29 Ekim.. 1 Mayıs.. Ve şimdi Taksim Gezi parkı.. Maksat ağaç kesilmesini protesto değil kitlesel kalkışma için bir yeni deneme daha.. Bunu kendileri de söylüyor. CHP muhalefetlik yapamayınca ve sandıktan çıkma umutları da kalmayınca çılgına dönen taraftarları her ne pahasına olursa olsun hükümeti devirmeye kararlı.
02.06.2013 18:12 29 Ekim.. 1 Mayıs.. Ve şimdi Taksim Gezi parkı.. Maksat ağaç kesilmesini protesto değil kitlesel kalkışma için bir yeni deneme daha.. Bunu kendileri de söylüyor. CHP muhalefetlik yapamayınca ve sandıktan çıkma umutları da kalmayınca çılgına dönen taraftarları her ne pahasına olursa olsun hükümeti devirmeye kararlı. Tabi yasal olan sandık yoluyla değil her zamanki gibi yasadışı yollarla. Sandık hiç bir zaman onlar için bir değer ifade etmedi. 27 Mayıs öncesini andıran kitlesel hareketlerle güya hükümeti devirmeyi deniyorlar.. Güvendikleri cuntalar ve gizli yapılanmalar deşifre olunca son şanslarını deniyorlar.. Taksim´i güya Tahrir yapmaya kararlılar.
İŞTE CHP´LİLERİN YALANLARLA TAHRİK ÇABASI
Gezi Parkı´na AVM yapılacağı yönündeki iddialar üzerine Taksim ve çevresinde toplanan vatandaşlara polisin biber gazıyla karşılık vermesiyle büyülen olaylar, Facebook ve twitter üzerinden atılan mesajlarla kaosa dönüştürülmek istendi. Ölü sayısı 500´e yükseldi, tanklar küçük çocukları ezdi türü mesajlara sanatçı, gazeteci ve siyasiler de katıldı.
Taksim Gezi Parkı´nda göstericiler ile polis arasındaki gerginliği ranta çevirerek olay çıkarmak isteyen bazı provokatörler twitter üzerinden yalan haber yaymaya dün de devam etti. Daha çok kişiyi Taksim´e çekmek ve Taksim´de olanları da güvenlik güçleri ile karşı karşıya getirmek isteyen provokatörler ?Şu an Taksim´deyim polis gerçek mermi kullanıyor. En az 500 ölü! Panzerin altında kalan bir kişi öldü, Haydi Taksime? şeklinde yalan bilgi yaydı. Aynı şekilde twitterda son dakika olarak verilen haberde Taksim´de 400 yaralı olduğu, 10 kişinin kafa travması yaşadığı ve 3 kişinin gözünü kaybettiği, 1 kişinin kulağının koparıldığı iddia edildi. Bu iddialardan bir tanesi ise CHP Milletvekili Aygün tarafından ortaya atıldı.
Batum ve Cihaner ´gaz´ verdi
Aygün, ?Türkiye´nin Tahriri Taksim Eylemi´nden bilanço: 2 ölü, bir kolu kopmuş ağır yaralı´ şeklinde tweetler atarak eyleme destek verdi. Yaşanan olayları farklı alanlara çekmek isteyen ve hükümete karşı başkaldırı olarak göstermeyi hedefleyen bazı çevreler sosyal medyayı kullanarak ortamı germeye çalıştı. Provokatörler internetten aldıkları bir fotoğrafı, ?Polis panzerle bir çocuğu ezerek öldürdü.´ diyerek paylaştı, gün boyu farklı ölüm haberleri dolaştı. Bir mesajda polisin ilaçlı su dağıtarak göstericileri önce uyuttuğu sonra gözaltına aldığı iddia edildi.
CHP´li İlhan Cihaner, ?Taksim´deki, yüzbinler kolayca kandırılacak, yönlendirilecek aptallar değildir!? mesajını atarken CHP´li Süheyl Batum, ise ?Gün, bugüne kadar sessiz kalmış çoğunlukların günü. Diktatör özentilerinin sonu geliyor. Gençler güneşi zaptedecek güneşin zaptı yakın? diye yazdı.
