İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi naip hakimi tarafından, Danıştay binasına ait 16 Mayıs 2006 tarihi ve öncesine ilişkin bir kısım güvenlik kamerası görüntü kayıtlarının silinmesiyle ilgili, sorumlular hakkında suç duyurusunda bulunuldu. Yapılan bu suç duyurusu üzerine ilgili savcılığın devreye girerek sorumluları belirlemek üzere soruşturma başlatması bekleniyor. Silinen kayıtlarda Danıştay saldırısında tetikçi Alparslan Arslan´ın olay öncesinde temas ettiği kişilerin bulunduğu ileri sürülüyor. Kayıtların silindiğinin ve orjinal kayıtların kaydedildiği harddisk yerine başka harddiskin mahkemenin incelemesine teslim edildiğinin ortaya çıkması kamuoyunda şok etkisi yaptı. Bu basit bir ayrıntı olarak görülmüyor. Danıştay saldırısının gerçekleştiği gün kameraların çalışmadığının ortaya çıkması kafaları karıştırmış ve sistemi kuran OYAK Güvenlik firması hakkında çok sayıda çarpıcı iddianın gündeme gelmesine neden olmuştu. Mahkemeye ulaşan TÜBİTAK raporu, Danıştay´daki güvenlik kameralarının bozuk olmadığını ortaya koydu. OYAK Güvenlik´in daha önce mahkemeye sunduğu ´kameralar arızalı´ bilgisini yalanlayan rapora göre, bir kısım görüntüler bilinçli olarak dosya isimleri değiştirilerek silindi. Dikkat çeken bir diğer önemli ayrıntı da geri döndürülemez biçimde silinen dosyaların çoğunun 16 Mayıs 2006 günü 19.47 ile 19.50 saatleri arasındaki zaman dilimine ait olduğunun tespiti oldu. Saldırıdan önceki gün olan bu tarih ve zaman dilimi Alparslan Arslan´ın binada keşif yaptığı anı ifade ediyor.
FLAŞ!!! Danıştay saldırısında kayıtları silenlere suç duyurusu
İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi naip hakimi tarafından, Danıştay binasına ait 16 Mayıs 2006 tarihi ve öncesine ilişkin bir kısım güvenlik kamerası görüntü kayıtlarının silinmesiyle ilgili, sorumlular hakkında suç duyurusunda bulunuldu. Yapılan bu suç duyurusu üzerine ilgili savcılığın devreye girerek sorumluları belirlemek üzere soruşturma başlatması bekleniyor. Silinen kayıtlarda Danıştay saldırısında tetikçi Alparslan Arslan´ın olay öncesinde temas ettiği kişilerin bulunduğu ileri sürülüyor. Kayıtların silindiğinin ve orjinal kayıtların kaydedildiği harddisk yerine başka harddiskin mahkemenin incelemesine teslim edildiğinin ortaya çıkması kamuoyunda şok etkisi yaptı. Bu basit bir ayrıntı olarak görülmüyor. Danıştay saldırısının gerçekleştiği gün kameraların çalışmadığının ortaya çıkması kafaları karıştırmış ve sistemi kuran OYAK Güvenlik firması hakkında çok sayıda çarpıcı iddianın gündeme gelmesine neden olmuştu. Mahkemeye ulaşan TÜBİTAK raporu, Danıştay´daki güvenlik kameralarının bozuk olmadığını ortaya koydu. OYAK Güvenlik´in daha önce mahkemeye sunduğu ´kameralar arızalı´ bilgisini yalanlayan rapora göre, bir kısım görüntüler bilinçli olarak dosya isimleri değiştirilerek silindi. Dikkat çeken bir diğer önemli ayrıntı da geri döndürülemez biçimde silinen dosyaların çoğunun 16 Mayıs 2006 günü 19.47 ile 19.50 saatleri arasındaki zaman dilimine ait olduğunun tespiti oldu. Saldırıdan önceki gün olan bu tarih ve zaman dilimi Alparslan Arslan´ın binada keşif yaptığı anı ifade ediyor.
