ile görevlendirdikleri müdür yardımcıları ve adli kolluk sorumlusu olmasalar dahi ilçe emniyet müdürleri; diğer görevlilerin yanı sıra adli kolluk görevlileri üzerinde gözetim, denetim, planlama ve gerektiğinde diğer idari yetkilerini kullanacaklar, önleyici ve diğer idari hizmetlerle birlikte adli kolluk hizmetlerinin de etkinlik ve verimliliğini, mevcut imkanlar ölçüsünde arttırıcı tedbirleri uygulamaya sokacaklar, hiyerarşik bakımdan mülki idare amirlerinin emrinde, Cumhuriyet başsavcıları ile yakın diyalog içinde çalışacaklardır.” açıklamalarına yer verilmiştir.
Yukarıdaki açıklamalar çerçevesinde, en üst dereceli kolluk amirinin adli kolluk da dahil olmak üzere tüm kolluk teşkilatının hiyerarşik olarak en üst amiri olduğu konusunda tereddüt bulunmamaktadır. Soruşturmaya ilişkin işlemlerin hangi kolluk görevlileri tarafından nasıl ve ne şekilde yerine getirileceğine karar vermek ve ilgili kolluk görevlilerini gözetlemek ve denetlemek, görevin en iyi şekilde yerine getirilmesini temin etmek üzere kolluk personelini ve çalışmalarını organize etmek en üst dereceli kolluk amirinin kendi teşkilat mevzuatından kaynaklanan bir yetki, görev ve aynı zamanda sorumluluğudur.
Bu bağlamda, adli kolluğun adli olaylar hakkında en üst dereceli kolluk amirine bilgi vermesinin mevzuatın zorunlu bir sonucu olduğu, aksinin kabulü durumunda alt dereceli adli kolluk görevlisinin vakıf olduğu bilgiyi en üst dereceli kolluk amirinin öğrenemeyeceği şeklinde bir sonuç ortaya çıkacaktır. Bu durumda, üst dereceli kolluk amiri adli kolluk üzerinde (örneğin soruşturmanın gizliliğinin ihlal edilip edilmediği ve suçun önlenmesi için gerekli tedbirlerin alınıp alınmadığı konusunda) gözetim ve denetim yetkisini nasıl kullanacaktır?
III. Adli Kolluğun Amirlerine Bilgi Vermesi Yönünde Düzenleme Yapılmasının Gerekliliği
A- 2559 sayılı Polis Vazife ve Salahiyet Kanununun 2 nci maddesinde, kanunlara, tüzüklere, yönetmeliklere, Hükümet emirlerine ve kamu düzenine uygun olmayan hareketlerin işlenmesinden önce bu kanun hükümleri dairesinde önünü almak ve işlenmekte olan bir suçun işlenmesine veya devamına mani olmak, polisin görevi olarak düzenlenmiştir.2803 sayılı Jandarma Teşkilat, Görev ve Yetkileri Kanununun 7 nci maddesinde de, jandarmanın görevleri arasında suç işlenmesini önlemek için gerekli tedbirleri almak ve uygulamak olduğu belirtilmiştir.
Aynı husus, Adli Kolluk Yönetmeliğinin 5 inci maddesinde, adli kolluğun bağlı bulunduğu kolluk teşkilatının bir parçası olduğu, öncelikli görevinin karşılaştığı suçun işlenmesini önlemek olduğu açıkça hükme bağlanmıştır.Jandarma Teşkilatı Görev ve Yetkileri Yönetmeliğinin 144 üncü maddesinde, “Jandarma iç güvenlik birlik komutanları; bölgelerindeki her türlü suçları ve sonuçlarını, ülkenin emniyet ve asayişini bozan ya da bozacak olan olayları, yangın, su baskını gibi afetleri, haber aldıkları salgın ve bulaşıcı hastalıkları, devletin ülkesi ve milliyetiyle bölünmez bütünlüğünü, nitelikleri anayasada gösterilen Cumhuriyeti yıkmaya, sarsmaya ve bölmeye yönelik propagandalar konusunda edindikleri bilgileri, vakit geçirmeksizin o yerin en büyük mülki amirine sözlü ya da yazılı olarak bildirirler.”hükmüne yer verilmiştir.Söz konusu hükümlere göre, kolluğun temel görevi suçun, işlenmesinden önce önlenmesidir. Ancak, kolluğun yeni suçları tespit etmek ve yeni failleri yakalamak amacıyla suçluları uzun süre takip ettiği ve bu durumdan kolluk amirleri ile mülki idare amirlerini bilgilendirmediği görülmektedir. Bu duruma gerekçe olarak, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunca yayımlanan 18/10/2011 tarihli ve 7 nolu “Adli kolluğun görev, yetki ve sorumlulukları” konulu Genelgenin sonuç bölümünün 7 nci bendinde yer alan, vukuat raporunun, soruşturmanın gizliliği ile masumiyet karinesinin ihlaline ve delillerin kaybına sebep olmamak koşuluyla verilebileceğine ilişkin düzenleme gösterilmektedir. Belirtilmelidir ki, buradaki gizlilik soruşturma içeriğinin ilgisiz kişilere ve kamuoyuna açıklanmasıyla ilgili olup, suçu önleme konusunda birinci derecede sorumlu olan kişilere karşı değildir.
