Haberal´ın açtığı tazminat davaları sürüyor. Ergenekon Davası´nın tutuklu sanığı Mehmet Haberal´ın ´tahliye etmedikleri gerekçesiyle´ tazminat davası açtığı İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi hakimleri davanın yetkisiz mahkemede açıldığını belirterek reddedilmesini istedi.
Haberal´ın dava açtığı iki hakim ´Şemdinli kararını´ hatırlattı
Haberal´ın açtığı tazminat davaları sürüyor. Ergenekon Davası´nın tutuklu sanığı Mehmet Haberal´ın ´tahliye etmedikleri gerekçesiyle´ tazminat davası açtığı İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi hakimleri davanın yetkisiz mahkemede açıldığını belirterek reddedilmesini istedi.
Ergenekon´ davasına bakan İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi üye hakimleri Sedat Sami Haşıloğlu ve Hasan Hüseyin Özese, davanın tutuklu sanığı Prof. Dr. Mehmet Haberal´in aleyhlerine tazminat davası açtığı Yargıtay 4. Hukuk Dairesine itiraz dilekçesi verdi. Dilekçede, davanın görevsizlik kararı verilerek Ankara Ağır Ceza Mahkemesine gönderilmesine veya reddine karar verilmesini talep edildi. İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi üye hakimleri Haşıloğlu ve Özese´nin avukatı Sadrettin Haşıloğlu tarafından Yargıtay 4. Hukuk Dairesi Başkanlığına gönderilmek üzere İstanbul Nöbetçi Asliye Hukuk Mahkemesine sunulan 12 sayfalık dilekçede, hakimlere karşı açılan manevi tazminat davasının ağır şartlara bağlandığı ve bu hususun Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun bir ilamında açıklandığı hatırlatıldı. Dilekçede, bu tür davalarda, Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu´nun (HUMK) ve Ceza Muhakemeleri Kanunu´nun (CMK) hükümlerinin bir arada değerlendirilerek karar verilmesi gerektiği ifade edildi. HUMK´un 573. maddesinde hakim hakkında açılacak olan tazminat davasıyla ilgili genel hükümlerin mevcut olduğu belirtilen dilekçede, dava dilekçesindeki davacı tarafından derlenen kararların incelenmesi durumunda, bu kararların bizzat hakimin sorumluluğunu gerektirmeyen olaylara ilişkin olduğunun görüleceği ve bir hakimin, tutuklama ya da tutukluluk halinin devamına ilişkin kararına karşı, HUMK´un 573, 574, 575 ve 576 ile CMK´nın 141, 142, 143 ve 144. maddelerinin birlikte değerlendirilmesi gerektiği dile getirildi.
Dava Maliye hazinesine açılmalı
Dilekçede, davanın, tutuklamaya ilişkin kesinleşen kararın, ilgili kişiye tebliğden itibaren 3 ay içinde, devlet (Maliye Hazinesi) aleyhine, davacının oturduğu yerdeki Ağır Ceza Mahkemesine açılması gerektiği belirtilerek, dolayısıyla, davanın, yetkisiz ve görevsiz bir mahkemeye açıldığının ortada olduğu, davanın hem husumet hem de görev ve yetkisizlik yönünden reddedilmesi gerektiği aktarıldı. Davacı taraf avukatının oluşturmaya çalıştığı husumetin, subjektif ve tek yönlü bir husumet olduğunun altı çizilen dilekçede, HUMK´un 573. maddesine göre, görevi nedeniyle tazminat davası açılabilmesi için hakimin, kasıtlı, düşmanlık saikiyle, açıklanmayacak şekilde, adalet ve açık bir kanun hükmüne aykırı olarak bir hüküm veya karar vermiş olması gibi hususların bir arada bulunması gerektiği dile getirildi.
