Kimi tetikçiler gözaltına alınınca, önce ´Bunlar mı örgüt mensubu?´ diyerek küçümsediler. Yargı, üst düzey askerlerin kapısına dayanınca ´Bu saygın isimler mi suç işleyecek?´ dediler. Hatta daha da ileri gidip Bunlar, Öcalan´ı getiren kahramanlar ifadesiyle koruma zırhı oluşturdular. Şimdi aynı yöntemi ´basın özgürlüğü kahramanına Ergenekon gözaltısı´ diyerek uyguluyorlar. Ve asıl ilginç olanı, savcıların hakim kararıyla yaptığı operasyonların neredeyse tamamında ´cemaat´ vurgusu yaparak, Türk adalet sistemini zan altında bırakıyorlar. Deliller bir yana bırakılıyor. Doğu Perinçek´ten tutun Albay Dursun Çiçek´e; Kemal Kerinçsiz´den Çetin Doğan´a, hatta Soner Yalçın´a kadar herkes aynı vurguyla itiraz geliştiriyor.
Gözaltı için önce mahkeme sonra medya onayı
Kimi tetikçiler gözaltına alınınca, önce ´Bunlar mı örgüt mensubu?´ diyerek küçümsediler. Yargı, üst düzey askerlerin kapısına dayanınca ´Bu saygın isimler mi suç işleyecek?´ dediler. Hatta daha da ileri gidip Bunlar, Öcalan´ı getiren kahramanlar ifadesiyle koruma zırhı oluşturdular. Şimdi aynı yöntemi ´basın özgürlüğü kahramanına Ergenekon gözaltısı´ diyerek uyguluyorlar. Ve asıl ilginç olanı, savcıların hakim kararıyla yaptığı operasyonların neredeyse tamamında ´cemaat´ vurgusu yaparak, Türk adalet sistemini zan altında bırakıyorlar. Deliller bir yana bırakılıyor. Doğu Perinçek´ten tutun Albay Dursun Çiçek´e; Kemal Kerinçsiz´den Çetin Doğan´a, hatta Soner Yalçın´a kadar herkes aynı vurguyla itiraz geliştiriyor.
Ali Akkuş (Zaman):Gazetecilerin yazılarından dolayı yargılanması elbette sıkıntı verici. Önceki gün 19 muhabirimiz daha yazdıkları haber ve yorumları nedeniyle hakim karşısındaydı. Lakin şu anda gözaltına alınan gazetecilerle ilgili iddia farklı. ´Ergenekon üyeliği´ ile ´halkı kin ve düşmanlığa tahrik etme´ suçlaması çerçevesinde yürütülen bir soruşturma var ortada. Başbakan Tayyip Erdoğan´ın ifadesiyle ´bırakalım yargı kendi işini yapsın.´ Gazeteci Melih Altınok´un dediği gibi ´ileride yine pişman olmamak için biraz sükunet.´
Bu ülkede öyle zamanlar oldu ki, polis gazete binalarında karakol kurdu. Bugünlerde ´ülkede faşizm var´ diye yazanların, o gün neler yaptığını yüzlerine vurmak değil amacımız. Sadece gerçeğin bilinmesini istiyoruz. Tarih, 2002 yılının Ocak ayı. Yenişafak Gazetesi´nin etrafını saran onlarca polis binaya girmek istiyor. İddiaya göre, bir ihbar telefonu gelmiş ve kimliği belli olmayan iki kişi gazeteye girmiş. Bu kişiler, başka bir operasyondan aranıyormuş. Dönemin Organize Şube Müdürü Adil Serdar Saçan´ın talimatıyla binaya zorla giren polisler, savcılıktan izin alma gereği bile duymuyor. Gazete çalışanları yasa dışı baskına karşı çıkınca, üç saat sonra nöbetçi savcı getiriliyor ve Saçan istediği aramayı yapıyor. Bu zaman zarfında polis, gazeteye giren çıkanları tek tek kimlik kontrolünden geçiriyor. Yenişafak, o gün çok zor şartlar altında yayımlanabildi. Polis müdürü Saçan, farklı gerekçe gösterse de operasyonun asıl nedeni, gazetenin yayımladığı ´örümcek ağı´ yazı dizisiydi. Polis sorgusundan sonra adliyeye götürülen bazı isimlerin yürüyemez hale geldiklerini görmeyen kalmadı.
