Cinayet hükümlüsü bazı sağ görüşlü mahkumların üçüncü yargı paketi ile tahliye edilmesi, sol kesimde inanılmaz bir çifte standartla eleştiriliyor. Cezaevinden tahliye edilen sol görüşlü katillere ses çıkarmayan bu çevreler, sağ görüşlülere ise ateş püskürüyor. ´Katillerin hepsi kötüdür´ diyen gazeteci Fehmi Koru ise yazısında ´Benim katilim iyi, seninki kötü´ standartsızlığına isyan ediyor.
16.07.2012 10:54 Cinayet hükümlüsü bazı sağ görüşlü mahkumların üçüncü yargı paketi ile tahliye edilmesi, sol kesimde inanılmaz bir çifte standartla eleştiriliyor. Cezaevinden tahliye edilen sol görüşlü katillere ses çıkarmayan bu çevreler, sağ görüşlülere ise ateş püskürüyor. Rahşan Affı olarak bilinen ve Bülent Ecevit´in başbakanlığı döneminde eşi Rahşsan Ecevit tarafından hazırlanan çarpık af yasası ile aynı hukuki durumdaki mahkumlardan sol görüşlüler tahliye edilirken sağ görüşlüler ise edilmemişti. Bu çarpıklığı eleştirmek yerine onu gidermeyi eleştirmek, katillerin görüşüne bakarak ayrımcılık yapmak ve bunu bu çağda hala yapabilmek ise Türk soluna özgü olsa gerek.
Bu kesimdeki benzer bir çarpıklığı 2011 başında yeni yasa ile salıverilen tutuklulardan sağ görüşlülere gösterilen tepkilerde de yaşamıştık. Hizbulterör örgütü mensuplarının salıverilmesine tepki gösteren bu çevreler sol kesimde gerçekleşen tahliyelere ise hiç değinmemişlerdi.
Yine benzer bir başka çarpıklığı da birkaç gün önce Ergenekon davasında tanık sıfatıyla ifade veren gazeteci Can Dündar´da gördük. Ergenekon isimli bir gladyo yapılanmasının varlığına ilişkin daha önce de duyumları olduğunu belirten Dündar, ancak Ergenekon soruşturmasında solcuların gözaltına alındığını, oysa bildiği gladyo yapılanmasında ise sağcıların yer aldığını ima etmiş, bu gerekçeyle de bildiği Ergenekon yapılanmasının şu an yargılanan yapılanmadan farklı bir yapılanma olduğunu savunmuştu.
İşte sol kesimdeki bu açık ve çarpık katil anlayışı bu günlerde tekrar gündemde. Taha Kıvanç adıyla yazan gazeteci Fehmi Koru, yazısında bu çarpıklığa isyan ediyor.
Taha Kıvanç (Star): Bir insan için en zor şey nedir? Herhalde en zor ve bir o kadar da lanetli iş, bir başka insanın canını almak olmalı... Ellerinde kan izi olduğunu bildiğim kişilerin yanında kendimi rahatsız hissederim. Birini öldürmeye kalkışmak kendini ´ilah´ yerine koymakla eşdeğerde gelir gözüme... Katillerin ´kader kurbanı´ diye anılmalarını da kabul edemem. ´Üçüncü Yargı Reformu´ paketi içerisine eklenen bir madde çok uzun süreyle cezaevinde yatan bazı mahkumların serbest kalmasını sağladı; işledikleri ağır suçlar yüzünden cezaevlerinde ihtiyarlayan bazıları da hapisten çıktı. Kimbilir kaç kişi... Ancak kamuoyu geçmişte yaşanmış tek bir olayın failleri üzerinde yoğunlaştırıldı: 1978 yılında Ankara´nın Bahçelievler semtinde Ülkücüler tarafından öldürülen yedi Türkiye İşçi Partili gencin hayatına son verenlerin...