B- Yukarıda belirtildiği üzere, adli kolluğun en üst dereceli kolluk amirine onun da mülki idare amirine bilgi vermesinin mevzuatın zorunlu bir sonucu olduğu, aksinin kabulü durumunda alt dereceli adli kolluk görevlisinin vakıf olduğu bilgiyi en üst dereceli kolluk amirinin veya mülki idare amirinin öğrenemeyeceği şeklinde bir sonuç ortaya çıkmaktadır.Söz konusu Genelgenin uygulanmasının sonucu olarak, kolluk amirleri ve mülki idare amirleri soruşturmalar konusunda bilgilendirilmediğinden, bu amirlerin adli kolluk üzerindeki denetimi etkisiz ve işlevsiz hale gelmektedir. Kapalı ve denetimsiz yapının sonucunda adli kolluk görevlilerinin öncelikli görevleri suçun işlenmesinin önlenmesi olmasına rağmen, yeni suçları ortaya çıkarma veya yeni failleri bulma gerekçesiyle adeta yeni suçların işlenmesine göz yumulabilmektedir. Denetimsiz kalan bu alanda serbestçe hareket edilebilmekte ve suç işlenmesine müsaade edilmek suretiyle kamu düzeninin bozulmasına neden olunabilmektedir.Öncelikli görevi suç işlenmesinin önlenmesi olan adli kolluk görevlilerinin, suçun tespitine ve ispatına dair yeterli delil elde etmeleri durumunda şüphelilere derhal müdahalede bulunmaları ve onları yakalamaları gerekmektedir. İlk suç işlenirken müdahale etmeyen adli kolluk görevlileri, şüphelilerin takibinin iki yıl sürmesi durumunda onlarca yeni suç işlenmesine göz yummuş olmaktadırlar.
Ceza Muhakemesi Kanununun sistemine bakıldığında, bu tip takiplerin yeterli delil elde edilmesi durumunda bir an önce sona erdirilmesi gerekmektedir. Diğer bir ifadeyle, ceza muhakemesi sistemimiz derhal müdahaleyi zorunlu kılmaktadır. Şöyle ki, Ceza Muhakemesi Kanununun 135 inci maddesinde iletişimin tespiti, dinlenmesi ve kayda alınmasına ilişkin tedbir kararlarının en çok 3 ay için verilebileceği ve bu sürenin bir defa daha uzatılabileceği düzenlenmiştir. Yine Ceza Muhakemesi Kanununun 140 ıncı maddesine göre teknik araçlarla izleme koruma tedbiri, en fazla 4 haftalık süre için verilebilmekte, ancak bir defa uzatılabilmektedir. Görüldüğü üzere, genel kural olarak koruma tedbirlerinin 1 yıl veya 2 yıl gibi uzun bir süre devam ettirilmesine Kanun izin vermemektedir.
Örneğin, örgüt faaliyeti çerçevesinde işlenen uyuşturucu satma eylemine yeni suçların ve faillerin tespiti gerekçesiyle 2 yıl süreyle müdahale edilmemesi durumunda, yüzlerce çocuğun uyuşturucuya müptela edilmesi sonucu ortaya çıkacaktır. Ancak, ilk satış anında bu suça müdahale edilmesi durumunda birçok mağdurun kurtulma ihtimali olacak ve toplum uyuşturucuya karşı korunmuş olacaktır.
Yaşanan bu sorunun çözümü amacıyla ve zaten mevcut yasal düzenlemelerin zorunlu bir sonucu olarak Yönetmelikte yapılan değişiklikle, adli kolluğa en üst dereceli kolluk amirine ve onun tarafından da mülki idare amirine adli olaylar hakkında bilgi verme yükümlülüğü getirilmiştir.
C- Öte yandan, işlenen her suçun kamu düzenini bozması ve yeni suçlar işlenmesine yol açabilmesi ihtimali karşısında, suçun işlenmesinin önlenmesi şeklinde temel bir görevi olan kolluk kuvvetlerinin en üst dereceli kolluk amiri ile mülki idare amirinin, işlenen suçlardan bilgi sahibi edilmesinin zorunluluğu bulunmaktadır. Örneğin, küçük bir çocuğa tecavüz edilmesinin toplumda uyandırdığı infial nedeniyle kamu güvenliğinin ciddi bir şekilde zarar görmesi ve yeni suçların işlenme ihtimali oldukça yüksektir. Bu nedenle, en yüksek dereceli kolluk amirinin ve mülki idare amirinin derhal bu olaydan bilgi sahibi edilmesi ve kolluk tarafından gerekli tüm tedbirlerin alınmasının sağlanması gerekmektedir.Aksi takdirde, önleyici kolluk görevinin yerine getirilmesinde büyük bir zafiyet ortaya çıkabilecektir. Toplumun asayiş ve huzurunda bozulma meydana gelebilecektir.