Gazetenin genel müdürü Mehmet Atalay, ´Burayı karakola çevirdiler.´ sözleriyle tepkisini dile getirirken, o dönemde Yenişafak´ta yazan Cengiz Çandar, gazeteci örgütlerinden tepki göstermelerini istedi. Fakat, tepkiler o kadar cılız oldu ki... Bugün, Ergenekon davasında yargılanan kimi gazeteciler, o haberi verirken, ´dinci gazete Yenişafak´ diyerek itibarsızlaştırmanın alasını yapıyorlardı. Nihayetinde onlar için, şu anda Ergenekon´dan yargılanan polis müdürü Adil Serdar Saçan iyi bir haber kaynağıydı.
Türkiye, bırakın hakim kararını, savcının bile haberinin olmadığı gazete baskınlarını gördü. Şu anda, her şey kameralar önünde. Savcılar, hakimin onayı olmadan adım bile atamıyor. İtiraz varsa, usule yönelik olsun. Yoksa yargıya kimse müdahale etmesin. ( Ali Akkuş / Zaman)
ASKERLERİN MESLEKİ DAYANIŞMASI YANLIŞ GAZETECİLERİN DOĞRU |
Yener Dönmez (Yeni Akit): Ergenekon´un medya ayağına yönelik operasyon sonrası medyadaki tepkiler ne kadar acıklı. Bir tarafta şiddetli tepki verenler, diğer tarafta ?pısırık sağcılar...? Hepsi bir ağızdan operasyona yükleniyorlar. Sağ cenahtan yaranma duygusuyla hareket edenlerin zavallı hallerine bakar mısınız? Nedim Şener demokratmış, Ahmet Şık bugüne kadar Ergenekoncularla mücadele ediyormuş vesaire... Kimisi de ?Bu operasyonun mantığını anlamadık, bu ne iş? diyor. Bir de Ergenekon´u ranta çeviren gazete var. Ergenekon haberlerini manşetlere çekmiş, sert yapmıştı. İğnenin ucu hafiften dostlarına dokunduğu gün makas değiştirdi. Taraf´ını sürmanşetten yeniden belirledi. Efendiler! Veli Küçük alınırken destek vermek kolay... Sağ cenahtaki meslektaşlarım! Veli Küçük alınırken sizin desteğinize ihtiyaç yoktu. Zaten herkes destek veriyordu. Bir destek verilecekse, şimdi! Zor günde her biriniz başkasının trenine bindiniz bakıyorum da. Söylediklerinizin Ayşenur Arslan´ın söylediklerinden hiçbir farkı yok. Bu operasyonu yürüten savcıların, polislerin bu memlekete yürekten bağlı olduğuna imanınız var mı yok mu? Mesele bu...
Darbeci, yolsuzluğa bulaşmış, karanlık işler çeviren askerleri içeri alınca üst düzey komutanların tepki göstermesi karşısında, silahlı kuvvetlerimizi ?meslek dayanışması? hatasına düşmekle suçluyordunuz. Peki şimdi sizin yaptığınız meslek dayanışması değil de nedir? Bu Ergenekon denen yapılanmanın medya ayağı yok mu? Oda TV bir istihbarat sitesi gibi çalışmıyor mu? Bu Oda TV´nin İsrail istihbaratının ürettiği psikolojik harp metinlerini çarşaf çarşaf yayınladığını ve medyadaki ulakları aracılığıyla bütün matbuata yaydığını görmüyor musunuz?Gazeteciler arasındaki bu meslek dayanışması nedir böyle? Hani yanlış yapanla yapmayanı ayırmalıydı silahlı kuvvetlerimiz?.. Medyada bu olmayacak mı? Ahmet Şık´ın Ergenekon aleyhine olduğu filan yok. Yazdığı Ergenekon kitabını alın şöyle bir bakın, Ergenekon Davası´na nasıl çaktığını göreceksiniz. Ya da yönettiği internet sitesine bakmanız bile yeter. Bu savcılar, polisler şerefsiz de Soner ve adamları mı şerefli? Hayatta duruşunu bozmayacaksın arkadaşım! Hele kartel medyasına yaranacağım diye... Çizgisini bozanın toplumda karşılığı olmaz. Tıpkı son alınan, mesleğine ?Gazeteci? diyen insanların olduğu gibi.