Ergenekon´la birleştirilen Danıştay davasında dün önemli bir gelişme yaşandı. Mahkemeye ulaşan TÜBİTAK raporu, Danıştay´daki güvenlik kameralarının bozuk olmadığını ortaya koydu. OYAK Güvenlik´in daha önce mahkemeye sunduğu ´kameralar arızalı´ bilgisini yalanlayan rapora göre, bir kısım görüntüler bilinçli olarak dosya isimleri değiştirilerek silindi. Bu gelişme üzerine İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi naip hakimi tarafından Beşiktaş´taki İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığına yapılan suç duyurusunda, mahkemenin ara kararı uyarınca, Danıştay binasına ait görüntülerin bulunduğu güvenlik şirketinden gelen hard diskler üzerinde naip hakim aracılığıyla tam yetki verilerek bilirkişi incelemesi yaptırılması konusunda karar verildiği belirtildi. Suç duyurusunda, bilirkişi tarafından naip hakimliğe 12 Ocak 2010 tarihinde sunulan ön raporda, Danıştay binasına ait görüntülerin bulunduğu güvenlik şirketinden gelen hard disklerin belirtilenin aksine arızalı olmadığı, 16 Mayıs 2006´da, bu tarih ve öncesine ait bir kısım kayıtların geri döndürülemez şekilde silindiğinin yer aldığı kaydedildi. Raporda, silindiği belirtilen kayıtlarla aynı isimde açılamayan dosyalar olduğunun da belirtildiği ifade edilen suç duyurusunda, tüm bunların karşısında ´kamu görevlisinin suçu bildirmemesini´ içeren TCK´nın 279. maddesindeki yasal zorunluluk gereği, ilgililer hakkında suç duyurusunda bulunulması gerektiği vurgulandı.
İkinci skandal: OYAK güvenlik orijinal harddiski vermemiş
Dün, Ergenekon´la birleştirilen Danıştay davasında dün önemli bir gelişme yaşandı ve ´bozuk olduğu açıklanan´ kameraların görüntüleri ortaya çıktı. Bugün tüm gazetelerin birinci sayfalarında bu haber var; ancak gözden kaçan bir detay, ikinci bir skandalı ortaya koyuyor. Şöyle ki: TÜBİTAK, hazırladığı raporda çok önemli bir noktaya dikkat çekiyor ve OYAK Güvenlik tarafından inceleme için gönderilen hard disk´in orijinal olmadığı ısrarla belirtiliyor. Peki bu ne anlama geliyor. Öncelikle TÜBİTAK´ın raporuna bir göz atalım: Geri döndürülebilen dosyalar arasında Danıştay´daki kamera sisteminin kurulduğu tarih olan 23 Aralık 2005 tarihinden önce kaydedilen dosyaların bulunduğu da belirtildi. Bu durumda Danıştay binasına kurulan kamera sisteminde kullanılan hard diskin daha önce başka bir yerde de kullanıldığı ya da firmadan istenen orijinal hard diskin verilmeyip, başka bir hard diske ilgili dosyaların kopyalanıp daha sonra bazı bilgilerin silinmiş olabileceği ihtimaline de dikkat çekiliyor. Bu nedenle bu hard diskin orijinal olup olmadığının net anlaşılamadığı belirtildi. Hard diskin orijinalliğini şüpheye düşüren iki önemli sebep var. Birincisi hard diskin, Danıştay güvenlik sisteminin kurulduğu 23 Aralık 2005 tarihinden daha öncesine ilişkin görüntüler içermesi. İkincisi ise harddisklerin 16 Mayıs 2006 tarihinde teknik firma tarafından Danıştay´dan alınmış olmasına rağmen, hard disk içerisinde teslim tarihinden sonraya tekabül eden 22 Mayıs 2006 ve 6 Haziran 2006 tarihlerine ait kayıtların bulunduğu görülüyor. Bu durum da orijinal hard diskin başka bir hard diske kopyalanarak kopya harddiskin orijinal diye teslim edildiği, teslim tarihinden sonrasına ilişkin kaydedilmiş dosyaların da bu kopya hard disk üzerine daha önceden kaydedilip silinmiş dosyalar olabileceği belirtiliyor. Her iki durum da dikkate alındığında hard diskin, üzerine orijinal hard disk klonlanmış farklı bir harddisk olduğu anlaşılıyor.
Kayıtlardan bir kısmı silinmiş, kalanlar başka diske aktarılarak mahkemeye gönderilmiş
Buraya kadar olan bölümde TÜBİTAK, OYAK Güvenlik´in, Danıştay´ın güvenlik kamerası görüntülerinin kaydedildiği orjinal hard disk üzerinde ´TEMİZLİK´ yaptığını, kalan dosyaları ´daha önceden de kullanılan´ bir hard diske kopyalayıp incelenmek üzere kendilerine gönderdiğini belirterek bu iddiasına kanıtlar getiriyor. Peki diskin orijinal olmaması ne anlama geliyor. Orijinal disk üzerinde incelemeler daha derinlemesine ve sağlıklı olarak yapılabiliyor. Dosyaların silinse bile izine rastlamak hatta kurtarmak mümkün. Hatta diskin üzerindeki verilerin bir kısmının ya da tamanının, 35 kez üst üste silerek asla geri döndürülemeyecek şekilde silinmesini (Gutmann yöntemi) bile raporlayabiliyor. Bu noktada sorulması gereken soru şu: Kopyalanmış ´çakma´ diskten bile özel programlarla görüntü kurtarılabildiğine göre, OYAK Güvenlik´in TÜBİTAK´a teslim etmediği orijinal Hard diskten daha kimbilir neler çıkardı? Şimdi, mahkemenin OYAK Güvenlik´ten bu diskin orijinalini talep edip etmeyeceği ve yapılan incelemelerde daha başka ´silinmiş görüntü´ kurtarılıp kurtarılamayacağı merak ediliyor. ( Zaman)
Bak şu tesadüflere: Saldırı günü orduevinin kameraları da bozuktu!
