OYAK Güvenlik´in, kanlı baskından bir gün önce güvenlik kameralarını bilinçli bir şekilde kararttığının ortaya çıkması, gözleri Danıştay yetkililerine çevirdi. Ancak kamuoyunu şoke eden skandal karşısında Danıştay´ın o dönemki yöneticileri ile şimdiki yetkililerinden, TÜBİTAK raporunun açıklandığı günden beri ses çıkmıyor. Saldırı günü tetikçi Alparslan Arslan´ın ´tekbir getirerek kurşun yağdırdığı´ şeklindeki iddiası diğer bir üye tarafından yalanlanan Danıştay Başkan vekili Tansel Çölaşan´ın bu korkunç yalanla ne yapmak istediği anlaşılamamıştı. Çölaşan şimdi suskun. Saldırının olduğu 17 Mayıs 2006 tarihinde Danıştay´ın başkanlık koltuğunda oturan Sumru Çörtoğlu da, ısrarlı sorular karşısında konuşmaktan kaçındı. ´Ben bu konuda bir yorum yapamam´ diyen Çörtoğlu, topu Danıştay Başkanlığı´na attı. Saldırgan Alparslan Arslan´ın baskında yaraladığı şimdiki Danıştay Başkanı Mustafa Birden de OYAK Güvenlik´in kayıtları silmesiyle ilgili soruları cevapsız bıraktı. Eylemin yapıldığı dönemde Danıştay genel sekreteri olarak görev yapan HSYK üyesi Suna Türkoğlu ise TÜBİTAK raporu sorulunca telefonu kapattı.
O gün çok konuşan hatta tekbir getirtenler(!) şimdi suskun
OYAK Güvenlik´in, kanlı baskından bir gün önce güvenlik kameralarını bilinçli bir şekilde kararttığının ortaya çıkması, gözleri Danıştay yetkililerine çevirdi. Ancak kamuoyunu şoke eden skandal karşısında Danıştay´ın o dönemki yöneticileri ile şimdiki yetkililerinden, TÜBİTAK raporunun açıklandığı günden beri ses çıkmıyor. Saldırı günü tetikçi Alparslan Arslan´ın ´tekbir getirerek kurşun yağdırdığı´ şeklindeki iddiası diğer bir üye tarafından yalanlanan Danıştay Başkan vekili Tansel Çölaşan´ın bu korkunç yalanla ne yapmak istediği anlaşılamamıştı. Çölaşan şimdi suskun. Saldırının olduğu 17 Mayıs 2006 tarihinde Danıştay´ın başkanlık koltuğunda oturan Sumru Çörtoğlu da, ısrarlı sorular karşısında konuşmaktan kaçındı. ´Ben bu konuda bir yorum yapamam´ diyen Çörtoğlu, topu Danıştay Başkanlığı´na attı. Saldırgan Alparslan Arslan´ın baskında yaraladığı şimdiki Danıştay Başkanı Mustafa Birden de OYAK Güvenlik´in kayıtları silmesiyle ilgili soruları cevapsız bıraktı. Eylemin yapıldığı dönemde Danıştay genel sekreteri olarak görev yapan HSYK üyesi Suna Türkoğlu ise TÜBİTAK raporu sorulunca telefonu kapattı.
OYAK Güvenlik´in, kanlı baskından bir gün önce güvenlik kameralarını bilinçli bir şekilde kararttığının ortaya çıkması, gözleri Danıştay yetkililerine çevirdi. Ancak kamuoyunu şoke eden skandal karşısında Danıştay´ın o dönemki yöneticileri ile şimdiki yetkililerinden, TÜBİTAK raporunun açıklandığı günden beri ses çıkmıyor. Saldırının olduğu 17 Mayıs 2006 tarihinde Danıştay´ın başkanlık koltuğunda oturan Sumru Çörtoğlu, Zaman´ın ısrarlı soruları karşısında konuşmaktan kaçındı. Ben bu konuda bir yorum yapamam. diyen Çörtoğlu, topu Danıştay Başkanlığı´na attı. Saldırgan Alparslan Arslan´ın baskında yaraladığı şimdiki Danıştay Başkanı Mustafa Birden de OYAK Güvenlik´in kayıtları silmesiyle ilgili soruları cevapsız bıraktı. TÜBİTAK´ın raporunu görmediğini belirten Birden, İncelemeden bir şey söyleyemem. demekle yetindi.