O dönemde sağ-sol birbiriyle didişiyor, cinayetler birbirini takip ediyor, ülke son hızla darbe ortamına yönlendiriliyordu ya... Yazarı, gazetecisi, öğretim üyesi, hakimi, savcısı, emniyet müdürü infaz edilmiş, hayatını ideolojik cinayetlerde kaybedenlerin sayısı beşbine yaklaşmıştı. Suikasta uğrayanlar arasında o yedi TİP´li genç de vardı. Katilleri serbest bırakıldığı için yeniden hatırlayıp faillerini ve sebep olanları lanetlediğimiz yedi genç...
Gazeteler yürek yakıcı manşetlerle çıkıyor günlerdir... En başta söylediğimi tekrarlamama gerek yok sanırım: Ne amaçla olursa olsun cinayet işlenmesi, cinayet işleyenlerin affedilmesi beni rahatsız eder... Rahatsız etmesine eder de, ´cinayette ayrımcılığa´, ya da katillerden bazısının üzerine cellat gibi gidilirken başka katillerin korunup kollanmasına da en az o kadar ifrit olurum.
12 Mart (1971) ve 12 Eylül (1980) askeri müdahalelerinin en önemli gerekçesi sokakların hareketlenmesi ve gençlerin birbirini öldürmesiydi. ´Sağ´ ve ´sol´ ideolojiler arasında bölünmüştü gençlerimiz ve sokaklardan oluk oluk kan akıyordu. Şu listeye bir göz atın: Doğan Öz (24 Mart 1978), Bedrettin Cömert (11 Temmuz 1978), Serdar Alten, Hürcan Gürses, Efraim Ezgin, Osman Nuri Uzunlar, Latif Can, Faruk Ersan ve Salih Gevenci adlı TİP üyesi 7 genç (9 Ekim 1978), Nedret Bulut (26 Kasım 1978), Cevat Yurdakul (29 Eylül 1979), Cavit Orhan Tütengil (7 Aralık 1979), Ümit Kaftancıoğlu (11 Nisan 1980), Abdi İpekçi (1 Şubat 1979), Sevinç Özgüner (23 Mayıs 1979), Kemal Türkler (22 Temmuz 1980)... Listedeki isimler ´sol´ kimlikli kurbanlar...
Şunlar da ´sağ´ kesimin aynı dönemde cinayete uğramış önemli isimleri: Hamit Fendoğlu (17 Nisan 1978), İlhan Egemen Darendelioğlu (19 Kasım 1979), Kemal Fedai Coşkuner (3 Aralık 1979)...
Aralarında müdahaleye karşı çıkanlar olmasın diye bazı üniformalı kişiler ile siyasiler de suikasta uğratıldı aynı dönemde... Çok sayıda insanın hayatına mal olmuş kitle eylemleri de var aynı dönemde: Sivas (3-4 Eylül 1978), Maraş (23-24 Aralık 1978) ve Çorum (Mayıs-Temmuz 1980)... Dönemin ünlü Paşa´sı, kan dökülmesine neden göz yumdukları sorusunu ´Kamuoyu olgunlaşsın diye bir yıl kadar bekledik´ gerekçesiyle cevaplamıştı.