Şemdinli örneği
Dilekçede, Yargıtay 4. Hukuk Dairesinin, ´Şemdinli davası´ olarak bilinen davaya bakan hakimler hakkında, HUMK´un 573. maddesine göre açılan davada verdiği kararda, ´dava açılabilmesi için hakimin verdiği kararın kanuna ve adalete aykırı olması gerekir´ ifadesini kullandığı ve iddialara yeterli delil bulunamadığını belirttiği hatırlatılarak, çok isabetli saptamalarda bulunulduğu ifade edildi. Davacı tarafın avukatınca, öne sürülen iddiaların bir hakim için kabul edilemez ve şiddetle reddedilmesi gereken iddialar olduğu vurgulanan dilekçede, ´Kararlarıyla, yaşantısıyla, terfileriyle ve sair özellikleriyle rüşdün ispat etmiş hiçbir hakim, davacı tarafın iddiası kapsamında hareket etmez, edemez´ sözleri kullanıldı.
Oy birliğiyle alınan kararlara vurgu
Dilekçede, şu ifadelere yer verildi: ´Gerek merhum Bülent Ecevit ile ilgili, gerekse sanık Mehmet Haberal´in sağlık durumuyla ilgili ara kararlar, oy birliğiyle alınmıştır. Mahkeme Başkanı´nın tahliye dışındaki hususlarda muhalefet şerhi yoktur. Bu durum, yargılamanın doğal işleyişinin sonucudur. Bilindiği üzere, ceza yargılaması, resen araştırma ilkesinin işletilmesiyle madde, gerçeğe ulaşma amacını güder. Bu anlamda yargılama yetkisinin kullanılması, hakimin yetki ve tasarrufu kapsamındadır. Bağımsızlık ve tarafsızlığın da bir gereğidir. Manevi tazminata hükmedilebilmesi için en önemli şartlardan biri, davalıların özel husumet kastıyla hareket ettiğinin ispatlanmasıdır. Dava dilekçesindeki husumet iddiaları bir an için kabul edildiğinde, davacı tarafça açılan aynı konularda tazminat davalarında aleyhine karar çıkan 9 ayrı hakimin ve davalı hakimlerin davacıya ortak husumet beslediklerini kabul etmek gerekir ki bu konuda 11 ayrı ve bağımsız hakimin müşterek husumet saikiyle hareket ettikleri iddiası, ne hukukun genel ilkeleriyle ne objektif hukuk kurallarıyla ve ne de hayatın olağan akışıyla bağdaşır. Birbirinden bağımsız 11 hakimin aynı kararı vermesi hususu bile husumet kastıyla değil, hukukun objektif kurallarına göre hareket edildiğinin çok açık ve tek başına bir delilidir.´
Ölçülü durum
Dilekçede, davacıya, yargılandığı ceza davasında terör örgütü yöneticiliği suçunun yüklendiği, işin önemi, verilmesi istenen cezayla tutuklama durumunun ölçülü olduğu ve CMK´nın 250. maddesiyle yetkili ağır ceza mahkemelerinde aynı suçlardan yargılanan sanıkların tamamına yakınının davalarının tutuklu olarak sürdürüldüğünün bir gerçek olduğu belirtilerek, davacı tarafın delil olarak gösterdiği mahkeme başkanı Köksal Şengün´ün ´tahliye´ yönündeki görüşünde, delillerin değişme ihtimalinden bahsederken bu delillerin nasıl, ne şekilde ve neden değişeceğinden bahsetmediği aktarıldı.
Çelişen sağlık raporları
Sanık Mehmet Haberal ile ilgili dosya içerisinde yargılama süresi boyunca bir çok adli rapor tanzim edildiği ve bu raporların bir kısmının halen yatmakta olduğu sağlık kurumu tarafından, bir kısmının da Adli Tıp Kurumu tarafından düzenlendiği hatırlatılan dilekçede, ´Sanığın halen yatmakta olduğu sağlık kurumunun birbiriyle çelişen raporları yanında, Adli Tıp Kurumunun, sanığın tutukluluğunu, gerekli önemler alınarak cezaevinde geçirmesinde bir sakınca olmadığına dair raporu da mevcuttur. Tüm bu hususlar bir arada değerlendirildiğinde, İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından, nihai sağlık durumuyla ilgili rapor tanzimi için sanığın Adli Tıp Kurumuna sevkine karar verilmiş, ancak sanık müdafileri bu karara itiraz etmiş, halen yatmakta olduğu kurum yetkilileri de bu sevkin sakıncalı olacağını belirtmişlerdir´ ifadeleri kullanıldı.