Ne oldu? Taksim´de, Kızılay´da yürüdüler bütün meslek örgütleri birleşip... Kaç kişiydiler?... Çoğu İşçi Partisi bayrakları taşıyan birkaç yüz kişi? Darbelere karşı 70 milyon adım yürüyüşünü hatırlayın bir. Medyada doğru dürüst haber bile olmayan o yürüyüşü. Bir avuç genç Tünel´den Taksim´e kadar yürüyecekti. Valilik de izin vermişti. Ama o bir avuç genç yürüdükçe, ?millet? katılmaya başladı. Kalabalık 10 bini aştı ve o kadar büyüdü ki, ?güvenliği sağlayamayız? diye polis Galata´da kesti kalabalığı, Taksim´e sokmadı. Milletin bakış açısı bu arkadaşım. Millet Nedim´in de, Soner´in de, onların adamlarının da peşinden adım atmaz. Kendi dar gazeteci çevrenizden başınızı kaldırın. Millete bakın. Bunların karşılığı yok. Zor zamanda pısırıkça hareket edenin de karşılığı olmaz. İyi gün dostlarına ihtiyaç yok... Kaldı ki bugün kötü bir gün bile değil... ( Yener Dönmez / Yeni Akit)
BU SEFER ABARTTILAR |
Gültekin Avcı (Bugün): Savcılık yıllarımda da hep gazeteci olmayı düşlemiştim. Özgürce yazmak, fikirlerimi pazara çıkartmak... Önemliydi benim için. Savcılık özgürce görev yapabilmenin hazzını verdi bana. Bedel ödemeyi peşinen kabul eden herkes özgürdür. Yargı için özgürlük şart olduğu gibi, basın faaliyeti için de özgürlük elzem. Basın faaliyetinin üzerinde haksız bir gölgeyi asla kabul edemeyiz. Ama adalet duygusu tüm özgürlüklerin üzerindedir. Suç içeren faaliyetler varsa, basın özgürlüğü bunları korumaz. Oda TV operasyonunda fevkalade önemli bir delil olan Ulusal Medya 2010 adlı doküman ve pek çok belge çıkmıştı. Ulusal Medya 2001 dokümanı ise Ergenekon birinci iddianamesinde ve eklerinde yer almıştı. Dokümanda; Ergenekon, Balyoz ve Poyrazköy gibi davaların sulandırılması ve kamuoyu nezdinde itibarsızlaştırılması için neler yapılması gerektiği belirtiliyor. Bir gazeteci Ergenekon soruşturmalarına, buradaki delillere karşı olduğunu, inanmadığını yazabilir. Ama bu yayıncılığı illegal bir odağın telkinleri, talimatları ve arzuları istikametinde yaparsa bu sefer illegal örgüte yardım, yataklık veya terör örgütü üyesi olma durumu gündeme gelir. Zira iş gazetecilikten çıkıp terör sahası içine girmiştir. Şu halde savcılar işin hakikatini araştırmaya mecburlar. Ben demiyorum. CMK.160 diyor.
