Anayasa Mahkemesi hakkında, ´Anayasa paketindeki bazı maddeleri esasa girerek iptal ederse bu yok hükmünde olacaktır, hükümet bu hukuksuz kararı kaale almadan referanduma sunmalıdır. Hükümetin bu yöndeki adımı hukuki olarak herhangi bir sorun teşkil etmeyecektir´ şeklinde şok bir çağrı yapan Anayasa Mahkemesi raportörü Osman Can´a hukukçulardan destek geldi.
Can´a hukukçulardan destek: Anayasa Mahkemesi yok hükmünde
Anayasa Mahkemesi hakkında, ´Anayasa paketindeki bazı maddeleri esasa girerek iptal ederse bu yok hükmünde olacaktır, hükümet bu hukuksuz kararı kaale almadan referanduma sunmalıdır. Hükümetin bu yöndeki adımı hukuki olarak herhangi bir sorun teşkil etmeyecektir´ şeklinde şok bir çağrı yapan Anayasa Mahkemesi raportörü Osman Can´a hukukçulardan destek geldi.
Emekli Başsavcı Reşat Petek: Esastan inceliyorsa İsrail devletinin açık sularda yardım gemilerine müdahalesi kadar gayri meşrudur
Anayasa Mahkemesi kararları tüm yasama ve yürütme makamlarını bağlar. Ancak görev alanına girmeyen fonksiyon gaspı ile karar veriyorsa bu karar TBMM´ni bağlamaz. Türkiye´de Anayasa Mahkemesi yetkisi olmadığı bir alanda karar verebiliyor. Geçmişten günümüze örnekleri var. 1977 yılında Anayasa Mahkemesi, Anayasanın 137. maddesini Anayasa´ya aykırı bularak iptal etmiştir. Böyle bir yetkisi yok. Anayasa Mahkemesi ´ilelebet TBMM kanun yapamaz´ dese buna da mı evet denilecek? Anayasa´ya rağmen Anayasa değişikliğini esastan inceliyorsa İsrail devletinin açık sularda yardım gemilerine müdahalesi kadar gayri meşrudur. Anayasa ve kanunların yetki vermediği bir alanda bir kurum, anayasa da olmayan bir yetkiyi kullanmaya kalkıyorsa buna hukukta fonksiyon gaspı deniyor. Fonksiyon gaspı sonunda verilen kararlar da yok hükmündedir. TBMM bunları ilelebet uygulamak yerine tavır takınmalıdır. TC Anayasası´na TBMM sahip çıkmalıdır.
Avukat Kezban Hatemi: Kendini ihlal ediyor
Osman Can´ın kimlik ve kişiliğini bütün Türkiye biliyor. Son yıllarda yetişmiş demokratik tavrını koyan sayılı hukukçulardan. Dediklerine aynen katılıyorum. Et kokarsa tuzlamak lazım tuz kokarsa ne yapacağız? Türkiye 12 Eylül askeri anayasası ile yönetiliyor. Bence Anayasa baştan sona yenilenmelidir. Ama kiminle konsensüs yapacaksınız? ?Derin devlet?le mi konsensüs yapacağız? Biz zaten derin devletten kurtulmak için çaba harcıyoruz. Anayasa içindeki madde çok açık ve net, Anayasa Mahkemesi ancak şekli yönünden bakabilir. Anayasa Mahkemesi kendi kendini ihlal ediyor.
DGM eski Savcısı Mete Göktürk: Karar kaale alınmamalı
Anayasa Mahkemesi Anayasa´da yapılan değişikliklerin Anayasa´ya uygun olmadığını araştıramaz diye Anayasa´nın 143. maddesi var. Sadece usul değişikliği bakımından bakar. Bu bakımdan Can´ın demek istediği de hukukidir. Yetkisi olmayan bir konuda Anayasa Mahkemesi karar verirse bunu yok saymak gerekir şeklinde bir görüş bildirmiş. Nasıl Anayasa Mahkemesi bir yasayı iptal ettiğinde TBMM, Hükümet buna uymak zorunda. Peki Anayasa Mahkemesi Anayasa´yı ihlal ederse ne olacak? Bu takdirde herhalde bunu kaale almamak gerekiyor. ( Bugün)
?Hukukçu Robin Hood? gibi sahneye çıkan genç yargıç Osman Can çaresizliğimiz kırdı
Ahmet Altan (Taraf): Kendi ülkesinde esir düşmüş bir milletiz biz. Cumhuriyet, kurduğu ?düzenle? hepimizi kuşatıp bir çaresizliğin içine hapsetmiş. Ordu-yargı-medya üçgeni, bu büyük kuşatmanın ayaklarını oluşturuyor. İtiraf edeyim ki bu kuşatmayı büyük bir maharetle, hayranlık uyandıracak bir ustalıkla oluşturmuşlar. Çıplak gözle baktığınızda kolayca görmeniz mümkün değil. Yargı sistemini öyle yerleştirmişler ki özellikle incelemedikçe, bizi içine hapsettikleri ağın ilmeklerini görmüyorsunuz. Eğer Ergenekon çetesinin üstüne gidilmeseydi ve yargının bazı unsurları telaşa düşmeseydi hiçbirimiz bu ?gizli ilmekleri? keşfedemeyecektik. Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu´nun aslında ne işe yaradığını görmemiz mümkün olmayacaktı. Orduya dokunan bir savcının hayatını mahvedecek mekanizmanın, düzenin içine nasıl yerleştirildiğini göremeyecektik. Soruşturmayı engellemek için ne tür ilişkilerin, ne tür baskıların devreye sokulabildiğini asla anlayamayacaktık. Halkın talepleri doğrultusunda anayasa değişiklikleri gündeme gelmeseydi Anayasa Mahkemesi´nin, Yüksek Seçim Kurulu´nun işlevlerini ve düzeni, ?hukuka? da aldırmadan nasıl savunduklarını bilemeyecektik.