Kapıdaki x-ray cihazı bozuk. Binanın etrafını görüntüleyen kameralar arızalı. Hatta bölgeyi en yakından gören orduevinin kameraları da aynı gün görüntü vermiyor. Ve hepsi de resmî rapor olarak mahkemeye bildirilmiş. Bu kadar tesadüf olabilir mi? Bu soruya TÜBİTAK´ın raporundan sonra hiç kimse ´evet´ diyemez. Çünkü, Danıştay´ın kameraları bozuk dendiği günlerde kayıt halindeymiş. Birileri, görüntüleri izlemiş ve geri getirilemeyecek şekilde temizlemiş. Temizleme zamanı ve temizlenen kameraların pozisyonlarına bakınca ortada tam bir operasyon olduğu görülüyor. TÜBİTAK, kamera üzerinde yapılan bu operasyonu deşifre edip mahkemeye gönderiyor. Danıştay cinayetinde önemli bir gerçek, 4 yıl sonra ortaya çıktı. Burada bir hakkı teslim etmek lazım. Ergenekon soruşturmasını yürüten ve büyük baskılara maruz kalan İstanbul´daki savcıların hakkı... TÜBİTAK´ın raporu bu süreçteki soruşturmanın eseri. Hatırlanacağı üzere, Danıştay soruşturmasını silbaştan ele almışlardı o savcılar. Ankara´daki mahkeme sadece sanığın ifadesiyle yetinmiş . Dünkü rapordan sonra Başkent´teki soruşturma tartışılır hale geldi. Katilin Danıştay´a gelişini gören 4 kamera o günlerde kör oluyor. Körlüğün ´bilinçli´ olarak yapıldığı ortaya çıktı. Bunun iki sebebi olabilir: 1-Alparslan Arslan´ın yanında görülmesi istenmeyen birileri vardı. 2-Arslan´ın cinayetten sonra kaçması planlandığı için arkada kalan izlerin temizliği yapıldı. İki ihtimal de Danıştay saldırısının organize bir iş olduğu sonucuna götürüyor bizi. Alparslan Arslan cinayetten sonra kaçacağından emin olmasa üzerinde Ulusal Haber Ajansı kimliğini bulundurur muydu? Kurtulacağından o kadar emindi ki, cezaevindeyken bile ´darbe olacak, çıkacağım´ dediği gazetelere yansımıştı. Yani, Danıştay cinayeti, faili meçhul bırakma üzerine kuruluydu. O gün, katili ateş ederken gören 5 kişi vardı. Şu anda 4 kişi hayatta. Danıştay Başkanı Mustafa Birden mesela. En ağır yarayı alan o. Başörtüsü gerekçesini gösterip ortaya çıkan raporlardan sonra zihin kamerasını hâlâ kapalı mı tutacak? Danıştay bu konuda bir soruşturma yapmayacak mı? ( Ali Akkuş, Zaman)
Türkiye´nin en provokatif silahlı saldırısı: 2´nci Kubilay vakası
Türkiye´nin en provokatif silahlı saldırısı olarak tarihe geçen Danıştay cinayetine ait güvenlik kamerası kayıtlarından büyük kısmının silindiği ortaya çıktı. Ergenekon davasına bakan 13. Ağır Ceza Mahkemesi´nin talebi üzerine Danıştay binasındaki kamera kayıtlarını inceleyen TÜBİTAK´ın bilirkişi raporu Silivri´ye ulaştı. 6 sayfalık rapor, kayıt yapılan harddisklerin bir kısmının bilinçli olarak geri döndürülemez şekilde silindiğini ortaya koyuyor. Kamera görüntülerinin önemli bir bölümünün ise özel bir programla kurtarıldığı belirtiliyor. Bilirkişi incelemesinde, geri getirilen dosyalardan bazılarının isimlerinin değiştirildikten sonra silindiği bilgisi veriliyor. Raporda, katil Alparslan Arslan´ın saldırıdan bir gün önceki keşif görüntülerinin yok edildiği aktarılıyor. Harddisklerde teknik bir bozukluk bulunmadığının altı çizilen rapor, bugüne kadar bilinenin aksine saldırı sırasında kameraların bozuk olduğu bilgisini de çürüttü. Danıştay´ın güvenliğini sağlayan Oyak Savunma ve Güvenlik Şirketi, binadaki kameraların cinayetten bir gün önce bozulduğunu açıklamıştı. Gelişmeyi değerlendiren hukukçular, Oyak Güvenlik hakkında savcıların soruşturma başlatmak zorunda olduğunu vurguluyor. İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi´nce Silivri´de görülen birinci Ergenekon davasında önemli bir gelişme yaşandı. Danıştay saldırısının gerçekleştirilmesi öncesine ilişkin güvenlik kamerası kayıtlarının bilirkişi incelemesi raporları mahkemeye ulaştı. Raporda hard diskte silinmiş dosyaların tespit edildiği belirtilirken, geri döndürülemez biçimde silinen dosyaların çoğunun 16 Mayıs 2006 günü 19.47 ile 19.50 saatleri arasındaki zaman dilimine ait olduğu kaydediliyor. Sözü edilen tarih ve zaman dilimi Alparslan Arslan´ın binada keşif yaptığı anı ifade ediyor.