Peki, savcı işin hakikatini nasıl araştıracak? Ayşenur Arslan´a, Derya Sazak´a, Kılıçdaroğlu´na, baro başkanlarına, gazetecilere veya bana sorarak mı? Yoksa CMK´nın maddi gerçeği ortaya çıkarmak için savcıya gösterdiği tedbir ve yolları kullanarak mı? Ayrıca CMK tedbirleri Nedim Şener, Soner Yalçın için çıkmadı ki... Yıllardır bu mevzuat rutin şekilde uygulanmaktadır. Neden o zamanlarda değil de şimdi şikâyet ediyorsunuz? Nokta dergisi postalların gölgesinde kapatılırken neredeydi o basın bülbülleri? Basın özgürlüğü üzerinden illegal örgüt soruşturmalarına saldırmak şık değil. Ergenekon gerçeğine inandığını söyleyen bir kısım gazetecilerin de bu sefer abarttılar imajı bırakması çok yaralayıcıdır. Savcı ve hâkim, siyasal iktidarın tepkisini, toplumdaki sonuçlarını düşünmediği için güven telkin eder. Savcı, gazetecilerin ne düşüneceklerini dikkate almaz. Gazeteci tavrı ve inisiyatifiyle hareket etselerdi, kuşkusuz ideolojik ve siyasal bir faaliyetle karşı karşıya kalırdık. Medyanın operasyonu, aramayı ve gözaltını anlayamaması, savcıların ve mahkemenin hata yaptığını göstermez. Basın özgürlüğü adalet duygusunun antitezi değildir. Ergenekon savcısının hatası yok. Hata Ergenekon savcısının bu kez abarttığını düşünenlerindir. Ne Genelkurmay Cumhuriyeti ne de Medya Cumhuriyeti. ( Gültekin Avcı / Bugün)
NE BİÇİM ÖRGÜTSÜN SEN? |
Ahmet Kekeç (Star): Bu ne birader? Hem ?gazeteci tutuklamalarına? karşı çıkacaksın, hem de tutuklu gazetecilerden bazılarının kurduğu internet sitesine veryansın edeceksin... Burada bir çelişki yok mu? Henüz veryansın etmedim. Birazdan edeceğim. Kaldı ki, burada bir çelişki yok. Çelişkiyi siz kafanızda arayacaksınız... Konu şu: Türkiye Gazeteciler Cemiyeti, Oda TV adlı internet sitesine ?basın özgürlüğü ödülü? vermiş... Bidon Kafa Yılmaz´ı da, ?yılın köşe yazarı? seçmiş. Biz bu Cemiyet´i, sık sık, ?Sultan Abdülhamit sansürünü kınama eylemlerinde? görüyoruz... ?Sansür?, sadece, mezkur şahsın ?devri istibdadına? özgü bir uygulamaymış gibi... Sansür uygulamalarının tillahı olan ?Takrir-i Sükûn Yasası?yla ilgili, biz bu Cemiyet´in herhangi bir itirazını hatırlamıyoruz... Gazeteler kapatılırdı, gazeteler ?kurdurulurdu?, temyizi olmayan mahkemelerde (İstiklal Mahkemeleri´nde) gazeteciler yargılanırdı, salkım salkım adam asılırdı... Ufunetli yıllardı. Biz bu Cemiyet´i şekva halinde hiç görmedik. Sıkıyönetim dönemlerinin basın yaptırımlarında da yoklardı... Darbelerde de yoklardı... Postmodern darbe sürecinde de yoklardı. Bu kadar dava, bu kadar mahkeme celbi, bu kadar ?andıç...? Hiçbir mensubun kılı kıpırdamadı... Demeç vermediler. Kınama bildirisi yayınlamadılar. Yürüyüş yapmadılar... ?Paşa emriyle? gazetecilere işten el çektirilirken, anlamsız bir suskunluğa büründüler ve sayıyla ?arazi? olmanın yolunu seçtiler.
Cemiyeti böyle de, Sendikası çok mu farklı sanki? Odası çok mu farklı? Konseyi çok mu farklı? Hakkımda açılmış 100 küsur soruşturma için, Basın Konseyi´nden eman dilemiştim... ?Biz de gazeteciyiz... Nurettin Şirin de gazeteci... Terörle Mücadele timlerinin tarassutu altında yaşayan Hasan Karakaya ve Hasan Maden de gazeteci...? demiştim. Karşılık bulamadım. Karşılık olarak, adresime, ?savunmanızı? şeklinde bir yazı gönderdiler. Hulki Cevizoğlu kendisine hakaret ettiğim vehmiyle başvuruda bulunmuş, Basın Konseyi savunmamı istiyor. Mehmet Ali Birand ve Cengiz Çandar andıçlandığında, Türkiye Gazeteciler Cemiyeti susmuştu... Mehmet Barlas, Ali Bayramoğlu, Mustafa Erdoğan, Ahmet Altan, Koray Düzgören, Ahmet Tezcan, Yağmur Atsız, Nazlı Ilıcak, Etyen Mahçupyan, Yalçın Özer susturulduğunda, yine susmuştu. Basın Konseyi de susmuştu. Pardon, susmamıştı... Bu kuruluşun ?kurucusu, yaşatıcısı ve her bir şeyi? olan Oktay Ekşi ?Alçakları tanıyalım? diye bir yazı yazmış, zaten generallerin gadrine uğramış gazetecileri ?alçak? ilan etmişti.