İŞÇİ PARTİSİ: ÇANKAYA YENİDEN ATATÜRK´ÜN ÇANKAYASI OLACAK!
Taksim Gezi Parkı protestolarının arkasında yer alan CHP, İşçi Partisi ve diğer Ergenekoncu grupların biryerleri basma ve kitlesel olaylar çıkarma çabası yeni değil. Seçimlerden fayda ummayan bu güçler hatırlanacağı gibi TBMM´yi de boykot etti, uzun süre milletvekili yemini etmeyerek oturumlara da katılmadı. Ancak kamuoyundan destek görmeyen bu hareket sonunda pes etti. CHP´liler mahçup şekilde TBMM´de yemin etti. Bu olay, aslında neyin ne olduğunu, ´Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir!´ şeklindeki Atatürk´ün sözünün bu çevreler için bir değer ifade etmediğini gösteren bir başka çarpıcı örnek.
Yakın zamanda yaşanan bir başka örnek, Silivri´deki Ergenekon mahkemesini basma girişimiydi. CHP ve İşçi partili gruplar mahkeme salonu dışında taşkınlıklar çıkardı. Kendilerini engelleyen ve biber gazı sıkan bu kez polis değil jandarmaydı. Salonun içindeki CHP´liler de tutanaklara açıkça yansıdığı gibi kalabalığı kışkırtarak duruşmayı engellemeye hata hakimlerin üzerine yürümeye kalkıştı. Duruşma ertelenmek zorunda kaldı. Bu olaylar, Erzincan´daki Ergenekon duruşması esnasında mahkeme salonu üzerinden yapılan alçak uçuşu hatırlatıyordu. Jetlerin gürültüsüyle mahkeme heyeti korkutulmaya çalışılmıştı. CHP´lilerin etkin şekilde yer aldığı o soruşturma sürecinde inanılmaz şekilde tanıklar para dolu çantalarla, baskı ve tehditlerle ifade değiştirmeye zorlanmışlardı. Çok ama çok fazla örnek verilebilir.
Silivri´deki Ergenekon davasını basma planları yapan çevrelerden İşçi Partililerin taraftarlarını baskına çağırırken kullandığı sözler çarpıcıydı. Ergenekon´un var olduğunu açıklayan tarihi savcılık mütaalası sonrasında yapılacak ilk duruşma olan 8 Nisan 2013 tarihli duruşmayı basmaya çağıran İşçi Partisi Genel Başkan Vekili Avukat Hasan Basri Özbey ve parti ideri Doğu Perinçek´e göre seçimler anlamsız. Bu ikilinin sözleri şu şekildeydi:
Cumhuriyet devrimlerini sandıklardan çıkarak başarmadık. 13 Aralık tarihinde Silivri´nin duvarlarını yumuşattık. İsteseydik yıkardık. Şu anda savaş Silivri cephesindedir. Bütün yurttaşlarımızı 8 Nisan sabahı Silivri´ye bekliyoruz. Yeminler edildi yıkılacak Silivri. Hepimiz Ergenekoncuyuz. Çankaya yeniden Atatürk´ün Çankaya´sı olacak.
Atatürk´ü amaçlarına kalkan yapan bu azınlıklar için, Taksim Gezi Parkı ve daha önceki benzer olaylarda da örnekleri görüldüğü gibi Lenin´le Atatürk´ün posterlerini yanyana taşıyan bu çevreler için seçim sandığına oy atan çoğunluğun hiç bir değeri yok. Onlara göre, göbeğini kaşıyanların, teneke ya da bidon kafalıların attığı oy onlarınkiyle bir olamaz.. Bel bağladıkları TSK içindeki ve dışındaki yapılanmalar devre dışı kalınca, ´CHP+Ordu=İktidar´ denklemi bozulunca çılgına dönmüş durumdalar. Taksim Gezi Parkı olmasaydı, alkol kısıtlaması bahane olurdu.. O olmasaydı Çamlıca´ya cami projesi olurdu.. O olmasaydı Erdoğan´ın boyu posu olurdu.. Bahane çok. 29 Ekim 2012 kutlamalarının nasıl kışkırtmaya dönüştürüldüğü malum. Ağaç kesme söz konusu değildi o zaman. 1 Mayıs 2013 Taksim yasaklamasını da aynı şekilde kışkırttılar. Ağaç kesme yine söz konusu değildi o zaman.