IV. Yönetmelikteki Değişikliklerin Soruşturmanın Gizliliğini İhlal Edeceğine İlişkin Değerlendirme
5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun "Soruşturmanın gizliliği" kenar başlıklı 157 nci maddesinde, "Kanunun başka hüküm koyduğu haller saklı kalmak ve savunma haklarına zarar vermemek koşuluyla soruşturma evresindeki usul işlemleri gizlidir." hükmüne yer verilmiştir.
Söz konusu maddenin gerekçesinde, soruşturma evresinin genel olarak ve esas itibariyle kamuya karşı gizli biçimde cereyan edeceği, soruşturma evresinin gizliliğinin ceza adaletinin doğruluk, dürüstlük ve gerçeğe ulaşma ilkelerine uyulması için bir zorunluluk olduğu, her şeyden önce suçsuzluk karinesinin sağlam tutulabilmesi yönünde vazgeçilmez nitelik taşıdığı, aksi takdirde yargısız infazlar sonucu insanların ıstıraplara sürüklendiği ve suçsuzluk karinesinin böylelikle lafta kaldığı ifade edilmiştir.
Öte yandan, Yakalama, Gözaltına Alma ve İfade Alma Yönetmeliğinin "Soruşturmanın gizliliğinin uygulanması" kenar başlıklı 27 nci maddesinde, "Suçluluğu bir yargı hükmüne bağlanana kadar kişinin masumiyeti esastır ve soruşturma evresi gizlidir. Bu nedenle, soruşturma evresinde gözaltındaki bir kişinin "suçlu" olarak kamuoyuna duyurulmasına, basın önüne çıkartılmasına, kişilerin basınla sorulu cevaplı görüştürülmelerine, görüntülerinin alınmasına, teşhir edilmelerine sebebiyet verilmez ve soruşturma evrakı hiçbir şekilde yayımlanamaz." hükmüne yer verilmiştir.
Soruşturmanın gizliliği ile amaçlanan hususun esas itibarıyla masumiyet karinesinin bir gereği olarak soruşturma evresinin kamuya karşı gizlenmesi olduğu açıktır. Nitekim soruşturmanın gizliliğinin ihlalinin suç olarak düzenlendiği Türk Ceza Kanununun 285 inci maddesine göre bu suçun oluşabilmesi için soruşturma evresinde yapılan işlemin içeriğinin açıklanması suretiyle suçlu sayılmama karinesinden yararlanma hakkının veya haberleşmenin gizliliğinin ya da özel hayatın gizliliğinin ihlal edilmesi gerekmektedir.
Bu açıklamalar çerçevesinde, adli kolluğun adli olaylar hakkında kolluk amirine veya mülki idare amirine bilgi vermesi, yasal mevzuatın zorunlu sonucu olduğundan soruşturmanın gizliliğini ihlal sayılamayacaktır.
Öte yandan, 3628 sayılı Mal Bildiriminde Bulunulması, Rüşvet ve Yolsuzluklarla Mücadele Kanununun “Soruşturma usulü” başlıklı 19 uncu maddesine göre, Cumhuriyet Savcısının 17 nci maddede belirtilen; Bankalar Kanununda yazılı suçlarla, irtikâp, rüşvet, basit ve nitelikli zimmet, görev sırasında veya görevinden dolayı kaçakçılık, resmî ihale ve alım ve satımlara fesat karıştırma, Devlet sırlarının açıklanması veya açıklanmasına sebebiyet verme suçlarının işlendiğini öğrendiğinde sanıklar hakkında doğrudan doğruya ve bizzat soruşturmaya başlamakla beraber durumu atamaya yetkili amirine veya 8 inci maddede sayılan mercilere bildirmesi gerekmektedir.