OYAK bu saldırının neresinde?
Raporda, geri döndürülebilen dosyalar arasında Danıştay´daki kamera sisteminin kurulduğu tarih olan 23 Aralık 2005 tarihinden önce kaydedilen dosyaların bulunduğu da belirtildi. Bu durumda Danıştay binasına kurulan kamera sisteminde kullanılan hard diskin daha önce başka bir yerde de kullanıldığı ya da firmadan istenen orijinal hard diskin verilmeyip, başka bir hard diske ilgili dosyaların kopyalanıp daha sonra bazı bilgilerin silinmiş olabileceği ihtimaline de dikkat çekiliyor. Bu nedenle bu hard diskin orijinal olup olmadığının net anlaşılamadığı belirtildi. Hard diskin orijinalliğini şüpheye düşüren iki önemli sebep var. Birincisi hard diskin, Danıştay güvenlik sisteminin kurulduğu 23 Aralık 2005 tarihinden daha öncesine ilişkin görüntüler içermesi. İkincisi ise harddisklerin 16 Mayıs 2006 tarihinde teknik firma tarafından Danıştay´dan alınmış olmasına rağmen, hard disk içerisinde teslim tarihinden sonraya tekabül eden 22 Mayıs 2006 ve 6 Haziran 2006 tarihlerine ait kayıtların bulunduğu görülüyor. Bu durum da orijinal hard diskin başka bir hard diske kopyalanarak kopya harddiskin orijinal diye teslim edildiği, teslim tarihinden sonrasına ilişkin kaydedilmiş dosyaların da bu kopya hard disk üzerine daha önceden kaydedilip silinmiş dosyalar olabileceği belirtiliyor. Her iki durum da dikkate alındığında hard diskin, üzerine orijinal hard disk klonlanmış farklı bir harddisk olduğu anlaşılıyor. Rapordan keşif günü dört stratejik konumdaki kameranın görüntülerinin silindiği anlaşılıyor. Kaydı silinen 2 numaralı kamera, yukarı katlardaki bir ara bölmeyi gösteriyor. 3 No´lu kamera ise bina arkasını ve arayolu gösteriyor. 6 No´lu kamera, servis araçlarının ve uzaktan insanların geçiş yaptığı alanı, 7 numaralı kamera ise nizamiye kapısı ile insanların hareketlerini ve park etmiş araçları görüyor.
Hakimden, sorumlular hakkında suç duyurusu
İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi naip hakimi, Danıştay binasına ait güvenlik kamerası görüntü kayıtlarının silinmesiyle ilgili, sorumlular hakkında suç duyurusunda bulundu. Beşiktaş´taki İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı´na yapılan başvuruda, ´kamu görevlisinin suçu bildirmemesini´ içeren TCK´nın 279. maddesindeki yasal zorunluluk gereği, ilgililer hakkında suç duyurusunda bulunulduğu belirtildi.
Karanlık cinayeti Silivri´deki mahkeme aydınlatıyor
İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi, Ergenekon davası ile birleştirilmesinin ardından Danıştay davası ile ilgili derinlemesine araştırmanın sonuçlarını alıyor. Savcılar ve hakimlerin talebi doğrultusunda dosya sil baştan yeniden açıldı. Bir hakimin hayatını kaybettiği saldırıyı türbana endeksleyen Ankara 11. Ağır Ceza Mahkemesi´nin yapmadığı araştırmalar Ergenekon davası kapsamında yapıldı. Son olarak mahkemeye ulaşan TÜBİTAK, raporunda OYAK´ın arızalı diye kayıt yapılmadığını açıkladığı Danıştay´ın güvenlik kameralarından 17 Mayıs 2006 tarihlerine ilişkin kayıtların silindiğini ortaya koydu. Bu yeni gelişme, Ankara 11. Ağır Ceza Mahkemesi´ndeki yargılamayı bir kez daha şaibe altında bıraktı.