Türkiye Gazeteciler Cemiyeti´ne soruyorum: Basın özgürlüğü konusunda hangi katkısını saptadınız da, Oda TV´yi ödüllendiriyorsunuz? İftira atmak, kara çalmak, siyasi manipülasyon yapmak, darbeleri savunmak ne zamandan beri ?basın faaliyeti? sayılır oldu? Peki, nerdeyse her yazısında nefret suçu işleyen, ırkçılık yapan, kendisi gibi düşünmeyenleri hedef gösteren Yılmaz Özdil´in basın özgürlüğüne ne gibi bir katkısı var? Niçin sizi, ?militarizmlerin? gadrine uğramış gazetecilerin yanında göremiyoruz? Niçin aklınıza Sultan Abdülhamit´ten başka ?sansürcü? gelmiyor? Niçin darbe yandaşlarına gösterdiğiniz toleransı, bedel ödemiş demokratlardan esirgiyorsunuz? Ne biçim meslek örgütüsünüz siz! ( Ahmet Kekeç / Star)
ERGENEKON´UN MEDYA AYAĞI |
Mehmet Kamış (Zaman): Son Ergenekon operasyonunda bazı gazetecilerin hangi gerekçe ile gözaltına alındığını henüz bilmiyoruz. Muhalif yazılar yazdıkları için mi gözaltına alındılar, yoksa yasa dışı bir örgüte üyelikten ve bunun doğrultusunda faaliyette bulundukları için mi? Bunu iddianame hazırlandığında öğrenebileceğiz ancak... Bu nedenle son operasyonlarda gözaltına alınan gazeteci ve yazarlarla ilgili konuşmak için çok da acele etmemekte büyük fayda var. Ama bu vesileyle başka bir tartışma açılabilir belki. O da; bizim gazetecilerimiz ne kadar gazeteci, tartışmasıdır. Ya da bizim gazeteler ne kadar gazete, ya da basın özgürlüğü denen şey ne kadar gerçekliliği olan bir şey? Bugüne kadar medyada basının rejimi korumak gibi bir görevinin olduğu kanaati hakimdi. Böyle kutsal bir görev(!) için de yalan haber yapmakta, kampanyalara alet olmakta bir beis yoktu! Bu nedenle devletten gelene karşı konulmaz, kimin işi bitirilecekse, kimlerin hakkında bir sürek avı başlatılacaksa sorgulanmadan başlatılırdı. Devletin de medyada bir hayli yakın çalıştığı isimler de yok değildi.
Bu konuda çok fazla örneğe ihtiyaç yok aslında. Çünkü buradan örnek vermeye kalktığınızda ciltler dolusu kitap yazmak yetmez. 28 Şubat darbesini yapanların, silah yerine medyayı ele aldığını, gazete ve televizyonları birer Kaleşnikof gibi kullandıklarını söylemeye bile gerek yok. Bu darbenin aslında bir medya darbesi olduğunu herkes kabul ediyor. Darbe yapan bir medyanın çağdaş bir dünyada ne kadar yeri vardır o da uzunca bir tartışma konusu aslında. Medyanın son linç girişimi Haziran 2007 tarihinde Bağcılar Lisesi´nde olmuştu. Birbirinden farklı gruplara ait tam 9 gazete aynı gün bu saçma sapan haberi manşetine taşıdı. Bir yerden emir almış gibi ya da o ´bir yer´ dokuz gazetenin yazı işlerine gelip aynı şekilde manşet olmasını sağlamış gibiydi.
Sütte leke var falanda yok
Bugün ´sütte leke var falanda yok´ tarzı yazılar görünce, bunlar ya Türkiye´de yaşamıyor ya da bütün hepsi aynı kahvenin adamları diye düşünüyor insan... Şu yirmi beş yılda maruz kaldığımız medyatik lincin, iftiranın, haddi hesabı var mı? Yüzlerce kere yalan yazdığı ispatlanmış gazeteler ve köşe yazarları hâlâ çok itibarlı adam diye ortalıkta dolaşmıyor mu? Hâlâ kimin hanesine yazdığı, yayın yaptığı belli olmayan, PKK eylem yapmıyor diye yas tutan, bunu da köşesinde açık açık yazan devletçi(!) yazarlarımız yok mu? Ergenekon tarzı derin yapılar, kamuoyu oluşturabilmek için, yasal hükümetleri çalışmaz hale getirebilmek için tabiî ki en çok medyayı kullanıyor. Hatta medya, derin güçlerle hep doldur boşalt oynardı. Yani önce gazeteler haber yapar, birtakım merkezler de bu haberleri ihbar kabul edip derhal harekete geçerdi.