HSYK´daki Danıştaycı da suspus
Eylemin yapıldığı dönemde Danıştay genel sekreteri olarak görev yapan HSYK üyesi Suna Türkoğlu ise TÜBİTAK raporu sorulunca telefonu kapattı. Geçen yıl Ergenekon savcılarının görevden alınması için verilen korsan kararnameye verdiği destekle bilinen Türkoğlu, 2006´da Danıştay binasının güvenliği de dahil idarî işlerinden sorumluydu. Zaman´ın ulaştığı eski Danıştay Genel Sekreteri Suna Türkoğlu, TÜBİTAK´ın raporunu sormak istiyorum. sözlerine, Araba kullanıyorum şu anda. Alo alo, sesinizi alamıyorum, kapatmak zorundayım. karşılığını verdi. Ardından telefon kapandı ve Türkoğlu´na bir daha ulaşılamadı. Türkoğlu ile Zaman muhabiri arasındaki diyalog şöyle gelişti: Zaman Muhabiri: İyi günler, Suna Hanım´la mı görüşüyorum? Türkoğlu: Evet, benim. Zaman Muhabiri: Yargı muhabiriyim, TÜBİTAK´ın OYAK´la ilgili raporunu sormak istiyorum. Türkoğlu: Araba kullanıyorum şu anda. Alo alo, sesinizi alamıyorum, kapatmak zorundayım. Suna Türkoğlu, 20 Mayıs 2004 tarihinde genel sekreterlik görevine getirildi. OYAK Güvenlik´in kamera sistemi Türkoğlu döneminde Danıştay´a kuruldu. Türkoğlu, saldırıdan bir süre sonra 7 Haziran 2006 tarihinde genel sekreterlik görevini bıraktı. 7 Kasım 2008´de ise HSYK üyeliğine seçildi.
Danıştay yetkilileri bu işin neresinde?
Danıştay saldırısı sırasında güvenlik kameralarının bozuk olması kamuoyunda tartışmaya neden olurken, binanın güvenliğinden sorumlu OYAK ve Danıştay Genel Sekreterliği´nin ihmalinin olup olmadığı o dönemde araştırılmamıştı. Dönemin Danıştay Başkanı Çörtoğlu, olayın ardından Danıştay Üyesi Mustafa Yücel Özbilgin´in hayatını kaybettiği saldırının başörtüsü kararı nedeniyle yapıldığını belirtmişti. Danıştay daire başkanlarının bildirisini okuyan Çörtoğlu, saldırıdan iktidarı sorumlu tutarak, Yargısına sahip çıkmayan devlet, büyük yara almıştır. ifadesini kullanmıştı. ( Zaman)
İşte Kontrgerilla yargısı: Gerçekleri değil düş görmeyi seçenler
Dört yıl önce gerçekleşen Danıştay saldırısını anmak için düzenlenen ve bazı yüksek yargı organlarının başkanlarının da katıldığı 17 Mayıs 2009 tarihindeki törende kürsüye gelen Danıştay 5. Dairesi Başkanı Salih Er, Yargıtay´ın, Ergenekon ve Danıştay dosyalarının birleştirilmesi kararını yok saymıştı. Er, saldırının rejime yönelik olduğu görüşünde ısrar ederken, ´şeriatçı´ diye nitelendirdiği basına ve hükümete ağır ithamlarda bulunmuş, Danıştay´ın ´Cumhuriyet´in niteliklerine sahip çıktığı için hedef olarak seçildiğini´ iddia etmişti: Türkiye´de türban sorunu yokken bu konuyu kaşıya kaşıya günümüze taşıyanlar, bu saldırı karşısında bugün de düşünmelidirler.