3628 sayılı Kanunun “Bildirimlerin verileceği merciler” başlıklı 8 inci maddesinde; “Madde 8 – Bildirimlerin verileceği merciler şunlardır: a) Türkiye Büyük Millet Meclisi ve Bakanlar Kurulu Üyeleri için Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı, b) Kamu kurum ve kuruluşlarında görevli personel için özlük işleriyle ilgili sicil ve belge raporlarının bulunduğu makam veya merci, c) Kurum, teşebbüs, teşekkül ve kuruluşların Genel Müdürleri, yönetim ve denetim kurulu için ilgili Bakanlık, d) Yüksek mahkemelerin daire başkan ve üyeleri için mahkemenin başkanı, e) Noterler için Adalet Bakanlığı, f) Diğer kurum ve kuruluşların memur ve hizmetlileri için atamaya yetkili makam veya merci, g) Türk Hava Kurumu ile Türkiye Kızılay Derneğinde görev alanlar için kurum ve dernek genel başkanlığı, h) (Mülga: 24/6/1995 - KHK - 557/21 md.) i) Görevlerinden ayrılanlar için bu görevlerinde iken bildirimlerinin vermeleri gereken makam veya merci, j) Siyasi parti genel başkanları için Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı, k) Kooperatifler ve birliklerin başkanları, yönetim kurulu üyeleri ve genel müdürleri için kooperatiflerin ve birliklerin denetimlerinin yapıldığı kuruluşlar, l) Yeminli mali müşavirler için Maliye ve Gümrük Bakanlığı, m) Türk Hava Kurumunun, Türkiye Kızılay Derneğinin ve Kamu yararına sayılan derneklerin genel yönetim ve merkez denetleme kurulu üyeleri için İçişleri Bakanlığı, bunların şube başkanları için bulundukları İl Valilikleri, n) İl Genel Meclisi Üyeleri için Valiler, Belediye Meclis Üyeleri için Belediye Başkanları, Belediye Başkanları için İçişleri Bakanlığı, o) Mal bildirimi verecek son merciler için, kendi kuruluşlarının özlük işleri ile ilgili makam veya merci, p) Gazete sahibi gerçek kişiler ile, gazete sahibi şirketlerin yönetim ve denetim kurulu üyeleri, sorumlu müdürleri, başyazarları ve fıkra yazarları bulundukları yer en büyük mülki amirliği, r) Vakıfların idare organlarında görev alanlar için Vakıflar Genel Müdürlüğü, Görevleri sebebiyle birden fazla mal bildiriminde bulunması gerekenler asli görevlerinden dolayı bir tek mal bildiriminde bulunurlar.” Hükmü yer almaktadır.
Söz konusu hüküm, belirtilen suçlardan dolayı yapılan soruşturmaların Cumhuriyet savcısı tarafından atamaya yetkili amirlere veya 8 inci maddede sayılan mercilere bildirilmesini zorunlu kılmış ve soruşturmanın gizliliğinin ihlali olarak kabul etmemiştir.
V- 6087 sayılı Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu Kanununun 3 üncü maddesinin yedinci fıkrası uyarınca “… mahkemelerin bağımsızlığı ile hâkimlik ve savcılık teminatı esaslarını gözeterek adalet, tarafsızlık, doğruluk ve dürüstlük, tutarlılık, eşitlik, ehliyet ve liyakat ilkeleri çerçevesinde görev” yapması gereken HSYK’nın, iptali için yüksek mahkemeye dava açıldığı basına yansıyan Yönetmelik değişikliğinin Anayasa ve kanunlara açıkça aykırı olduğu yönünde kanaat belirten duyuru yapmasını da doğru bulmuyorum. Bu düşüncelerle, anılan duyuruya, belirttiğim hususlar yönünden katılmadığımı kamuoyuna saygıyla duyururum. 26/12/2013
Birol ERDEM Müsteşar HSYK 1. Daire Üyesi
MUHALEFET ŞERHİ
25.12.2013 tarihli Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun Genel Kurulu tarafından kamuoyuna yapılan duyurunun içerik olarak özde birçok bölümüne katılmakta isem de; Ancak, Yürütme organı tarafından 21.12.2013 tarihli “Adli Kolluk Yönetmeliğinde değişiklik yapılmasına dair Yönetmeliğin iptali” hakkında yargıya intikal etmiş bir davanın bulunması nedeniyle, Yargının Üst Kurulu niteliğinde olan HSYK’nın bu yönde haklıda olsa görüşünü kamuoyuyla paylaşmasının süreç itibariyle yanlış anlaşılmaya, tartışılmaya neden olabileceğinden;
Ayrıca; Geçmiş tarihlerde buna benzer birçok konu ve meselenin kamu oyunda konulup tartışılmasına rağmen HSYK’lu Genel Kurulunca yayınlanmış Kamuoyuna bir bildirisinin bir duyurusunun bu yönde bir hassasiyetinin olmaması hususlarınında göz ardı edilemeyeceği yönünde muhalefet şerhi konulmuştur.
Ahmet KARAYİĞİT HSYK 3.Daire Üyesi
MUHALEFET ŞERHİ
Yönetmelik çıkarma yetkisi Anayasamızın 124 maddesinde “Başbakanlık, bakanlıklar ve kamu tüzelkişileri, kendi görev alanlarını ilgilendiren kanunların ve tüzüklerin uygulanmasını sağlamak üzere ve bunlara aykırı olmamak şartıyla, yönetmelikler çıkarabilirler. Hangi yönetmeliklerin Resmi Gazetede yayımlanacağı kanunda belirtilir. “biçiminde düzenlenmiştir.