Danıştay davasına bakan ve saldırıya din kaynaklı hükmü veren Ankara 11. Ağır Ceza bunları niye görmedi?
2455 sayfalık birinci Ergenekon iddianamesinde Danıştay saldırısı ve Cumhuriyet Gazetesi´ne yönelik bombalı eylemler Ergenekon örgütünün silahlı eylemleri arasında sayıldı. Ergenekon savcılarının talebi ve Yargıtay 9. Ceza Dairesi´nin kararı doğrultusunda Danıştay saldırısı Ergenekon davası ile birleştirildi. 3 Ağustos 2009´da birinci Ergenekon davası ile birleştirilerek yeniden başlayan yargılamada mahkeme heyeti eksik delilleri yeniden toplamaya başladı.
1) Mahkeme heyeti de önceki gece verdiği ara kararda söz konusu talebi kabul etti. Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı ve Ankara 11. Ağır Ceza´nın araştırması gereken, ancak üzerine gidilmeyen onlarca kritik sorunun cevabının peşine düşen mahkeme, saldırıya ilişkin dava dosyasına konulmayan delilleri tamamlamak için harekete geçti. Danıştay dosyasında yer almayan deliller için ilgili kurumlara yazı yazan mahkeme, olay günü bozuk olma sebebi hiç araştırılmayan güvenlik kameralarını OYAK´tan istedi. Alparslan Arslan´ın, saldırıdan bir gün önce keşif yaptığını gösteren 14 karanlık telefon mesajını kime gönderdiğinin tespiti için de Türkiye İletişim Başkanlığı´yla irtibata geçildi.
2) Yine eski başbakanlardan Mesut Yılmaz´a yazı yazılarak, kendisinde olduğu belirtilen Susurluk raporu iade edilmek üzere talep edildi.
3) Başbakanlık arşivlerinde bu raporun olmadığı bildirildi. Bunun üzerine Mesut Yılmaz, raporun orijinalinin kendisinde olduğunu açıkladı ve mahkemeye gönderdi.
4) 3-17 Mayıs 2006 tarihleri arasında Danıştay binasının güvenliğiyle ilgili kameraların, arızaları nedeniyle alınan cihazların arızalı olsa bile OYAK Savunma ve Güvenlik AŞ´den temin edilerek gönderilmesi talep edildi. OYAK Güvenlik, cihazları gönderdi. TÜBİTAK tarafından incelenen cihazlarda 17 Mayıs 2006 tarihinde kayıt yapıldığı ve daha sonra silindiği ortaya çıktı.
5) Danıştay binasının çevresindeki kurum ve kuruluşlardan temin edilen kamera görüntülerinin incelenmesi için mahkeme hâkimi Hüsnü Çalmuk, naip hâkim olarak tayin edildi.
6) İlgili kuvvet komutanlıklarına da müzekkere yazılarak dosya kapsamında el konulan el bombaları ve mühimmatın tesliminden itibaren, birlik ve şahıs olarak tarihlerini belirtir şekilde zimmet silsilesinin, sarf edilmişse sarf raporunun ayrıntılı olarak bildirilmesi istendi. Buna ilişkin Jandarma Genel Komutanlığı´ndan yazı geldi. Bu yazıda mühimmatların bir kısmının Güneydoğu´daki birliklere ait olduğu bildirildi.
7) Alparslan Arslan´ın Danıştay saldırısından önce kullandığı arabanın köprülerden geçiş saatleri, Arslan´ın kullandığı telefon hatlarının dökümleri, saldırıdan önce attığı garip mesajlar da araştırıldı.
8) Ankara Ulus semtinde faaliyet gösteren Selvi Otel yetkilisine müzekkere yazılarak, otelin 15, 16 ve 17 Mayıs 2006 tarihlerine ait defter ve bilgisayar kayıtları talep edildi.
9) 16 Mayıs 2006 tarihinde, Danıştay binasının önüne gelen Alparslan Arslan, kimliği bilinmeyen bir kişiye; ´Tarkan işinize yarar mı?´, ´Bekliyorum..´, ´Bir eksiğin var mı?´, ´İçeride mi dışarıda mı?´, ´Bilmiyorum yolcuyu görmeli miydim?´ şeklinde mesaj gönderdiği ortaya çıktı. Bu mesajların gönderildiği kişinin araştırılması istendi.
2. Kubilay provokasyonu: Kemalistler kemalistleri kurban etti ve yaygarayı kopardı.. Kanlı bıçak da müslümanların kapısının önüne bırakıldı..