Yedi TİP´li gencin katilleri serbest bırakıldı da, diğer cinayetlerin failleri ne oldu peki? Hepsinin katilleri değişik dönemlerde çıkartılan kısmi veya genel aflarla çoktan tahliye olmuşlar... Listesi de var: Başbakan Nihat Erim´in, Org. Hulusi Sayın´ın, Org. Adnan Ersöz´ün, Org. Kemal Kayacan´ın, Savcılar Niyazi Fikret Aygün ile Yaşar Günaydın´ın katilleri de dahil olmak üzere siyasi cinayetler işlemiş herkes aflardan yararlanmış... Bahçelievler cinayetinin failleri için gözyaşı pınarlarımızı kurutan gazetelerin, ekranları Kerbela´ya çeviren yorumculardan hiçbirinin aynı hassasiyeti o dönemeçlerde gösterdiklerini hatırlamıyorum. Kusura bakmasınlar, ama bu ?Benim katilim iyi, seninki kötü? standartsızlığına da isyan ediyorum. ( Taha Kıvanç / Star)
BİR İSYAN DA YILDIRAY OĞUR´DAN: Katillerimiz artık eşittir
17.07.2012 17:32 3. yargı paketiyle cezaevinde olan ülkücü katillerin tahliyesi bir kısım medya tarafından ´Katiller serbest´ diye eleştirilirken, bu eleştiriyi yapanların benzer cinayetleri işleyen solcuların 1991´de özgürlüklerine kavuşmasını görmezden gelmesine Taraf Yazarı Yıldıray Oğur´dan itiraz geldi. Oğur bugünkü yazısında 12 Eylül öncesinde ülkücüleri öldüren devrimci katillerin bugün ne yaptıklarına dikkat çekiyor ve yargı paketinin katiller arasındaki eşitsizliği giderdiğini yazıyor. İşte o yazı...Katillerimiz artık eşittir
Yıldıray Oğur (Taraf): 17 Mart 1978 günü gece 22:00. Moloz dökmek için İçerenköy yakınlarında taşocağına giden kamyon şoförü, köpeklerin çalıların arasındaki bir şeyi eşelediğini gördü. Yaklaştı. Manzarayı görür görmez hemen karakola haber verdi. Çevreyi arayan polis beş genç adamın cesedini buldu arama sırasında. Bu arada yakınlardaki gecekondulardan, arama yapan polisin üzerine ateş açıldı.
Kurşunla öldürülmüş insanlara ait cesetlerin bir kısmında darp ve işkence izleri vardı. Biri gözünden vurulmuştu.
Cesetler geçim sıkıntısı yüzünden daha yeni Giresun Görele´den İstanbul´a göç eden ve Oto San fabrikasında çalışmaya başlayan beş arkadaşa aitti. 23 yaşındaki Sinan Koca´nın biri 10 günlük üç çocuğu vardı. 29 yaşındaki ağabeyi Cevat Koca´nın bir, 29 yaşındaki Bahri Bilgin´in yedi, 27 yaşındaki Ömer Bayraktar´ın dört ve Salih Ulu´nun bir çocuğu.
Beş arkadaş kiradan kurtulmak ve Görele´deki ailelerini yanlarına getirmek için birer gecekondu yapmaya karar vermişlerdi. Gecekondu için seçtikleri yer devrimcilerin kurtarılmış bölgesi olan 1 Mayıs Mahallesi´ydi. Ülkücü olan beş işçi, Milliyetçi İşçi Sendikaları Konfederasyonu MİSK´e üyeydi. Gecekonduları yaptılar ama başları devrimcilerle belaya girdi. Bir gün kahveye çağrıldılar. Sonradan bunun TİKKO´nun Halk Mahkemesi olduğunu öğrendiler. Suçlu bulundular. İnfazlarına karar verildi. Elleri arkadan bağlanıp, İçerenköy yakınlarındaki taşocağına götürüldüler...
Katliamı yapan beş TİKKO militanı, 1991 yılında çıkarılan ve Anayasa Mahkemesi´nin eşitliğe aykırı bularak genişlettiği şartlı salıverilme yasasından faydalanarak 13 yıl sonra tahliye oldu.
25 haziran 1980 günü MHP Gaziosmanpaşa İlçe Başkanı emekli binbaşı Ali Rıza Öztürk´ün kapısını kiralık evlerini gezmek isteyen biri kadın dört kişi çaldı. Öztürk´ün eşi Fahriye Öztürk, kiralık evi gezdirip, konuşmak ve yemek ikram etmek üzere dört kişiyi evine çağırdı. Yemekler yendi. Bu sırada çevreyi kuşatan kiracı rolündeki dört militan silahlarını çıkardı ve ateş açmaya başladı. Kurşunlarla Ali Rıza Altınok, eşi Fahriye Altınok´la birlikte 16 yaşındaki kızları Nilgün Altınok da can verdi.
Evin duvarına Faşist yuvalarını dağıttık yazan Marksist Leninist Silahlı Propaganda Birliği üyesi dört kişi kaçtı. İkisi kardeş olan katillerden kadın olanı 1981 yılında bir çatışmada yaralı olarak yakalandı. Kardeşi yargısız infaz olduğu için uzun süre kamuoyunda tartışılan çatışmada öldürüldü. MLSPB´li kadın militan 10 yıl sonra 1991 yılındaki şartlı tahliye yasasından faydalanarak serbest kaldı. Şiir kitabı yazdı, şiirlerinden şarkılar yapıldı. Ödüller aldı.