Bu yargıç hala görevini sürdürüyor
Yargıtay 9. Ceza Dairesi, 8 sanık hakkında yerel mahkemece verilen kararı ´Ergenekon davasıyla fiili irtibat bulunduğu´ gerekçesiyle oybirliğiyle bozmuş, dava Ergenekon´la birleştirilmişti. Saldırının amacının Danıştay´ın türban kararı değil, ülkede kaos oluşturmak olduğu aktarılmıştı. Danıştay 5. Dairesi Başkanı Salih Er, Yargıtay ve iki yerel mahkemenin kararına rağmen saldırının Cumhuriyet´e yönelik gerçekleştirildiğini savunmuştu. Danıştay 2. Dairesi´nin, ´türban konusunda aldığı kararla şeriatçı basının baş hedefi durumuna geldiğini´ ileri süren Salih Er, Ergenekon ve tetikçi Alparslan Arslan arasında irtibat kurulmasından da rahatsız olmuştu: Öte yandan, katilin geçmişi, söylemleri üzerinden sonuca varmayı yeterli görenler bilgi kirliliği ve yönlendirmeler karşısında düşünce pencerelerini biraz daha aralamalıdırlar. Danıştay hakiminin, bütün bunları söyledikten sonra Başbakan´ı ´hukukun üstünlüğünü tanımaya´ çağırması da dikkat çekiciydi.
Dün bir düş gördüm, Obama´nın değil bizim düşümüz
Salih Er, Danıştay saldırısında azmettirici olmakla suçlanan Ergenekon sanıklarını ´devlete hizmet etmiş kişiler´ olarak tanımladı: Dün bir düş gördüm. Ülkemin savcıları, insan onuruna sahip çıkıyorlar, soruşturmaların gizliliği konusunda büyük duyarlılık gösteriyorlardı. Sabahın erken saatlerinde evlerinin arandığı, devlete yıllarca hizmet etmiş kişilerin gözaltına alınma sürecinde örselenmiş ruhların bırakıldığı dönemleri kınıyorlardı. Hukukun üstünlüğüne inanan bir Türkiye gördüm. Dün bir düş gördüm. Ülkemin Başbakanı Danıştay`a sahip çıkıyor, türban kararından sonra `Bunlar bu gidişle evin içine de karışacaklar`, `Efendi bu senin işin değil, Diyanet`in işi`, `Yasamada, yürütmede bazı adımları atarız ama yargıdaki adımı bizim atmamız mümkün değil. Açık konuşuyorum, Danıştay`da bir çok engelle karşı karşıyayız` diyenleri hukukun üstünlüğünü tanımaya çağırıyordu. Ülkemin Başbakanı, yargı kararlarına saygı duymayı herkesin içine sindirmesi gerektiğini söylüyor, Can Dündar`ın dediği gibi `saldırganlığa zemin hazırlamamak için Başbakan nasıl konuşmalı`nın dersini veriyordu. Ülkemin savcıları, insan onuruna sahip çıkıyorlar, soruşturmaların gizliliği konusunda büyük duyarlılık gösteriyorlardı. Sabahın erken saatlerinde evlerinin arandığı, anlatımların yandaş basına aktarıldığı, devlete yıllarca hizmet etmiş kişilerin göz altına alınma sürecinde örselenmiş ruhların bırakıldığı, ceplerinde kalbi kırık ömürler ve tansiyon hapıyla dolaşmaların yaratıldığı dönemleri kınıyorlardı. Geleceğin Türkiyesi soruşturmasının savcısı, insan onurunu güvence altına alan bütün kuralların, insan hakları kapsamında olduğunun dersini veriyordu. Namusun yalnızca kadınlarda bulunması gereken bir değer olmadığı, kadınlarımızın, genç kızlarımızın töre cinayetlerine kurban