Operasyon medyayı tartışmaya açacak
Soner Yalçın´ın tutuklandığı bu operasyonların şöyle bir tarafı olacak sanıyorum; bundan sonra medyada kimin eli kimin cebinde daha çok konuşulacak. Hangi gazeteci, hangi yayın yöneticileri kimlerle iş tutuyor, hangi istihbarat servisleri hangi köşe yazarlarıyla yakın temas kuruyor, artık bunları daha çok konuşacağız. Bizim medyamız, basına karşı yapılan muamelelerde hiç de iyi imtihanlar vermedi. Hep ´kendine Müslüman´ tavrı sergiledi. Kendi yandaşı ya da yakınlarına başka, rakibi olarak gördüklerine bambaşka tavırlar takındı. Gazetecilik yaparken, yazdığı, çizdiği şeyler yüzünden bir kimsenin başına bir iş gelmesine şiddetle karşı durmak gerekir. Kime yapılırsa yapılsın... Çünkü böyle bir anlayış herkesi tehdit eder. Ancak gazetecilik dışı işler yüzünden, bir terör örgütünün üyesi olmak suçundan, insanın başına bir şey geliyorsa ona diyecek bir şeyimiz yok. Velev ki, bu kişinin mesleği gazetecilik ya da yazarlık olsun fark etmez. Çağdaş dünyada darbecilik suçtur, çete kurmak suçtur, darbe yapmak kastıyla çete içinde yer almak suçtur. ( Mehmet Kamış / Zaman)
´BİZ MAĞDUR OLDUK, SİZ DE MAĞDUR OLUN´ DEĞİL, AMA BİR GERÇEĞİN DE BİLİNMESİ GEREKİR |
Ali İhsan Karahasanoğlu (Yeni Akit): Tanıyın bu hokkabazları! Eski örnek olaylarda, sadece sessiz kalmış olsalardı, yine de böyle bir yazı kaleme almak istemezdim. Evet sadece ´sessiz kalmaları´ yeterli idi. Ama onlar sessiz bile kalamadılar. Tahrik ettiler. Kışkırttılar. Hedef gösterdiler. Gazeteci arkadaşlarının, haksız yere gözaltına alınmasını, keyfi kararlarla cezaevine girmesini, iftiraya maruz kalıp acı çekmesini istediler, bunun için yayın yaptılar.. ?Biz mağdur olduk, siz de mağdur olun? noktasında da değilim. Ama bir gerçeğin de bilinmesi gerekir. Bugün sergilenen ikiyüzlülüklerin farkına varılması gerekir.
Hatırlatalım. Yıl 1999.. Devlet gazetesi diye ünlenen Hürriyet gazetesinin yargı muhabiri Nurettin Kurt ile, derin gazetecisi Emin Çölaşan, büyük bir habere imza atıyorlar! Neymiş bu büyük haber? O tarihte cezaevinde olan, ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına mahkum bir mafya babası, bir gazeteciye iftira atıyor.. ?Şu kişiyi öldürmem için, bana para teklif etti? diyor.. Nurettin Kurt da, Emin Çölaşan da ve onların gazetesi Hürriyet´in yazı işlerinden bir kişi de, ?Ayıptır. Günahtır. Mafya babasının lafı ile, elde tek delil olmadan, somut bir delil gösterilmeden, bir gazeteci arkadaşımızı böyle hedef tahtasına koyamayız? demiyorlar.. O iftira haberleri yayınlıyorlar. Sadece Hürriyet değil. Cumhuriyet gazetesi de hakeza.. Bugünlerde demokrat kesilen Hikmet Çetinkaya, o tarihlerdeki yazısında, hiç lafı dolaştırmadan, çalıştığımız gazetenin basılmasını, yazarlarının gözaltına alınmasını istiyordu. Hayır, işlediğimiz somut bir suç falan yoktu.. Sebep, gazetede yayınlanan haberler, köşe yazıları idi. Nitekim o hedef gösterme amacına ulaşmıştı. Gazetenin merkezi 400 polisle basılmıştı. Gözaltılar olmuş, ancak bir oyuncak tabanca bile çıkmadığı, iftiraya malzeme olabilecek küçücük bir delil bile bulunamadığı için, hemen o gün serbest bırakılmıştık. Ancak, devlet gazetesinin operasyonu, kısmen amacına ulaşmıştı.. Hedef gösterdikleri gazeteci, gözaltına alınmıştı. Sadece gözaltına alınma değil. Bir hafta da nezarette kalmıştı. Kim o gazeteci? Hasan Karakaya abimiz. Sadece Karakaya da değil..Mafya babası iftira atarken, senaryosu biraz süslü olsun diye, ?Soyadını hatırlayamıyorum, Hasan diye birisi? dedi diye, gazete yayın kurulu üyesi Hasan Maden de gözaltına alınmıştı. Şaklabanlığa bakın. Bir mafya babası, ?Hasan diye birisi, adam öldürmem için bana para teklif etti? diyor.. Hürriyet gazetesi de, bu iftirayı aynen basıyor. Ertesi günü de, dönemin kudretli savcısı Nuh Mete Yüksel, ?Gazetede kaç tane Hasan varsa, hepsini getirin? diye talimat yazıyor!