Anayasa Mahkemesi, açıkça, fütursuzca anayasayı çiğniyor
Ama şimdi biliyoruz. Türkiye´nin, devleti kutsayıp halkı küçümseyen bir düzeni değiştirmek için harekete geçmesi, o ?gizli? mekanizmanın açığa çıkmasına neden oldu. Ek yerleri gözüktü. Yıllarca, mafya cinayetlerinin izlerini silen ?temizlikçiler? gibi devletin suçlarını örtüp saklayan medyanın da çatlaması, ?suçu? haberleştiren yayın organlarının ortaya çıkması, bu büyük mekanizmanın, spot lambalarının altında kalmasını sağladı. Suç ve suçlu birdenbire sahnenin ortasında çırılçıplak kaldı. O anda da biz çaresizliğimizle yüzleştik. Ordu hukuka uymuyordu, yargı da hukuka uymuyordu. Yargının da medya gibi çatlaması, ?düzeni değil? adaleti savunan hukukçuların harekete geçmesi, ordunun suçlarını bir ölçüde de olsa yargıya taşıdı. Ama hukuku çiğneyen yargı konusunda elimiz kolumuz bağlıydı. Kendisine hukuku uygulaması için verilen yetkiyi, yargı, ?hukuku? çiğnemek için kullanıyordu. Anayasa Mahkemesi, açıkça, fütursuzca anayasayı çiğniyordu. Kurallara, kanunlara uymuyordu. Ve, bizim, yargıyı şikâyet edebileceğimiz bir merci bulunmuyordu. Sistem, bizi yargının ?zorbalığına? esir edecek biçimde kurulmuştu. Bu zorbalığı ?türban? olayında yaşadık. ?367? rezaletinde yaşadık. Anayasa Mahkemesi´nin yasalara aykırı davrandığını biliyorduk ama bu hukuksuzluğu engelleyebilecek, durdurabilecek, yargılayabilecek bir mekanizmamız yoktu.
Hukukçu Robin Hood
Son olarak, 12 Eylül rejimini önemli ölçüde değiştirecek anayasa paketi de Anayasa Mahkemesi´nin önüne geldi ve Mahkeme bu değişiklikleri anayasanın açık maddesine rağmen engelleyebileceğinin sinyallerini verdi. Anayasayı parlamento yapar, Anayasa Mahkemesi sadece bu yasanın yapılması sırasında ?şekil şartlarına? uyulup uyulmadığını denetler, değişikliğin ?özünü? denetlemesi, mahkemenin parlamentonun yerini alması anlamına gelir. Bunun için bizim anayasamız bile Anayasa Mahkemesi´nin, anayasa değişikliklerini ?esastan? incelemesini ?yasaklar.? Mahkeme, anayasal bir ?yasağa? uymadığı, anayasanın ?değişmez maddeleri? arasında bulunan ?hukuk devleti? ilkelerini çiğnediği, parlamentonun hakkını gasp ettiği zaman ne yapacağız? Bu çaresizliği, son zamanlarda bir tür ?hukukçu Robin Hood? gibi sahneye çıkan genç yargıç Osman Can kırdı ve çareyi hepimize gösterdi. Anayasa´nın değiştirilemez maddesi olan ?hukuk devleti? ilkesini, anayasayı, hukukun üstünlüğünü korumak görevi ve yetkisi parlamentoya verilmişti, Anayasa Mahkemesi yasaları çiğnediği, hukuku yok saydığı, anayasanın değiştirilemez maddelerini fiilen değiştirmeye kalktığı zaman, parlamento, hukuku korumak ve Mahkeme´nin kararını geçersiz kılmak zorundaydı. Eğer Anayasa Mahkemesi, parlamentonun anayasa değişikliklerini ?esastan? inceleyip bozarsa, parlamentonun görevi mahkemenin işlediği bu ?suçun? işlerlik kazanmasını önlemek ve Mahkeme´nin karını geçersiz saymaktı. Şimdi bir çaremiz var hukuksuz yargıya karşı. Parlamentoya görevini ve yetkisini hatırlatarak onu bu mahkemenin kararlarını yok saymaya çağırabiliriz. Bu düzendeki esaretimizin en büyük kırılma noktası da bu olacak. Parlamento ?görevini? yaparsa, hukuksuz yargı sistemini bitirip, o gizli kuşatmayı kırabileceğiz. ( Taraf)
Osman´larda çifte standart: Biri el üstünde diğerine linç