Sanığın dosyaya konulmayan raporu
Dilekçede, İstanbul Üniversitesi Kardiyoloji Enstitüsü´nde başkan yardımcısı olarak görev yapan Kardiyoloji Ana Bilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Zerrin Yiğit başkanlığından oluşan 5 kişilik doktorlar heyetinin, 16 Ekimde hazırladığı raporda, Haberal´ın durumunun değerlendirildiği ve raporda ´tıbbi tedavisine ayakta tedavi edilerek 1 ay sonra kontrole gelmek üzere taburcu edilmesi karar verilmiştir´ denilerek sanığın sağlık durumuyla ilgili saptamada bulunulduğu belirtildi. Ayrıca, bu raporun mahkeme ve Adli Tıp Kurumuna daha önce gönderilen raporlar arasına konulmadığının mahkemenin İstanbul Üniversitesi Rektörlüğüyle yaptığı yazışma sonucu anlaşıldığı da dile getirildi.
Yaşanacak kaos
Yargıtay 4. Hukuk Dairesinin, 1. sınıfa ayrılmış hakimler hakkında açılan birçok davada yetkili ve görevli olduğu aktarılan dilekçede, tutuklamaya ilişkin hakimler hakkında açılan tazminat davalarına, Yargıtay 4. Hukuk Dairesinin ilk derece mahkemesi sıfatıyla bakamayacağı yönündeki yasal ve hukuki gerekçenin göz ardı edilmesi ve hakimler hakkında açılan bu tür davaların reddolunmaması halinde, cezaevlerinde tutuklu bulunan yüzbinlerce tutuklunun açacağı davalar karşısında bir kaosun yaşanacağı ve bu dairenin asli görevi yerine getirmeyeceği gibi, açılan bu davaları da yürütmesinin hayatın olağan akışına uygun olmayacağının açık olduğu savunuldu. Dilekçede, ´Hakimler hakkında verilen tazminat cezalarının kesinleşmesi durumunda, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine gidilerek, tazminat talebinde bulunulabileceği, verilmesi muhtemel tazminatlar yönünden ise Maliye Hazinesinin sorumlulara rücu edebileceği göz ardı edilmemelidir´ ifadesi kullanıldı. Bir hakim hakkında görevi ihmal ettiği veya kötüye kullandığına dair kesinleşmiş bir mahkeme hükmü bulunmadan verilecek tazminat kararının, hakimlik teminatı ile bağdaşmayacağı belirtilen dilekçede, toplu mahkemelerde kararların oy birliğiyle alınması gibi oy çokluğuyla da alınabileceği, daha önce davacı Haberal tarafından aynı konuyla ilgili açılan davalarda hakimler aleyhine verilen tazminat davalarının da oy çokluğuyla verildiği ve bunun hukuk zenginliği olduğu ifade edildi. Dilekçede, ´Dairenizin her türlü şüpheden uzak, hukukiliği tartışılmaz bir karar vermesi, öncelikle halen yargılanması devam etmekte olan ve davacının sanığı olduğu, İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesinin, 2009/191 esas sayılı dosyasının kesinleşmesini beklemesine bağlıdır. Bu dosyayla ilgili ceza yargılamasının gerektirdiği tüm yargısal denetimlerin tamamlanması beklenilmeli ve buna göre bir karar verilmelidir´ denildi. ( AA)
(13 Kasım 2010, 15:03)
HABERLE İLGİLİ ŞİKAYET, DÜZELTME GİBİ TALEPLERİNİZİ İLETMEK İÇİN TIKLAYIN
HABERLE BAĞLANTILI OLABİLECEK LİNKLER:
Böyle olur yükseklerin alçak hukuku: Skandala yargıtay onayı
Ergenekon hakim ve savcılarının Yargıtay tazminatlarıyla yıldırılma çabası
Mehmet Haberal ve onun yargı ile sağlıkta kollanması manşetlerimiz
Yargıda kontrgerilla örgütlenmesi
Ergenekon davasını engelleme girişimleri