Huuuu! Duydunuz mu beyler?.. Ergenekon gözaltılarını sulandırmak için, pireyi deve yapan bugünün hokkabazları.. Bu anlattığım olay, yüz yıl önce değil.. Sadece 11 yıl önce, bu ülkede yaşandı.. Sizin tahriklerinizle.. Sizin iftiraya aracılık etmeniz ile.. ?Bizim soyadımız ne Çölaşan, ne de Çetinkaya? diyenler çıkabilir.. Onlara soralım, peki onlar bu yazıları yazarken, sizin hiç vicdanınız sızlamadı mı? Bugün, Nedim Şener´e vicdanınızın sızladığı gibi! Niye o yazılar yayınlandığı zaman, Hürriyet gazetesinde çalışmaya devam ettiniz? Gazetenize tepki vermediniz. Cumhuriyet gazetesinde çalışmaya devam ettiniz. O tahrik dolu yazıya tepki göstermediniz? Niye? Bırakın tepki göstermeyi, o Çölaşan´ları, onun gazetesi Hürriyet´i.. Çetinkaya´ları, onun gazetesi Cumhuriyet´i.. O yıldan sonra, defalarca ?gazetecilik başarısı? adı altında, ödüllere layık buldular! Değil mi, utanmaz hokkabazlar.. 11 yıl önce, hayatını gazeteciliğe adamış Hasan Karakaya´yı hedef gösterirken, ?adalet, hukuk, vicdan? hatırınıza niye gelmiyordu?.. ?Oh olsun, bugün de bizim aklımıza böyle kavramlar gelmiyor? demiyorum. Ama, ikiyüzlülüğünüzü de, unutanlar için, hatırlatmak istiyorum. Eminim ki, yarın bunların ellerine küçücük bir fırsat geçse, yine aynı tezgahı kurarlar... Bir Nuh Mete bulsalar, yine aynı gözaltıları başlatırlar.. Bugün bizim gösterdiğimiz tarafsızlığı sergilemek bir yana, yayınları ile gözaltıları tahrik eder, alkışlarlar.. Tanıyın bu ikiyüzlüleri ey halkım.. Tanıyın bu hokkabazları! ( Ali İhsan Karahasanoğlu / Yeni Akit)
YARGI SÜRECİNİ BEKLEMEDEN ZANLILARI SUÇSUZ İLAN ETMEK DOĞRU DEĞİL |
Ergenekon soruşturması kapsamında son yaşanan gözaltılar medyada tartışma başlattı. Medyanın bir bölümü gözaltı ve tutuklamaların ´basın özgürlüğüne darbe´ olduğunu savunuyor. Oda TV´nin gazetecilik adı altında operasyonel istihbarat çalışması yaptığını söyleyen de var, Soner Yalçın´ın gazetecilik dışında her işi yaptığını iddia eden de. İşte o görüşler:
Melih Altınok (Taraf Gazetesi): Ahmet Şık gibi gazetecilik serüveni boyunca demokrasiden yana durmuş bir ismin evinin aranması gibi prosedürler üzerinden tüm sanıklar için masumiyet karineleri çıkartılmaya çalışılıyor. İlerde yine pişman olmamak için biraz sükûnet. Zira iddianamenin aleyhine bir delil ortaya çıkmış değil.