Belli ki, hükümet hiç bir icraat yapamaz hale getirilmek isteniyor. AK Parti ilk olarak iktidara geldiğinde bu çabalar dönemin cumhurbaşkanı Necdet Sezer ile dönemin yargısı ve bürokrasisi tarafından etkin şekilde başlatıldı. Sezer-Yargıtay-Danıştay engellemelerini hatırlayalım. 2006 yılından 2007´ye kadar cumhurbaşkanını AK Parti´ye seçtirmemek için gösterilen çabalar, Danıştay saldırısı ve ardından cenaze töreninde kalabalıkların hükümet bakanlarını pet şişe yağmuruna tutması, 27 Nisan muhtırası ve giderek tırmanan diğer eylemler bu çevrelerin gözlerini kararttığını, geri adım atmayacaklarını çarpıcı şekilde gösterince hükümet anladıkları dilden konuşmaya karar verdi. Ergenekon soruşturması başlatıldı.
Kemalistleri kemalizm için kurban eden, kanlı bıçakları ise müslümanların kapısının önüne bırakan, işledikleri cinayet anlaşılmasın diye kameraları dahi karartan bu karanlık çevreler Ergenekon soruşturması ile aydınlatıldı. Ergenekon ve TSK içindeki darbe yapılanmalarına önemli ölçüde darbe vuruldu. Bu çevrelerin en güvendiği yapılanmaların kolu kanadı bir ölçüde de olsa kırıldı. Kalanları ise ses kayıtlarına da yansıdığı gibi çok gizli şekilde ve bilgisayarlara da güvenmeden kurşun kalemlerle not alarak korku ve tedirginlik içinde yeni eylem planları hazırlamakla meşgul.
2007´deki erken seçimler ile cumhurbaşkanı seçiminde devreye halkı da sokarak direnmek, 2010 yılında da anayasa referandumuna gitmek, hükümetin önemli diğer hamleleri oldu. Tümünde halk hükümete tam destek verdi. AK Parti 3 seçimdir ve 11 yıldır iktidarda. Oylarını giderek artırıyor ve görünüşe göre de bu böyle devam edecek.
Ve hükümetin son hamlesi, yıllardır Türkiye´yi içine kapatan terör problemini çözmek için yürürlüğe koyduğu barış projesi. Kararlılıkla ve halk desteği ile yürütülen tüm bu hamleler birilerini çılgına çeviriyor. Taksim Gezi Parkı ve diğer olaylara bakıldığında belli çevrelerin tüm güçleriyle meydanlara çıktığı görülüyor. Yukarıda da örnekleriyle verdiğimiz gibi kışkırtma çabalarında CHP milletvekilleri etkin şekilde ön sıralarda yer alıyor.
Aslında bu yeni de değil. Yakın zamandaki ilk kitlesel projeler CHP´li Süheyl Batum tarafından, 2011 yılı başlarında Silivri´yi 50 bin kişi ile basma projesi ile dile getirilmişti. O günler hatırlanacak olursa, 201o referandumu ile halk hükümetin yasa değişikliklerine destek vermişti. 4 ay kadar sonra 2011 Haziran´ında milletvekili genel seçimleri yapılacaktı. Anketlere göre hükümete yine AK Parti´nin geleceği anlaşılıyordu. Bu gelişmeler üzerine CHP´lilerin halkı sokak hareketlerine çağırması, bunu da seçimlere çok kısa süre varken yapmaktan çekinmemesi, sandıktan umutlarını kestiği şeklinde yorumlandı. CHP´liler işte o günlerde Silivri´yi basmaktan söz etmeye başladılar. Yine o günlerde Ankara´da gerçekleşen olaylarda sendika protestolarına öncülük eden 50 kadar CHP milletvekili, kalabalıkların TBMM´yi basmasını sağlamaya çalıştı. Polisin engellemesiyle bunu başaramadılar. CHP´lilerin mensubu oldukları meclisi bastırmaya çalışması kamuoyunda şok etkisi yaptı. Birkaç ay sonra gerçekleşen seçimlerde CHP hezimete uğradı. AK Parti üçüncü seçimde de oylarını arttırdı.