İdari işlem niteliğinde olan yönetmeliğin Anayasaya ve yasaya uygunluğunu yetki, amaç, konu vb. açılardan denetleme görev ve yetkisi de yine Anayasamızın 125, 155 maddeleri ile 2575 sayılı Danıştay Kanunun 24/ c) maddesindeki “Bakanlıklar ile kamu kuruluşları veya kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşlarınca çıkarılan ve ülke çapında uygulanacak düzenleyici işlemlere” karşı açılacak davalara bakma görev ve yetkisi Danıştay’a aittir ve bu konuda açılmış bir dava vardır. Bu davada da yetkili ve görevli Danıştay söz konusu yönetmeliğin yetkili organ tarafından çıkarılıp çıkarılmadığı, düzenlemenin Anayasa ve diğer yasal mevzuata uygun olup olmadığının denetimini yapacaktır.
Yine Anayasamızın 138/2 fıkrasında “Hiçbir organ, makam, merci veya kişi, yargı yetkisinin kullanılmasında mahkemelere ve hâkimlere emir ve talimat veremez; genelge gönderemez; tavsiye ve telkinde bulunamaz” hükmü mevcuttur.
Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun dayanağını oluşturan Anayasamızın 159 maddesi ile bu maddeye dayanılarak çıkarılan 6087 sayılı Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu Kanununun 4 ve 7 maddelerinde de Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu ile Genel Kurulunun görevleri düzenlenmektedir. Anayasa ve 6087 sayılı yasa hükümleri incelendiğinde dava konusu olan iş ya da işlemler ile ilgili Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu Genel Kurulunun açıklama yapma yetkisi mevcut değildir.Bu nedenle açıklamadaki yönetmelik ile ilgili kısma katılmıyorum.
İsmail AYDIN HSYK 1.Daire Üyesi
MUHALEFET ŞERHİ
T.C. Anayasasının 159. maddesinde Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu'nun mahkemelerin bağımsızlığı ve hakimlik teminatı esaslarına göre kurulup, görev yapacağı belirtilmiş; anılan maddede “Kurulun yönetimi ve temsilinin Kurul Başkanına ait olduğu, Başkanın yetkilerinden bir kısmını başkanvekiline devredebileceği, kurulun ve dairelerin çalışma usül ve esaslarının kanunla düzenleneceği” hükme bağlanmıştır.
6087 Sayılı Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu Kanununun 6. maddesinin 2.fıkrasının (a) bendinde; Kurulu yönetmek ve temsil etmenin Başkan'a ait olduğu, anılan maddenin 4. fıkrasında da; Başkanın yetkilerinden bir kısmını yazılı olarak Başkanvekiline devredebileceği hükmüne yer verilmiştir..
Yine anılan Kanunun 7. maddesinde, Genel Kurulun oluşumu ve görevleri belirlenmiş olup, anılan maddede; Genel Kurulun Kamuoyuna intikal eden olaylarla ve ilgili bakanlıklar tarafından yapılan ve yargıya intikal etmiş bir yönetmelik hakkında kamu oyuna açıklama yapma gibi bir görevi yer almamıştır.
Dolayısı ile basına açıklama yapma, kamuoyuna duyuru gibi görevlerin Kurulu yönetme ve temsil etme görevine sahip Başkan'a, yetki devri halinde ise Başkanvekiline ait olduğu düşünülmektedir.
Öte yandan; yine T.C. Anayasası'nın 2. maddesinde; 'Türkiye Cumhuriyeti'nin demokratik, laik ve sosyal bir hukuk devleti olduğu, 9. maddesinde, Yargı yetkisinin, Türk Milleti adına bağımsız mahkemelerce kullanılacağı, 138. maddesinin ikinci fıkrasında da; hiçbir organ, makam, merci veya kişi, yargı yetkisinin kullanılmasında mahkemelere ve hakimlere emir ve talimat veremeyeceği, genelge gönderemeyeceği; tavsiye ve telkinde bulunamayacağı hükümlerine yer verilmiştir.
1.6.2005 tarihli ve 25832 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan Adli Kolluk Yönetmeliğinde yapılan değişiklikler 21 Aralık 2013 günlü, 28858 sayılı Resmi Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe girmiş ve bu düzenlemeye karşı da Danıştay nezdinde dava açılmış bulunmaktadır.
Dolayısı ile yapılması düşünülen duyuruda, yargıya intikal etmiş olan yönetmelik değişiklikleri hakkında değerlendirme yapılması ve görüş bildirilmesi yukarıda anılan Anayasa'nın 138. maddesinin ikinci fıkrasının ihlali olacaktır.
Diğer taraftan yine yukarıda anılan 6087 sayılı Kanunun, 32. Maddesinin 1.Fıkrasında; Genel Kurul ve Dairelerde görüşülen işlerin tutanağa bağlanacağı ve yapılan işlemlerin bir kararla tespit edileceği, 4.fıkrasında da, kurul tarafından; gerekli görülen kararların Resmi Gazete’de, Disipline ilişkin kararların ise kişisel verilerin korunması kaydıyla Kurul’un internet sitesinde yayımlanacağı belirtilmek sureti ile hangi kararların yayımlanacağı da belirlenmiş bulunmaktadır.