Ergun Babahan (Star): Belaltı sürmanşetinden sonra Hürriyet Osman Can´ı bu kez ana manşete taşıdı. Terfi mi desek acaba, yoksa uyarıdan anlamayan bir hukukçuya gözdağı mı? Manşetin amacı açık: İdeolojik kavgada kelle koparmaya yönelik bir haber. Hürriyet´in iddiasına göre, Anayasa Mahkemesi Osman Can´a ´Ya düzelt, ya git´ demiş. Medya piyasasında ilk haberden Enis Berberoğlu´nun bilgisi olmadığı iddiaları dolaşıyor. O haber imzasızdı. Bu haber Ankara Temsilcisi´nin imzasını taşıdığına göre, bilgisi dışında olması düşünülemez. Ama bu sorunlu bir haber. Can´a verildiği iddia edilen ültimatomun kaynağı, tüzel kişilik olarak Anayasa Mahkemesi sanki. Tek bir kaynak gösterilmemiş. Bu konu, kurulun ve başkanının doğrudan yetkisinde. Haberde, uyarı öncesi haberin doğrulatılıp doğrulatılmadığı bilgisi yok. Kurul toplanmış mı belli değil. Başkan uyarı verdiyse, adının haberde olması gerekir, koskoca başkan uyarı vermekten utanacak değil ya. Peki kim verdi bu uyarıyı belli değil. Mahkeme vermiş. Hürriyet öyle diyor. Koskoca mahkeme, raportörünü savunmasız yollar mı, bilemiyorum. Ama bu haberin bir yerle pişirilip servis edilmiş olacağını biliyorum. Muhtemelen belaltı haberiyle bu haberin kaynağı aynı. Birileri mahkemenin iptal kararına öyle bel bağlamış ki, kararın önünde engel gördükleri Osman Can´ı tasfiye çabası içindeler. Bir yandan da bu davanın raportörüne gözdağı veriliyor herhalde.
Ya eşini boşa ya git
Eşi Ergenekon davasının zanlıları arasında olan, kendisinin telefon konuşmaları gazetelere sızan Osman Paksüt´e ses eden yok. O istenilen Osman. Mahkeme ona ?ya eşini boşa, ya git? demiyor ama hukuki bir görüş bildiren Osman Can´a diyor. Neden? Çünkü askeri bürokrasi öyle istiyor. Askeri bürokrasinin istemediği Osman hakkındaki haberler asker yandaşı medya tarafından manşete çıkarılıyor. Eşinin askerlerle birlikte darbe planı yaptığı iddia edilen öteki Osman ise isteniyor, el üstünde tutuluyor. Onunla ilgili bırakın tek sütun eleştirel haber, köşe yazısı bile çıkmıyor bu yandaş kesimde. 1969´daki anayasa değişikliğinde de benzer bir olay yaşamıştık. Asker, değişiklik geçerse darbe yapacağını belirtmiş, bu değişiklikle 27 Mayıs´ın ruhunun zedelendiğini iddia eden TİP de paketi Anayasa Mahkemesi´ne götürüp iptal ettirmişti. O zaman tek sesli basın vardı, şimdi çok sesli. O zaman Meclise saygı duyan azdı, şimdi çok. Ergenekon´a karşı çıkan, yasadışı işlere bulaştığı iddia edilen hakim ve savcılara sahip çıkanların, hukuku, yasamanın üstünlüğünü, anayasanın yazılı hükmünü savunanlara küfür yağdırması tesadüf değil. Bu onlar için varlık savaşı. Kendi çocuklarının, ekollerinin Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu´ndaki egemenliğinin sona ermesi korkusu sardı onları. Ne kamu üzerinden zenginleşme kalacak, ne Türkiye´nin kaderine hakim olma iddiası. Demokratikleşme hiçbir alanda işlerine gelmiyor. Kürt meselesinde de, Alevi meselesinde de, yargının işleyişinde de. Onun için küfür ediyorlar. Dün komutanları Ahmet Kaya´yı, Hrant Dink´i, Orhan Pamuk´u hedef gösteriyordu, bugün Osman Can´ı gösteriyor. Onlar da ateş ediyor. Huylu huyundan vazgeçmez sözünün daha doğru bir kanıtı olabilir mi? ( Star)
(13 Haziran 2010, 12:17)
HABERLE İLGİLİ ŞİKAYET, DÜZELTME GİBİ TALEPLERİNİZİ İLETMEK İÇİN TIKLAYIN
HABERLE BAĞLANTILI OLABİLECEK LİNKLER:
´Anayasa Mahkemesinin vereceği hukuksuz iptal kararı yok hükmündedir´ tartışmasıyla ilgili tüm manşetlerimiz
Kontrgerilla´nın yargıdaki örgütlenmesi