Danıştay cinayetinden ´rejim krizi´ çıkardılar
Türkiye, 17 Mayıs 2006 gününün sabahına Danıştay´a yapılan hain saldırı ile uyandı. Avukat Alparslan Arslan, rutin toplantılarını yapan Danıştay 2. Daire üyelerine kurşun yağdırdı. Saldırıda 2. Daire Başkanı Mustafa Birden, üyeler Mustafa Yücel Özbilgin, Ayla Günenç, Ayfer Özdemir ve tetkik hâkimi Ahmet Çobanoğlu yaralandı. Özbilgin kaldırıldığı hastanede hayatını kaybetti. Canlı yayınlara art arda bağlanan konuklar, rejimin tehlikede olduğunu savunuyordu. CHP lideri Deniz Baykal, yaralıları ziyaretinde saldırıdan hükümetin sorumluluğu olduğunu ileri sürdü. Grup toplantısındaki konuşması daha netti: Siyasete kan bulaştı. Yargıtay, Danıştay, YÖK, rektörler art arda hükümeti hedef alan açıklamalar yaptı. Yargı mensupları Anıtkabir´e yürüdü. Cenaze töreni de bu çerçevede kullanıldı. Siyasiler yuhalandı, linç tehlikesiyle karşı karşıya kaldı.
Meğer saldırganlar Allah´ın değil Ergenekon´un askeriymiş!..
´Allah´ın askerleri´ lafı nereden çıktı?
Menfur saldırının hemen ardından Danıştay Başkan Vekili Tansel Çölaşan tanıkların doğrulamadığı bir iddia ortaya attı: Saldırgan, ´Allah´ın askeriyiz´ diyerek odadan içeri giriyor. Bunlar türban kararından ötürü. Bu ifadeleri tetikçi Alparslan Arslan bile doğrulamadı. Arslan, Silivri´deki savunmasında olay anını şöyle anlattı: Bahçede uzun süre oturdum. Bir ara yukarı çıktım, salon kapalıydı. Salon açık olsaydı silahı alıp gelip saldırıyı yapacaktım. Çaycı geldi, dosyam var, dedim, binadan ayrıldım. Ertesi sabah arkadaşlar otelde uyurken çıktım gittim. Silah çantamdaydı. Güvenlik noktasında öttü. Kimliğimi gösterdim. Avukat olduğum için yukarı çıkmama izin verdiler. Salona girdim. Başta Mustafa Birden olmak üzere 3-4 el ateş ettim. Bayanlar da vardı. Böyle bir şey yasak olamaz, bitsin dedim. Çapraz sorguda ise Danıştay´ın başörtüsü kararından haberinin olmadığı ortaya çıktı. Bir süre sonra bu davanın sanıklarından İsmail Sağır´ın ´fuhuş için başkasına kadın tedarik etmek´ suçundan 1 yıl 8 ay hapis cezasına mahkûm olduğu belirlendi. ´Allah´ın askeri´ sözü iki kez daha gündeme geldi. İlki olaydan 2,5 saat sonra yapılan bir telefon görüşmesiydi. Osman Yıldırım, x şahısla yaptığı görüşmede aynen şu cümleyi kuruyordu: Allah´ın askeri dayı ya Allah Allah. Diğeri de Ertuğrul Özkök´ün köşesinde yer aldı: Ama bizzat cinayeti işleyen adam ne diyor: Ben Allah´ın askeriyim, türban kararını protesto etmek için vurdum.
Dava Silivri´ye alındı; gerçekler ortaya çıktı
Başkent´te görülen Danıştay davası yoğun bir hukuk çabasının ardından Ergenekon kapsamında Silivri´ye alındı. Görüldü ki, Ankara´daki mahkeme, delilleri hiç araştırmamış, suçu tuhaf hareketlerde bulunan Alparslan Arslan´a yükleyerek dosyayı kapatmıştı. Danıştay saldırısıyla ilgili hazırlanan iddianamede eylemlerin ´türban´ ile ilgili olduğu ileri sürülüyordu. Ankara 11. Ağır Ceza Mahkemesi, 13 Şubat 2008´de Alparslan Arslan´ı iki kez müebbet hapis cezasına çarptırdı. Diğer sanıklar Osman Yıldırım, Erhan Timuroğlu ve İsmail Sağıroğlu da müebbet hapis cezası aldı. 28 Nisan´da mahkemenin gerekçeli kararı yayınlamdı. Buna göre saldırı ´türban´ sebebiyle gerçekleştirilmişti. Sanıklar türbanı kendi istedikleri şekilde yorumlamayan kişileri cezalandırmayı amaçlamıştı. Ancak Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı, (7 Ekim 2008) kararı Ergenekon´la bağ olduğu gerekçesiyle oybirliğiyle bozdu. 3 Ağustos 2009´da İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi, birinci Ergenekon davası ile Danıştay davasının birleştirilmesine karar verdi. Ardından Danıştay soruşturmasının sil baştan ele alınması hükme bağlandı. Dosyadaki eksiklikler de bu sırada gündeme geldi. Savcılar İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi´nden eksiklerin giderilmesini istedi.