Dolayısı ile bütün bu Anayasal ve Yasal düzenlemeler çerçevesince; Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu Genel Kurulu’nun Kamuoyunda yargıya ilişkin yapılan tartışmalar ve Adli Kolluk Yönetmeliği değişiklikleri hakkında yapılan değerlendirmelerin kamuoyuna duyurulmasına gerek olmadığı kanaatindeyiz.
Halil KOÇ HSYK 2.Daire Üyesi Rasim AYTİN HSYK 3.Daire Üyesi
------------------------------------------------------------------------------
SAVCI MUAMMER AKKAŞ'LA İLGİLİ ŞOK DETAYLAR
27.12.2013 13:58 Okay Gönensin (Vatan): "Savcı birkaç gündür dolaşmakta olan söylentileri doğrulayan bir açıklama yapıyor. Açıklamaya göre, yürüttüğü soruşturmayla ilgili olarak kural gereği başsavcı ve vekiline bilgi vermiştir, bu arada “nöbetçi” mahkemeden arama ve gözaltı kararları almış, bunların uygulanması için Emniyet’e yazı yazmış ama Emniyet bu talimatları yerine getirmemiştir.
Bu büyük bir bomba. Savcı, soruşturmada gözaltına alınacak isimlerin kamuoyunca tanınan kişiler olduğunu da söylüyor, ama neden “nöbetçi” mahkemeden karar aldığını söylemiyor.
Tam bu bombayı hazmetmeye çalışırken, Başsavcı gazetecilerin önüne çıkıyor ve savcının kendisine ve veya vekiline soruşturmayla ilgili herhangi bir bilgi vermediğini açıklıyor. İlgili dosyanın başka bir savcıya verildiğini doğruluyor.
Bu bombayı da hazmetmeye, hangisinin doğru söylediğini anlamaya çalışırken, Gülen cemaatine dâhil yayın organlarından biri, durdurulduğu öne sürülen soruşturmanın içeriğini açıklıyor. Bu da büyük bir bomba, çünkü soruşturulan olayların El Kaide’nin mali ilişkilerine uzandığı iddia ediliyor.
‘Devlet cephesi’ kararlı... Bomba elden ele dolaşırken, soruşturma dalgalarının Başbakan Erdoğan’ın yakınlarına ulaşması için yoğun çaba gösterildiğinin işaretleri ortaya çıkıyor, kamuoyunda bir ilgi kurulmasını sağlayacak yayınlar yapılıyor.
Bu arada, ilk savcının künyesine bakıldığında da ilginç bilgiler görülüyor. Söz konusu savcı Hrant Dink cinayeti davasında vardır, bu dava baştan aşağı bir karartma operasyonudur. Sabancı cinayeti davası vardır, asla aydınlanmamış, başından karartılmıştır. Ergenekon davasının çorbaya çevrilmesindeki imzalar içinde aynı isim vardır. Yine aynı savcı ‘darbe günlükleri’ davasında vardır ve darbe davalarında bu günlükler ana kanıtlar arasına sokulmamıştır.
Operasyonların siyasi sonuç vermesini umanlar, giderek daha fazla “devlet de devlet” diyor. “Devlet cephesi”, “sözde demokrat özde devlet sever” koro da genişliyor. Kıran kırana bir savaş var, bu savaş devam edecek çünkü “devlet cephesi” bütün yolları sonuna kadar kullanmaya kararlı olduğunu dün de gösterdi. (Okay Gönensin / Vatan)
------------------------------------------------------------------------------
AKKAŞ'IN YERİNE GELEN YENİ SAVCILAR BELLİ OLDU
27.12.2013 17:58 Yolsuzluk iddialarına ilişkin 2’nci dalga soruşturmasını yürüten ve aralarında Suudi iş adamı Yasin El Kadı ile iş adamları Fatih Saraç, Latip Topbaş, Nihat Özdemir, Orhan Cemal Kalyoncu ve Faruk Kalyoncu’nun da bulunduğu 41 kişi hakkında gözaltı kararı aldıktan bir gün sonra soruşturmadan alınan TMK’nın 10’uncu maddesi ile yetkili İstanbul Cumhuriyet Savcısı Muammer Akkaş’ın yerine 5 savcı görevlendirildi. Soruşturmaya bakacak savcılardan birinin TMK’nın 10’uncu maddesi ile yetkili savcılıktan sorumlu başsavcı vekili Oktay Erdoğan diğer 4 savcının ise İdris Kurt, İrfan Fidan, Fuzuli Aydoğdu ve İsmail Uçar olduğu öğrenildi. Kurt’un sağlık sorunları nedeniyle soruşturmaya bakma görevini kabul etmediği belirtildi.
ADLİYEYE GELMEDİ
Yaptığı yazılı açıklamada “Cumhuriyet Savcısı olarak soruşturma yapmam engellendi” diyen Savcı Akkaş ise soruşturmadan alındıktan sonra dün Çağlayan’daki İstanbul Adalet Sarayı’ndaki makamına gelmedi. Akkaş’ın çocuğunun rahatsızlığı nedeniyle adliyeye gelmediği öğrenildi.