gitmediği, Güldünya`nın, Şemse`nin, nicelerinin adının soğuk mezar taşlarına yazılmadığı, pervasız esintili sabahlarda çocukların örselenmediği, ırk, renk, etnik köken, uyruk, din, cinsiyet ya da cinsel yönelim ayrımının olmadığı, etnik ve kimlik baskının yapılmadığı, yaşı bir gecede büyütülüp idam edilen gençlerin bulunmadığı, `asmayalım da besleyelim mi` diyenlerin devlet büyüğü muamelesi görmediği, borsanın, doların, silah, ilaç sanayinin emperyal güçlerin egemen olmadığı, özelleştirme adı altında rant transferlerinin yapılmadığı, Cumhuriyet`in özellikle son yıllarda elden çıkarılan kazanımlarının gerçek sahiplerine, halka döndürüldüğü, korku tünelinden özgürlüğün aydınlığa çıkan, sorunlarını demokratik parlamenter rejim içinde çözün, hukukun üstünlüğüne inanan bir Türkiye gördüm. Bu düş Obama`nın düşü değil, bizim düşümüz. Ulaşmak uzun soluklu olsa da bu düşün gerçekleşeceğine ben inanıyorum. Biliyorum ki, sizler de inanıyorsunuz. Bu inancımızı bir kez daha paylaşmak üzere Anıtkabir`e, Mustafa Kemal`e gidelim.
Provokasyonda rol alan Danıştaycılar
Danıştay daire başkanı Salih Er´in, Yargıtay´ın olayın türban işi olmayıp fiili ve hukuki irtibatlar sebebiyle Ergenekon Terör Örgütü işi olma olasılığını yüksek görüp davaların birleştirilmesini istemesini bile görmezden gelerek saldırganlara dokunmaması ve soruşturmayı yerden yere vurması şaşırtsa da aslında şaşırtmıyor. Bu konuda kafa karıştıran ilk örnek daha saldırının hemen peşinden gelmişti. Saldırıya uğrayan Danıştay heyetinde yeralan Tansel Çölaşan´ın katil Alparslan Arslan´ın saldırıyı türban için yaptığını Allah´ın askeriyim dediğini ve Allahuekber şeklinde tekbirler getirerek kurşun yağdırdığı şeklinde basına verdiği iddiasının heyette yeralan diğer Danıştay üyelerince yalanlanması Tansel Çölaşan ne yapmak istiyor? sorusunu sordurtmuştu ister istemez. Yargı camiası içinden Sabih Kanadoğlu, Emin Ağaoğlu, Özdemir Bozok, Muammer Aydın ve daha bir çok örneği verilebilecek yargı elemanlarının Ergenekon soruşturmasına iyi niyetli olmadığı kesin olan eleştirileri ile Ergenekon Terör Örgütü´nün aslında yargı camiasına örgütsel veya en azından sempatizan düzeyinde ne kadar sızmış olduğu görülebiliyor. İtalya´daki Gladio soruşturmasına giderek daha çok benzemeye başlayan Ergenekon soruşturması, en büyük direnişi tıpkı orada olduğu gibi burada da yargı camiasından görüyor.
(24 Nisan 2010, 12:20)
HABERLE İLGİLİ ŞİKAYET, DÜZELTME GİBİ TALEPLERİNİZİ İLETMEK İÇİN TIKLAYIN
HABERLE BAĞLANTILI OLABİLECEK LİNKLER:
İkinci Kubilay provokasyonuna alkış tutan kemalistler
Kontrgerilla´nın yargıdaki örgütlenmesi
Flaş!!! TÜBİTAK: Kayıtlar silinmiş, bir kısmını kurtardık
Danıştay´ın kameralarına bakan OYAK Güvenlik´le ilgili tüm manşetlerimiz
Danıştay saldırısının Ergenekon davasıyla birleştirilmesi manşetlerimiz
Danıştay soruşturması sil baştan