2002´de iktidara gelen AK Parti´nin geçen 11 yıllık dönemine bakıldığında bu tür kitlesel kaos hareketlerinin hep ters teptiği görülecektir. Sessiz çoğunluk sesini sandıkta göstermekte. Bu örnekler, marjinal grupların sandık yerine meydanlardan iktidara gelme yönteminin artık işe yaramadığını gösteriyor. Meydanlardan iktidara gelme ancak Tahrir meydanında olduğu gibi bastırılan çoğunluklar için geçerli olabilmekte. Bu da Taksim´in Tahrir olamayacağını gösteriyor.
Halk herşeyin farkında. Başbakan Erdoğan´ı destekliyor. Başbakan çatışmadan yana değil. Dikleşmiyor ama dik duruyor. Gezi parkı olaylarıyla ilgili dün yaptığı konuşma Başbakan´ın geri adım atmayacağını, dikleşmeden dik duracağını gösteriyor. Çatışmadan uzak kalması ve desteğin halktan alması ona güç veriyor. Bu tavrı ona üç dönemdir halk desteğini getiriyor. Bu kez de öyle olacak.
Başbakan dünkü konuşmasında Taksim projesinden vazgeçilmeyeceğini açıkça belirtti. Zaten geri adım atması kendisini inkar etmek olurdu. Çünkü Gezi protestolarının amacı ağaç kesimi değil, hükümetin yıkılması. Geri adım atmak, 27 Nisan muhtırasına direnişi de sıfırlamak olurdu. Bazı siyasetçilerin kıvırarak söylediği ya da bazı entellektüel şaşkınların dile getirdiği gibi şu şöyle yapılsaydı böyle olmazdı doğrusu şu olmalıydı gibi akıl vermelerin bir değeri yok. Basının da dile getirdiği gibi tartışma programlarının ve bu tür programlarda ayağı yere basmayan, açıkça ve doğrudan söylenmeyen, çalının çevresini dolaşarak söylemeye çalışılan, dolaşırken geçen sürede de içeriğini kaybeden sözlerin halkta bir karşılığı yok. Halk kestirmeden ve dobra dobra söylenenlere değer veriyor. Bu özellik ise sadece Erdoğan da var.
Taksim Gezi Parkı olaylarında alkol kısıtlamalarına duyulan tepkinin etkisinin de olduğu ileri sürülüyor. Şüphesiz bir yere kadar da payı vardır. Ancak ilginçtir ki, alkol kısıtlamalarına CHP ve MHP yetkilileri de destek vermişti. Yine, Taksim Gezi Parkı ile ilgili belediyenin aldığı karar da, diğer partilerin katılımıyla oy birliğiyle çıkmıştı. Sırf bu ayrıntılar bile Gezi ve diğer olayların arkasında doğayı koruma ve benzeri insancıl endişelerin olmadığını gösteriyor. Amaç başka. Amaç sandıktan çıkmadan düzeni değiştirmek. Demokratik olarak gösterecek hiç bir değerleri olmayan bu çevreler, tıpkı 27 Mayıs öncesinde olduğu gibi ´kıyma makinesinden geçirilen gençler´ türü uydurma haberlerle iyice ´kafayı bulmuş´ durumdalar. Bu kitlesel çabaların artması yakında bir seçim olduğunu hissettiriyor. Çünkü hep öyle oldu. Nitekim yakın zamanda basında önümüzdeki sene seçmenlerin önüne üç sandık birden gelebileceği haberleri yer almaktaydı. ´Kafayı bulan´ bu çevrelerin her zaman olduğu gibi ancak bir sandık şoku ile kendilerine gelebileceği anlaşılıyor. (Abdullah Harun / kontrgerilla.com)
(02 Haziran 2013, 18:12)
HABERLE İLGİLİ ŞİKAYET, DÜZELTME GİBİ TALEPLERİNİZİ İLETMEK İÇİN TIKLAYIN
HABERLE BAĞLANTILI OLABİLECEK LİNKLER:
Başbakan kaosçulara sert çıktı
TAKSİM GEZİ OLAYLARIYLA İLGİLİ MANŞETLERİMİZ