------------------------------------------------------------------------------
25 ARALIK'TA EMNİYET'TE NELER YAŞANDI?
15.01.2014 10:18 Elif Çakır (Star): Dubai tatilcisi ağabeyinden sonra ‘cesur yürek’ savcımız da operasyon talimatını yerine getirmeyen emniyet görevlileri hakkında suç duyurusunda bulunmuş. Hani, şu iki hafta önce, İstanbul Adliyesi’nin önünde ‘yetiş HSYK yetiş’ çağrılı bildiri okuyan, olmadı elden korsan bildiri dağıtarak tarihe geçen meşhur savcımız Muammer Akkaş’tan bahsediyorum elbette.
Ne diyordu ‘cesur yürek’ savcımız? - Soruşturma dosyam alındı - Bu zorlu süreçte en başta meslek büyüklerimiz olmak üzere bütün hukuk camiasından yargı bağımsızlığına sahip çıkılmasını istiyorum.
Diyerek meslek ağabeylerini göreve çağırıyordu.
Aynı ‘cesur yürek’ savcımız şimdi de, 25 Aralık günü, medya ağabeylerinin internet sitesinden duyurulan 41 kişilik gözaltı talimatını dinlemeyen ‘arama, el koyma ve gözaltı kararlarını uygulamayan’ İstanbul Valisi, İl Emniyet Müdürü ve adli kolluğun tüm sıralı amirleri hakkında suç duyurusunda bulunmuş!
Tüm hukuk kurallarını al aşağı etmeyi, valiyi, emniyet müdürünü ve adli kolluktaki tüm sıralı amirleri iş yapamaz hale getirmeyi, yürütmeyi vesayet altına almayı kendine verilmiş bir hak olarak görerek hem de.
Öyle ya... Hiç hakları olmasa böyle bir şeye teşebbüs edip ‘AKP Hükümetini’ yani yürütme erkini vesayet altına almaya çalışırlar mı. Bir kere yaptıktan sonra artık bunu hak olarak görmekten daha doğal ne olabilir ki, cesur savcımız ve ağabeyleri tarafından. Yürütme kimmiş ki? Her şey bizden sorulur mantığıyla hem de.
Ne oldu 25 Aralık günü? Soruşturmalardan ve soruşturmaların ne şekilde yürütüleceği hususunda birebir yetkili olan TMK Başsavcısı Turan Çolakkadı, Muammer Akkaş’ın da bulunduğu ortamda sorumluluğu altındaki tüm savcılara “soruşturmasını yürüttüğünüz dosyalarla ilgili bizleri bilgilendirmeden işlem yapmayın” talimatı veriyor...
24 Aralık’ta ise yani 25 Aralık operasyonundan bir gün önce, TMK Başkan Vekili Oktay Erdoğan, İstanbul Emniyeti’nde göreve başlayan yeni şube müdürlerine hem ‘hayırlı olsun’ hem de ‘kendilerinden habersiz olarak TMK’dan gelen hiçbir operasyonun yapılmayacağı’ yönünde yazılı bir talimat gönderiyor...
Ve süreç başlıyor...
Bu kez sahneye “Büyük Yolsuzluk Operasyonu’nun ikinci dalgasının savcısı olarak, elinde kah 71 kah 41 kişi için gözaltı emri ve talimatı olan Muammer Akkaş çıkıyor... Ve Muammer Akkaş imzalı bir yakalama-arama talimatı geliyor İstanbul Emniyet Müdürlüğünde görevli yeni şube müdürlerine...
Ancak, operasyon emri veren talimat yazısında tam bir sarı çizmeli Mehmet durumu söz konusu; Ne isimlere yönelik bir kimlik bilgisi... Ne de takip, gözaltı yapabilmeleri için gerekli olan herhangi bir başka belge...
Normal işleyen yargısal bir süreçte, bir dosyanın savcılıkta bir dosyanın emniyette olması gerekirken, Savcı Akkaş’ın dosyayı sadece amirlerinden değil emniyetten sakladığı ortaya çıkıyor.
Ve daha da tuhaf olanı ise adli kolluktaki görevliler de tıpkı bizler gibi ‘soruşturma dosyasının’ ayrıntılarını da ‘gözaltına alacakları’ şüpheli kişilerin nelerle suçlandıklarını da ‘bağzı medya’ sitelerinden öğreniyorlar, iyi mi?
Emniyet, kendilerine gelen talimatı TMK Başkanına bildiriyor... TMK Başkanlığı’ndan önce “Siz normal çalışmalarınızı yürütün ama bizden talimat bekleyin, biz de bir araştıralım bakalım dosyaya” talimatı geliyor. TMK’nın adli kolluktan istediği “normal çalışmalarınızı yürütün” dediği husus, şüphelilerle ilgili dosyalarınızı tamamlayın, buna göre gözaltına alacak kaç memur görevlendireceksiniz vs.. Emniyet içerisinde bir telaş başlıyor... Ve adı geçen 41 kişiye ilişkin olarak çalışmalara başlıyorlar... Bir araştırıyorlar ki bizim bildiri dağıtma uzmanı savcımız 15 gün önce emniyetten neredeyse çuvalla bütün belge bilgi ne varsa götürmüş!