Osman Yıldırım´ın itirafları görmezden gelindi
10 Kasım 2009´da Danıştay ve Cumhuriyet Gazetesi´ne yönelik saldırılara ilişkin dava ile birleştirilen birinci Ergenekon davasının tutuklu sanıklarından Osman Yıldırım, tarihî itiraflarda bulundu. Yıldırım, Cumhuriyet Gazetesi´ne yapılan eylemlerde işi veren Veli Küçük´tür, bombaları veren Muzaffer Tekin´dir. Ataşehir´deki toplantıda, Muzaffer Tekin, Hüseyin Görüm´ün yeğeni, Oktay Yıldırım, Fikri Karadağ, Orhan Kadı, Alparslan Arslan ve tanımadığım başka kişiler vardı. Toplantıda 5 dakika kaldım. Bombaları aldım, çıktım. 2 tane bomba aldım. Alparslan Arslan 1 tane aldı. Muzaffer Tekin verdi bombaları. Alparslan Arslan´ı kullananlar Veli Küçük´tür, Muzaffer Tekin´dir. Bunların üstü de Şener Eruygur, Hurşit Tolon ve Fikri Karadağ´dır.´ dedi. Ancak 10 Mayıs 2006´da Cumhuriyet´e bomba atılması ve 17 Mayıs´taki Danıştay cinayetini günlerce işleyen gazeteler bu itirafları görmezden geldi. Hürriyet ve Milliyet´te bu haber yoktu. Olayın muhatabı Cumhuriyet ise iç sayfalarında gizledi.
OYAK Güvenlik suç delilini yok etti; soruşturma açılmalı
Danıştay binasındaki kamera görüntülerinin silinmesi, hukuki sonuçlar doğuracak. Hukukçulara göre derhal OYAK Güvenlik hakkında soruşturma açılmalı. Eski Cumhuriyet Savcısı Gültekin Avcı´ya göre; TÜBİTAK´ın son verdiği bilirkişi raporu ışığında cumhuriyet savcıları OYAK yöneticileri ve yetkililerine yönelik otomatik olarak soruşturma başlatmak zorunda. Burada ayrı bir suçun söz konusu olduğunu ifade eden Avcı şunları söylüyor: TCK´nın 282. maddesine göre ´suç delillerini değiştirmek ve yok etmek´ suçu devreye giriyor. Savcılar OYAK´ın yetkililerine soruşturmayı sevk etmek zorunda. Danıştay saldırısı, delillere göre Ergenekon yapılanması çerçevesinde mütalaa ediliyor. Eski Cumhuriyet Başsavcısı Reşat Petek de TÜBİTAK´ın raporunun önemli bir maddi delil anlamına geldiğini belirtiyor. Dosyanın bütünlüğü açısından mahkemenin savcılıktan ´delillerin karartılması´ yönünde varsa suçun ortaklarını ve suça iştirak edenleri araştırmasını isteyebileceğini ifade eden Petek, Suç delillerini gizlemek, yok etmek, karartmak ayrı bir suç olduğu için bu eylemi işleyenler hakkında soruşturmanın genişletilerek tespit edilmesi halinde sanıkların davanın birlikte görülmek üzere tekrar iddianame ile mahkemeye bu şekilde tevdi edilmesini mahkeme talep edebilir. açıklamasında bulundu. TÜBİTAK´ın raporunun eylemin ferdi olmadığı, bir örgüt işi olduğu noktasında değerlendirilebileceğini belirten Petek, mahkemenin delilleri yok eden ve gizleyenlerin tespit edilip ortaya çıkarılması için yeni soruşturma açabileceğini kaydetti. Reşat Petek sözlerine şöyle devam etti: Mahkeme soruşturmanın genişletilmesini, yeni soruşturma yapılmasını ve elde edilecek delillerin mahkemeye sunulmasını isteyebilir. Bu TÜBİTAK raporu onu zorunlu kılıyor. Yeni ortaya çıkan maddi delildir. Kim yaptı, kimler yaptı savcılar kamu adına soruşturur. Danıştay saldırısındaki örgüt bağlantısını Ergenekon iddiası ile sürdürülen terör örgütü davasında hukuki fiili irtibatlı yeni bir delil elde edilmiş oluyor. Bu işin tek başına işlenmediği, tetiği çeken ile daha sonra ona yardımcı olmak, suç delillerini kaybetmek için birilerinin kayıtları sildiği, suça iştirak ettiği, yok etme suçunu işledikleri anlaşılır, bunların da soruşturma ile tespit edilip haklarında dava açılması, gerekli görülürse de dava ile birleştirilmesi gerekir.
Orduevinin kameraları için de ´arızalı´ demişlerdi
Danıştay saldırısıyla ilgili takibi yapılan önemli hususlardan biri Sıhhiye Orduevi´nin Danıştay binasını gören kameraların görüntüleri idi. Ancak bu kameraların da Danıştay binasındaki kameralar gibi bozuk olduğu ileri sürüldü. Genelkurmay Başkanlığı´ndan Aralık 2009´da İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi´ne gönderilen yazıda şöyle denildi: Sıhhiye Orduevi´nde olay tarihinde kullanılan kamera güvenlik sistemi Ağustos 2008´de değiştirildiğinden mevcut güvenlik sistemi DVR kayıt cihazları kullanılarak işletmeye alınmıştır. Olay tarihinde Danıştay binasını gören seyredilebilir görüntü Sıhhiye Orduevi Md.lüğü´nün 17 Mayıs 2006 tarihli, OREV: 0913-244-06-810 sayılı ´kamera görüntüleri´ konulu yazısıyla Ankara Emniyet Müdürlüğü´ne gönderilmiş olup, kullanılan media player değiştirildiğinden halen envanterde bulunmamaktadır.
Gazeteler saldırıyı nasıl vermişti?
HÜRRİYET: Kaşıya kaşıya, SABAH: Hedef manşetten, kurşun avukattan, MİLLİYET: Laikliğe kurşun. Zanlı 28 yaşında, dindar, ülkücü, POSTA: Türkiye´ye kurşun, TAKVİM: Laik Cumhuriyet´e savaş açtılar, VATAN: Yalnız değildi, CUMHURİYET: Bu kez de aynı el. Cumhuriyet´e saldırıdan sonra Danıştay yarına kurşun yağdı, YENİÇAĞ: Bu kimin hayaleti?, RADİKAL: Yargıya Türk-İslam sentezci saldırı, AKŞAM: Tetiği kim çektirdi?, ZAMAN: Karanlık güçler işbaşında. Danıştay´a hain saldırı, BUGÜN: Alçak saldırı, TÜRKİYE: Huzura saldırı, YENİ ŞAFAK: Alçakça. Terör, hukukun kalbini hedef aldı, STAR: Huzura kurşun, VAKİT: İğrenç saldırı. ( Zaman)
Yolları Ergenekon´da birleşti
Danıştay saldırısından sonra yapılan aramada tetikçi Alparslan Arslan´ın üzerinde Ulusal Haber basın kartı ve Vatansever Kuvvetler Güç Birliği Hareketi Derneği ibareli kartvizit ele geçirildi. Saldırıdan birkaç gün sonra emekli Yüzbaşı Muzaffer Tekin, intihar girişiminde bulundu. Alparslan Arslan´la irtibatı tespit edilen Tekin, ?azmettirici? olmakla suçlanıyordu. Gözaltında ifadesi alındıktan sonra serbest bırakılan Tekin aylar sonra bu kez Ergenekon soruşturması kapsamında tutuklandı. Alparslan Arslan´ın kullandığı cep telefonunun 2000 yılından itibaren dökümü mahkeme kararıyla istendi. Arslan´ın Muzaffer Tekin´in kullandığı 0532 291 xx xx No´lu GSM hattı ile 35 kez görüştüğü belirlendi. Danıştay saldırısından yaklaşık dokuz saat sonra Muzaffer Tekin´in cep telefonuna 64 mesaj çekildiği tespit edildi. Mesajlar Susurluk hükümlüsü İbrahim Şahin´den gelmişti. Tekin´e bu konu soruldu. Tekin, mesajda ?Yine mor dağlara bulut çöküyor, o dağlarda kalanlar bilir? şeklinde ibareler olduğunu ve hoşuna gittiği için arkadaşlarına gönderdiğini savundu. ( Taraf)
(22 Nisan 2010, 10:02)
HABERLE İLGİLİ ŞİKAYET, DÜZELTME GİBİ TALEPLERİNİZİ İLETMEK İÇİN TIKLAYIN
HABERLE BAĞLANTILI OLABİLECEK LİNKLER:
Flaş!!! TÜBİTAK: Kayıtlar silinmiş, bir kısmını kurtardık
Danıştay´ın kameralarına bakan OYAK Güvenlik´te ilginç bağlantılar
Danıştay saldırısının Ergenekon davasıyla birleştirilmesi manşetlerimiz
Danıştay soruşturması sil baştan