Mehmet Metiner (Star Gazetesi): Bir insan sadece gazeteci diye dokunulmazlık zırhına büründürülemez. Ben de yargılanıyorum. Hukukun gerektirdiği süreçlerden geçiyoruz. Bu gazetecilerimiz diğerlerinden çok daha mı değerlidir?
Nagehan Alçı (Akşam Gazetesi): Oda TV çevresi ve Soner Yalçın, Deniz Baykal´a şantaj yapmış. ´Varan 2´ diye bir kasete dokümana ulaşıp şantaj aracı olarak kullanılıyor. Ben bunu birinci elden sağlam bir istihbarattan aldım.
Nuri Elibol (Türkiye Gazetesi): Dünyanın hiçbir yerinde, hiçbir meslek grubunun suç işleme özgürlüğü yoktur. Gazetecilik kisvesi altında basın özgürlüğünü istismar edip Bekaa Vadisi´nde terörist başına akıl hocalığı yapmayacaksın.
Nazlı Ilıcak (Sabah Gazetesi): Bunu siyasi iktidarın yaptırmadığını biliyorum ama bu operasyon benim kafamda kuşkular yarattı. Bunu kim ne için yapıyorsa, hizmet ettiği fikre hizmet etmemiştir. Çok yanlış bir operasyon ve Türkiye´nin imajını da bozan bir operasyon gerçekleşmiştir.
Ahmet Taşgetiren (Bugün Gazetesi): Darbe ortamları için öncelikle bir kamuoyu oluşturulması gerekir, sonra da darbelerin yaptıklarının meşrulaştırılması. Bunda da medya başrolü oynar. Medya kimi zaman kullanılır, kimi zaman bizzat darbe sürecinin içine katılır.
Sedat Ergin (Hüriyet Gazetesi): Meslektaşlarıma yöneltilen suçlamaları anlamakta da ciddi güçlük çekiyorum. Ergenekon çerçevesinde gerçekleştirilen operasyonun Batı dünyasında Türkiye´de basın özgürlüğü hakkında zaten yerleşmiş olan soru işaretlerini, tereddütleri iyice pekiştireceğini düşünüyorum.
Güneri Civaoğlu (Milliyet Gazetesi): Türkiye´nin son yıllarda en fazla ´basın özgürlüğü ödülü´ almış bir gazetecisinin ´darbeci bir örgütün mensubu olduğu´ iddiasıyla evinin basılacağını, gözaltına alınacağını hiç sanmıyordum.
Derya Sazak (Milliyet Gazetesi): Elindeki bilgi ve belgeyi her gün gazetesinde haber yapan, kitap yazan, televizyonlarda görüşlerini açıkça ifade eden bir gazetecinin gizlisi-saklısı olur mu? Ben Nedim´in gazeteciliğin sınırlarını aşan bir eylem içinde olacağına ihtimal vermiyorum.
Mehmet Y. Yılmaz (Hürriyet): Ergenekon soruşturması bahanesiyle gazetecilerin evlerinin aranıp, gözaltına alınmaları doğrudan doğruya basın özgürlüğüne yönelik bir saldırıdır. ( Zaman)
Mehmet Baransu (Taraf): Yargı aşamasında olan Odatv.com olayındaki kişiler halkı kin ve nefret duygusuna yönlendirdikleri iddiasıyla gözaltına alındılar. İddianameler ortaya çıktığında bu insanların neyle suçlandığı öğrenilebilinecek.
(05 Mart 2011, 12:09)
HABERLE İLGİLİ ŞİKAYET, DÜZELTME GİBİ TALEPLERİNİZİ İLETMEK İÇİN TIKLAYIN
HABERLE BAĞLANTILI OLABİLECEK LİNKLER:
Flaş!!! Odatv´ye 2. baskın
ODATV İLE İLGİLİ MANŞETLERİMİZ
Ergenekon davasını engelleme girişimleri
Kontrgerilla Medyası
Virüs adı: Oda.. Hedefi: Ergenekon´u bozmak
Ergenekon medyası ´karanlık oda´da yapılandırıldı
Sabah Akşam ´Karanlık Oda´yı aydınlattı
Flaş!!! Odatv´ye baskın