1979 yılının 18 Eylül´ünü 19 Eylül´e bağlayan gecesi Adana Yapı Meslek Lisesi´nde görevli yedi öğretmen ve bir müstahdem kaldıkları bekarlar lojmanında televizyonda Oyun Bitti filmini izlemeye hazırlanıyorlardı. O sırada içeriye yüzü maskeli ellerine uzun namlulu silahlar olan iki kişi girdi. Yere yatın diye bağırdı ve taramaya başladı. Ahmet Güleç, Davut Korkmaz, Müslüm Teke, Yılmaz Kızılay, Mustafa Karaca ve Özcan Doruk adlı altı genç öğretmen kurşunlarla hayatını kaybetti. Aynı anda yakınlardaki beş bankaya da saldıran militanlar bir de bombalı pankart asmışlardı: Akıtılan kanlar yerde kalmayacak. Korkmayın, artık biz varız. THKP-C.
Altı ülkücü öğretmeni öldüren Devrimci-Yol üyesi dört kişi 12 Eylül´den sonra yakalanıp, askerî mahkemede yargılandı. Delil yetersizliğinden bu katliam için ceza almadılar. Ama diğer cinayet eylemlerinden ikisi müebbet ceza aldı. Biri hapishaneden kaçtı, bunun kitabını yazdı. Diğer zanlı da 1991´deki afla serbest kaldı. Köşe yazarlığı yapıyor.
Ve Bahçelievler Katliamı. Yedi TİP´li genç hunharca katledildi. Zanlılardan bir kısmı yıllarca adaletten kaçırıldı, devlet tarafından korundu. Olay sonrası yakalanan Ünal Osmanağaoğlu 14 yıl, Bünyamin Adanalı 21 yıl, Muhsin Kehya 24 yıl hapis yattıktan sonra yargı paketine eklenen bir maddeden yararlanarak tahliye edildi.
1991´deki aftan onların neden yararlanamadığını ve neden şimdi tahliye edildiklerini dün Taha Akyol köşesinde hukuki olarak net biçimde izah etti:
1991 yılında Özal´ın çıkardığı 3713 Sayılı Kanun´la, bütün idam (müebbet hapis) cezaları, on yıl hapis yatmış olmaya indirildi, on yıl yatan solcu eylemciler tahliye edildi. Söz konusu ülkücülerin cezası ise 7 defa müebbetten 10x7=70 yıla inmişti! Üçüncü Yargı Paketi, bu suçlar için de içtima, yani bir tane sonuç cezanın esas alınması hükmü getirdi... Bu bir kayırma değil, ceza hukukunda sağ-sol ayırımın kaldırılmasıdır.
Bir iç savaştan çıktı Türkiye. Hâlâ bu iç savaşın harareti sürdüğü için ne soğukkanlı bir tarihi yazılabildi ne de benim katilin senin katilinden çıkıp adaletli değerlendirmeler yapılabiliyor.
1991 yılında devrimci katiller özgürlük sesleriyle tahliye edilmişti. Onların öldürdüğü ülkücülerin ailelerinin sesini kimse duymadı. 21 yıl sonra katiller arası eşitsizlik giderildi ve ülkücü katiller de tahliye edildi.
Katiller arası bile olsa eşitliği savunmak adaletin gereğidir. Buna mecbur kalmak ise bizim trajedimiz... ( Yıldıray Oğur / Taraf)
(16 Temmuz 2012), son güncel.: (17 Temmuz 2012)
HABERLE İLGİLİ ŞİKAYET, DÜZELTME GİBİ TALEPLERİNİZİ İLETMEK İÇİN TIKLAYIN
HABERLE BAĞLANTILI OLABİLECEK LİNKLER:
Ergenekon´u sağcılara yakıştırdı
Yargı medya elele, Hizbullah üzerinden derin oyuna