TMK’dan bu kez “çalışmaların durdurulmasına yönelik olarak sarf-ı nazar olabilir” yazısı geliyor ve birkaç saat sonrasında da ‘çalışmaları durdurun’ talimatı geliyor...
Yani ne adli kolluğun direnmesi, yargıyı hiçe sayması gibi, hükümet baskısı gibi bir durum söz konusu filan değil. Bilakis adli kolluk yargıdan talimatlara gün içerisinde tam anlamıyla uymaya çalışıyor. Ancak adli kolluk görevlileri, eksik bilgi ve belgeden dolayı hareket edemiyorlar. TMK Başsavcılığından bu kez de ‘gözaltı çalışmalarının durdurulması’ yönünde talimat geliyor.
Sürecin aydınlanması için şu soruları bir kez daha sormak gerekiyor:
Emniyet’in elinde olmayan belgeleri medyaya kim sızdırdı?
Savcılık neden elindeki soruşturma dosyasının bir kopyasını emniyette vermedi?
Yürütme erki yargı erkine hukuksuz bir şekilde baskı yaptı, mahkeme kararı ve gözaltına alma kararı engellendi öyle mi?
Benim asıl merak ettiğim ise 25 Aralık gününün emniyet tutanakları?
O günü aydınlatacak tüm bilgiler işte o tutanaklarda... (Elif Çakır / Star)
------------------------------------------------------------------------------
‘DARBECİLER’İN MASLAK JANDARMA PLANI TUTMADI
20.01.2014 10:09 Kanunsuz operasyonlarla hükümeti devirmeyi planlayan devlet içindeki paralel yapının 25 Aralık darbe girişiminin detayları yavaş yavaş gün yüzüne çıkıyor. Korsan bildiriyle hukuksuzluk tarihine geçen Savcı Muammer Akkaş’ın, gözaltına alınacak 41 kişinin Jandarma Alay Komutanlığı’na götürülerek bir toplama kampı havası oluşturmak istediği ancak Jandarma’nın bu hukuksuz talebi yerine getirmediği ortaya çıktı. Suç ve suça yönelik iddialar belirtilmeden sadece 41 kişilik isim listesiyle harekete geçen Muammer Akkaş Emniyet Müdürlüğü’ne bu isimlerin gözaltına alınması talimatını verdi. Emniyetten hukuksuz girişime ‘Ret’ cevabı alan Akkaş bu kez meydan okurcasına ‘Jandarma’ya talimat verdi. Jandarma Alay Komutanlığı’nın bir toplama kampı gibi kullanılması talimatına Jandarma’dan da ret geldi.
-Hukuksuz işleme imza yok-
Bunlar yaşanırken adliyede de şu süreç gelişti:
- “25 Aralık’ta hukuksuz tutuklama, gözaltı ve arama emirlerine karşı Başsavcıvekili Oktay Erdoğan’a gidildi.
- Erdoğan, Akkaş’ın kendisine ‘ayaküstü’ bir dosyadan bahsettiğini ama içerik vermediğini söyledi.
- Sonra da Başsavcı Turan Çolakkadı’ya gidildi... Onun da haberi yoktu.
- Başsavcı ve Başsavcıvekiliyle, emniyete verilmeyen bilgiler 25 Aralık günü medyaya ve internete sızdırılmaya başlandı.
- Algı operasyonu başlamıştı.
- Sadece isim listesinden ibret olan belge üzerinde çalışarak adres tespitlerine girişildi.
- Böylesine soruşturmalarda uzun bir hazırlık aşaması olduğu için çalışmalar geciktirilmedi.
- Emniyet hiçbir aşamada hukuksuz bir işlem içerisine girmedi.
- Ancak, Başsavcılık kendisinden kaynaklanan hukuksuz işlemleri durdurmak için çalışmalara başladı.
- 26 Aralık öğle saatlerinde Başsavcıvekili Oktay Erdoğan Emniyeti arayarak soruşturmanın durdurulmasını kendilerine bir yazı göndereceğini söyledi.
- Ardından da kendi imzasıyla bir yazı gönderdi.
- Emniyet’in kararlı duruşu ve Başsavcılık’ın hukuk dışına çıkmayarak dosyayı geri çağırmasıyla Jandarma Alay Komutanlığı’nda toplanma talimatı verilen paralel darbe önlendi.” (Star)
(26 Aralık 2013, 14:56), son güncel.: (20 Ocak 2014, 10:09)
HABERLE İLGİLİ ŞİKAYET, DÜZELTME GİBİ TALEPLERİNİZİ İLETMEK İÇİN TIKLAYIN
HABERLE BAĞLANTILI OLABİLECEK LİNKLER: