AK Parti hükümetini yıkmak için hazırlandığı belirtilen ´İrticayla Mücadele Eylem Planı´nın orijinal belgesiyle birlikte Ergenekon savcılarına gönderilen eklerde yer alan ´Bilgi Destek Planı´ da ortaya çıktı. Korgeneral Nusret Taşdeler´in adını taşıyan Eylül 2007 tarihli beş sayfalık belgede 22 Temmuz 2007 seçimleri sonrası Türkiye´nin durumuyla ilgili tespitler ve değerlendirmeler yer alıyor. Son sayfasında ´Genelkurmay Başkanı´nın emriyle´ ibaresi bulunan belgede, 22 Temmuz seçimlerinin ´Türkiye´nin ılımlı İslam´a dönüştürülmesi gayretleri bakımından milat olduğu´ öne sürülürken, Türk Silahlı Kuvvetleri´ne (TSK) duyulan güvenin de azaldığı vurgulanıyor. ´Bilgi Destek Planı´ baştan aşağıya askerin siyasetle uğraştığını, TSK yöneticilerinin halkından önemli oranda oy almış bir partiye, diğer bir deyişle askerin tüm tepkisine karşın ona oy vermeye devam eden halka karşı üniformasıyla siyaset yapmaya çalıştığını ispatlıyor. Kuşkusuz bu durum yeni değil. Askerin siyasetin dışında olduğu bir durum söz konusu değil zaten uzun yıllardır Türkiye´de. Ama günümüzdeki fark, bunu delillendiren inkar edilemez belgelerin, yine asker içindeki TSK´nın çirkin siyaset bezirganlığına tepki gösteren sağduyulu kişilerce dışarıya sızdırılıyor olması. Üniformasını çıkarmadan siyaset yapmaya çalışanlar, o üniformayı siyasete alet etmeye kalkışanlar 2002 sonundan beri giderek mevzi kaybediyor, deşifre oluyorlar. Görünüşe göre de bu süreç daha da hızlanarak devam edecek. Ergenekon davasıyla da ortaya çıktığı gibi Doğu Perinçek´in Komünist Maocu İşçi Partisi TSK´ya sızmak için ´Karargah Evleri´ yapılanmasına gidiyor ama bu yapılanmanın askeri savcılıkça yapılması gereken soruşturması artık inkar edilemez işaretlerle örtbas edilmeye çalışılıyor. Diğer taraftan yine Ergenekon soruşturmasıyla ortaya çıktığı gibi PKK örgütüyle TSK´daki bazı subaylar arasında ilişkiler saptanıyor, üst düzey subaylar suikastlerle öldürülüyor. Ama bunlarla mücadele etmeyen üniformalı siyasetçiler halkın seçtiği siyasi partiyle veya cemaatlerle veya TV dizileriyle nasıl mücadele edeceğini belirleyen üst düzeyde harekat planları yapmakla ciddi ciddi uğraşıyor, onları eleştirmek ise TSK düşmanlığı oluyor.
Kendi halkını düşman gören Cunta´dan bir Kontrgerilla Belgesi daha
AK Parti hükümetini yıkmak için hazırlandığı belirtilen ´İrticayla Mücadele Eylem Planı´nın orijinal belgesiyle birlikte Ergenekon savcılarına gönderilen eklerde yer alan ´Bilgi Destek Planı´ da ortaya çıktı. Korgeneral Nusret Taşdeler´in adını taşıyan Eylül 2007 tarihli beş sayfalık belgede 22 Temmuz 2007 seçimleri sonrası Türkiye´nin durumuyla ilgili tespitler ve değerlendirmeler yer alıyor. Son sayfasında ´Genelkurmay Başkanı´nın emriyle´ ibaresi bulunan belgede, 22 Temmuz seçimlerinin ´Türkiye´nin ılımlı İslam´a dönüştürülmesi gayretleri bakımından milat olduğu´ öne sürülürken, Türk Silahlı Kuvvetleri´ne (TSK) duyulan güvenin de azaldığı vurgulanıyor. ´Bilgi Destek Planı´ baştan aşağıya askerin siyasetle uğraştığını, TSK yöneticilerinin halkından önemli oranda oy almış bir partiye, diğer bir deyişle askerin tüm tepkisine karşın ona oy vermeye devam eden halka karşı üniformasıyla siyaset yapmaya çalıştığını ispatlıyor. Kuşkusuz bu durum yeni değil. Askerin siyasetin dışında olduğu bir durum söz konusu değil zaten uzun yıllardır Türkiye´de. Ama günümüzdeki fark, bunu delillendiren inkar edilemez belgelerin, yine asker içindeki TSK´nın çirkin siyaset bezirganlığına tepki gösteren sağduyulu kişilerce dışarıya sızdırılıyor olması. Üniformasını çıkarmadan siyaset yapmaya çalışanlar, o üniformayı siyasete alet etmeye kalkışanlar 2002 sonundan beri giderek mevzi kaybediyor, deşifre oluyorlar. Görünüşe göre de bu süreç daha da hızlanarak devam edecek. Ergenekon davasıyla da ortaya çıktığı gibi Doğu Perinçek´in Komünist Maocu İşçi Partisi TSK´ya sızmak için ´Karargah Evleri´ yapılanmasına gidiyor ama bu yapılanmanın askeri savcılıkça yapılması gereken soruşturması artık inkar edilemez işaretlerle örtbas edilmeye çalışılıyor. Diğer taraftan yine Ergenekon soruşturmasıyla ortaya çıktığı gibi PKK örgütüyle TSK´daki bazı subaylar arasında ilişkiler saptanıyor, üst düzey subaylar suikastlerle öldürülüyor. Ama bunlarla mücadele etmeyen üniformalı siyasetçiler halkın seçtiği siyasi partiyle veya cemaatlerle veya TV dizileriyle nasıl mücadele edeceğini belirleyen üst düzeyde harekat planları yapmakla ciddi ciddi uğraşıyor, onları eleştirmek ise TSK düşmanlığı oluyor.
Ergenekon savcılarında olan belgenin tam metni şöyle:
Genel Durum: a. İSLAMİ GELİŞMELER:
1) Seçimler sonunda milliyetçilik söylemleri ve politikalarının darbe aldığını kabul etmek gerekmektedir. Seçim sonuçları ılımlı İslam´ın bir zaferi olarak kabul görmektedir. Batının İslam karşıtlığının bu kadar yaygın olduğu bir dönemde, İslamist-İslamcı olarak niteledikleri bir hükümeti bu derece desteklemeleri özellikle dikkat çekicidir.
2) Batı tarafından radikal İslam ile mücadele vasıtası ılımlı İslam olarak seçilmiştir. Bu amaçla, özellikle ABD basın yayın organlarında Müslüman Kardeşler ve Hizbul Tahrir´in terörist olmadıkları hatta Vahabiler´in bile eskisi kadar şiddet uygulamadıkları yolunda yazılar yayımlanmakta, bu şekilde, terör örgütleri dahi ılımlı İslam saflarına çekilmeye çalışılmaktadır.
3) The Economist dergisi; yıllar boyu İslam´ı dışarıda tutan Türkiye´nin 10 yıldan fazla bir denemeden sonra, İslam´ın uysallaşmış bir şeklinin dönüşüne izin vererek, AKP gibi ılımlı bir partinin yükselmesine müsaade ettiğini ve demokrasisini güçlendirdiğini savunmakta ve İslam dünyasının bu durumdan ders çıkarmasını ve örnek almasını tavsiye etmektedir. Benzer tavsiyeler özellikle İslam dünyasındaki basın ve yayın organlarında da yer almaktadır.
4) Tepkiler, bu tavsiyenin tutulduğunu göstermektedir. Çeşitli yazar ve basın-yayın organları, AKP politikalarının İslam ile demokrasinin bir arada yaşayabileceğini gösterdiğini ileri sürerek ?Türkiye seçimlerinden çıkarılacak en önemli ders: Demokrasi, milliyetçilik, laiklik, cumhuriyetçilik, anayasalcılık, istikrar, refah ve İslam´ın, ortak bir süreç içinde birleşmesinin mümkün olmasıdır? yorumunu getirirken, HAMAS, olaya başka bir açıdan yaklaşarak, ?AKP´nin kazandığı zafer, insanların İslamı ideallere geri dönüşlerinin bir göstergisi? olduğunu ileri sürmektedir. Başka bir görüş de 22 Temmuz seçimlerinde Avrupa ile ekonomik entegrasyonunu sağlamaya çalışan Türkiye´nin siyasi ve sosyal yönden Asya´yı tercih ettiği yolundadır. Türkiye´nin üstlendiği bu ´İslami Demokrasi´ modelinin daha da yaygınlaşmasının, ülkemizin özellikle Batı ile ilişkilerinin ne şekilde etkileyeceği önem arz etmektedir.
5) Türkiye´de ılımlı İslam´ı gerçekleştirmek isteyenler amaçlarına ulaşmışlar, Türkiye, Müslüman ülkeler için ´bir model´ olarak görülmeye başlanmıştır. Bu eğilimi ve ´İslami Demokrasi´ bağlamında kazanılmış olan ivmeyi, halen gelmiş olduğu noktadan çevirmenin son derece zor olduğu açıktır.
6) 22 Temmuz seçimlerinin bu nedenle Türkiye´nin ılımlı İslam´a dönüştürülmesi gayretleri bakımından bir milat olduğu ve 22 Temmuz´da kazanılmış olan başarının verdiği cesaretle AKP´yi ve destekçilerini daha fütursuz ve cüretkar davranmaya yöneltebilecek din eksenli yeni bir dönemin ötesinde cumhuriyetin ve milletimizin temel değerlerlerinin aşındırılmasına yönelik bir süreci başlatma tehlikesini ortaya çıkardığını da söylemek mümkündür.
7) Nitekim gerek içerde ve gerekse dışarıda Türkiye´nin giderek daha fazla din kıskacına alındığına dikkat çekilerek, mevcut hükümetin bundan sonra esas olarak kendi tabanından gelecek aşırı isteklerle uğraşacağı ve asıl krizlerin AKP´nin kendi içinde kaynaklanacağı dile getirilmektedir. Seçimlerden hemen sonraki ´sivil anayasa´ ve ´Atatürkçülüğe anayasada yer olup olmadığı´ tartışmaları, yeni anayasanın türbana kilitlenmesi, Yüksek Askeri Şura (YAŞ) kararlarının yargı denetimine açılması bu sancılı dönemin ve sürecin ilk işaretlerini vermektedir.
8) 22 Temmuz seçimleri, ayrıca ılımlı İslam´ın kazançları ile bitti denilen Büyük Ortadoğu Projesi´nin tekrar canlanmasını sağlamış, Türkiye´ye biçilen ´yeni Osmanlı´ rolünün yeniden gündeme getirilmesine yol açmıştır. Ulu önder Atatürk´ün özverili, planlı ve bilinçli gayretleri sonucu cumhuriyetin kurulması ile birlikte başlayan ´Çağdaşlaşma, Aydınlanma ve Kültürel Değişim Süreci´, mevcut iktidar ve irticai kesimlerinin işbirliği sonucu, çeşitli uzman ve bilim adamları tarafından Iılımlı İslam, Yeni Osmanlıcılık ve Kültürel Geri Dönüşüm Süreci´ veya ´Karşı Devrim Süreci´ olarak ifade edilen bir hareketle durdurulmuş ve etkisiz kılınmış. Cumhuriyet´in değerleri ve kazanımları hedef alınmaya başlanmıştır.
9) Başbakan´a yapılan bütün telkinlere rağmen Abdullah Gül Cumhurbaşkanı seçilmiştir. Bu durumu parti içi dengelerin ve partinin prestijinin korunmasının bir gereği olarak görmek mümkün olsa da Gül´ün cumhurbaşkanlığının yaratacağı sıkıntıları sineye çekmeye ve göğüslemeye de hazır oldukları şeklinde anlamak gerekmektedir.
10) İç ve dış tepkiler, Gül´ün cumhurbaşkanlığının parlamenter demokrasinin normal bir uygulaması olduğu yönündedir. Kamoyu ve medya türbanı benimsemiş görülmekte. Cumhurbaşkanı, türban ve diğer hassas konularda başlangıçta dikkatli davranmış ise de yavaş yavaş türbanın davetler, karşılama, uğurlama törenleri vs. ile resmi mahaller ile günlük yaşama girmeye başladığı görülmektedir. Zaten bir müddetten beri esas kamusal alan olan TBMM´de yapılan çeşitli toplantılarda türbanlı ve hatta çarşaflı hanımlar boy göstermektedir.
b. DEMOKRATİK TÜRKİYE PARTİSİ (DTP) İLE İLGİLİ HUSUSLAR:
1) DTP´nin TBMM´ye girmesi, Türkiye demokrasisi için bir talihsizliktir. PKK´yı kardeş ve hatta ´kendileri´ ilan eden, terörist başının yaşam koşullarını TBMM´ye taşıyacaklarını açıklayan bu kişilerin; geçmişten ders almadıkları, amaçlarının kendilerinden öncekiler gibi demokratik bir platformda görüşlerini dile getirmek değil devletle kavga etmek olduğu daha ilk günden anlaşılmıştır.
2) DTP´nin kendi içinde ve DTP-İmralı-Güneydoğu-Kandil-K.Irak denkleminde, istismara müsait önemli fikir ayrılıklarından kaynaklanan çatırdamalar olduğu görülmektedir.
3) İç ve dış kamuoyunda DTP´nin meclise girmesinin ´Kürt sorununun çözülmesi´ bakımından önemli bir fırsat olduğu yolunda görüşler çoğalmaktadır. Diyarbakır Sur Belediye Başkanı´nın görevden alınmasına Avrupa Yerel ve Bölgesel Yönetimler Kongresi´nin gösterdiği tepkiden, Avrupa Birliği (AB)´nin Kürtlerin hamiliğine devam edeceği anlaşılmaktadır. Ayrıca kasım ayında yayımlanacak AB İlerleme Raporu öncesi DTP´nin taleplerini arttırarak kriz ve gerginlik yaratmaya çalışacağı ve bu süretle Türkiye üzerindeki AB baskısını artırmayı hedefleyeceği tahmin edilmektedir.
c. TÜRK SİLAHLI KUVVETLERİ (TSK)´NE DESTEK:
1) TSK´nın işbirliği yapabileceği kurum ve kuruluşlar azalmaktadır. Basın, iş dünyası, sendikalar, üniversitelerin bir kısmı, Sivil Toplum Örgütleri (STÖ), hatta kamuoyunun bir kısmı artık TSK´nın yanında değildir. Buna rağmen yeni anayasa taslağının temel felsefesine ve özellikle de laikliğin aşındırılmasına bazı STÖ´lerin gösterdikleri tepkilerden istifade ile, görüşleri TSK ile örtüşen konularda işbirliği yapayapılabilme imkanları aranmalıdır.
2) Dini ağırlıklı TV kanallarında ve yazılı basında asker, şehit ve gaziler ile programlar düzenlenmekte, şehit aileleri ve gazilere iftar yemekleri verilmekte, evlerine ramazan paketleri gönderilmektedir. Burada verilmeye çalışılan mesaj ´Peygamberler ocağı´ olan ordunun halkın ordusu olduğu ancak Genelkurmay Başkanlığı ve kuvvet komutanlıklarından oluşan komuta kademesinin halkın ordusu olmadığıdır. Aynı bağlamda Uzman çavuş ve onbaşılar ile astsubaylar, yani gayri memnun zümrenin üzerine gidilmekte, bunların problemleri abartılı bir şekilde kamuoyunun dikkatine getirilmektedir. TSK´da gayri memnun bir zümre yaratılmaya çalışılmakta veya mevcut gayri memnunlar istismar edilmektedir. Ayrıca emekli veya muvazzaf TSK mensuplarının karıştığı olaylar TSK´nın tamamına mal edilmeye çalışılmakta, alınan ifadeler, nerede ise soruşturmaları naklen yayın ile takip edilir hale getirilmektedir.
ç. YENİ DÖNEMDE TÜRK SİLAHLI KUVVETLERİ:
1) Yeni dönemde TSK´nın da yeni politikalar belirlemesi gerekmektedir.
2) Her şeyden önce, yeni şartlar ortaya çıkaran ve yeni tedbir ve uygulamalar gerektiren bir dönem içinde olduğumuzu kabul etmek gerekmektedir. AKP´nin TSK´nın temel konulardaki hassasiyetlerini hatta itirazlarını dahi dikkate almadığı, kendi bildiği yolda yürümeye devam ettiği görülmektedir.
3) Esas mesele, ılımlı İslam veya demok-ratik İslam olarak nitelendirilen yeni devlet düzeni içinde cumhuriyetin temel niteliklerine bağlı TSK´nın, kendisine nasıl bir yer bulabileceği ve burada nasıl barınabileceğidir.
4) TSK´nın TBMM tarafından kurallara uygun olarak seçilmiş ve gerçek niyeti bu olmasa da, devletin anayasada belirlenmiş olan temel niteliklerine sahip çıkacağını açıkça deklere etmiş bir Cumhurbaşkanı´na karşı çıkmak için geçerli bir gerekçesi ve desteği bulunmamaktadır. Bu nedenle, devlet sisteminin işlemesine, devlet terbiyemiz gereği, mani olmamak gerektiği düşünülmektedir. Ancak seçim sonrasının seçimden daha fazla önem arz ettiği açıktır. Kriz veya gerginlik yaşanıp yaşanmayacağını cumhurbaşkanının ve hükümetin davranışları belirleyecektir.
5) TSK´nin halihazırda siyasi gelişmeleri etkileme veya yönlendirme imkanının ne olduğu, daha doğrusu, bu imkanın kalıp kalmadığının belirlenmesi de önem taşımaktadır.
6) Türbana gösterilecek tepki, alt kademeler için de bir emsal teşkil edecektir. Gösterilen tepkinin uzun vadede uygulama imkanı olan tutarlı bir politika olması önemlidir. Gösterilecek tepkinin, her ne olursa olsun, kendi manevra sahamızı daraltmayacak ve meteakip girişimlerde elimizi bağlamayacak düzeyde kalması önem arz etmektedir. Esasen, TSK´nın bugüne kadar devletin niteliklerinin korunması konusunda gösterdiği titizliğe aynen devam etmesi izlenebilecek en tutarlı politika olacaktır. TSK, esasen söylenebilecek her şeyi söylemiş söylediklerinin arkasında durduğunu ilan etmiştir. Bundan sonraki tepkilerini davranışları ile göstermesi doğaldır.
7) Bir diğer önemli konu da, TSK tarafından izlenecek politikanın, başta Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) olmak üzere siyasi bir partinin politikaları ile çakışmaması, bir diğer deyişle TSK üzerinde veya arkasına sığınarak muhalefet veya politika yapılmasına imkan verilmemesidir.
(8) TSK´nın bir ´imaj düzeltmesi´ yapması ve kendisi hakkında kamuoyunda yanlış intiba yaratmaya yönelik çabaları etkisiz kılması gerekli görülmektedir. Bu amaçla hazırlanmış olan Bilgi Destek Planı EK-A´dadır.
(9) DTP ve yandaşlarının yaşadığı sıkıntıların istismar edilmesi ve AB´den gelecek desteğin önünün kesilmesi için;
(a) DTP´nin, kendi ifadeleri ve davranışları nedeni ile TSK tarafından terörist olarak görüldüğünü ve herhangi bir şekilde muhatap kabul edilmeyeceğini üst düzey bir açıklama ile ilan etmek.
(b) Terörü bu şekilde destekledikleri müddetçe demokratik olarak herhangi bir ilerleme sağlayamayacaklarını ve bu suretle esas olarak temsil ettiklerini iddia ettikleri kişilere zarar verecekleri mesajını yaymak.
(c) Bu suretle ?bugüne kadar ki kazanımlardan taviz vermeyin, yumuşamayın? diyen Kandil ile ?terörden bir fayda gelmez, teröristleri desteklemeyin vazgeçin? diyen başta AB olmak üzere Kandil karşıtı çevrelerin arasında sıkışıp kalmalarına yol açmak,
(ç) Irak´ın kuzeyindeki desteği kesmek için bölge halkını terörle mücadele bağlamında ´rahatsız etmek´, bu suretle de PKK´ya yardım ettikleri ve destek sağladıkları müddetçe bu rahatsızlığın devam edeceği mesajını vermek,
(d) PKK´nın eylemlerinin, işadamlarının bölgede yatırım yapmamalarına yol açması, iş makinelerini, yolları, köprüleri tahrip ederek bölgeye hizmet götürülmesine mani olması gibi sonuçları ile bölge halkına daha da zarar verdiği gibi söylemlerin yaygınlaştırılarak bölge halkının teröristlere sağladığı desteğin azaltılmasına çalışılabileceği düşünülmektedir.
d. SONUÇ:
(1) 22 Temmuz seçimleri Türkiye Cumhuriyeti Devleti için devletin temel nitelikleri açısından bir dönüm noktasıdır. Türkiye, demokrasi ile İslam´ın bir arada yaşayabileceğini ispat etmiş bir ´ılımlı İslam´ devleti olarak tanımlanmaktadır. Hükümet de, iç kamuoyu, AB ve Avrupa´nın da desteği ile elde ettiği kazançlarını pekiştirmeye kararlı görünmektedir. Bu eğilimi ve ´İslami demokrasi´ bağlamında kazanılmış olan bir ivmeyi, halen gelmiş olduğu noktadan geri çevirmek son derece zordur.
(2) Gelinen noktada, hükümetin tutumundan çok fazla taviz vermeyeceği ve kendi tabanının beklentilerini karşılamak için sınırları zorlayacağı anlaşılmaktadır. TSK´nin bu gelişmeleri etkilemeye ne derece muktedir olduğu ayrıca düşünülmelidir.
(3) TSK´yı destekleyebilecek kesimler son derece azalmıştır. Tam tersine basın, iş dünyası, ticaret odaları, sendikalar, üniversite camiasının bir kısmı TSK´nın karşısındadır. Hatta halkı da TSK´ya karşı çıkarmaya yönelik çabalar artmaktadır. Bütün bunların içinden karakteri sağlam, devletimizin temel niteliklerine bağlı kişi veya kişilerin ve fikirleri paralellik gösteren STÖ´lerin desteklerini sağlamak ve beraber çalışma imkanlarını araştırmak gerekmektedir.
(4) TSK´nın ´imaj tazelemesine´ büyük kitlelerin ortak meselelerini kullanarak başlamak gerekmektedir. Bu nedenle de, öncelikle PKK ve DTP üzerine alenen ve kamuoyu oluşturacak şekilde ve yukarıda maruz temalar çerçevesinde gidilmelidir. Aynı kapsamda ele alınması gereken bir diğer konu da din ve türbandır. TSK´nın dine karşı olmadığı çeşitli vesilelerle ve şekillerde gündeme getirilmeli, baş örtüsü ile türban farklılığı vurgulanarak bu konudaki yanlış anlamaların ve TSK aleyhinde oluşmaya başlayan kanaatin önü kesilmelidir.
(5) Türkiye´deki güvenlik, siyaset, ekonomi ve sosyal hayatla ilgili gelişmelerde AB ve ABD´nin önemli rol oynadığı şüphesizdir. Her ikisi ile de duygusallıktan uzak, gerçekçi ve birebir bir diyalog kurulmasına ihtiyaç bulunmaktadır.
Özellikle de seçimlerden sonra AKP´nin gerçek yüzünün görülmeye başlaması ile AB çevrelerinde hükümete karşı oluşmaya başlayan tavır istismar edilmelidir.
(6) Diğer ülkelerle ilgili olarak takip edilecek politikalar ayrı bir çalışma ile sunulacaktır.
Arz/Rica ederim
GENELKURMAY BAŞKANI EMRİYLE Nusret TAŞDELER Korgeneral, Hrk.Bşk. EKLER EK-A (Bilgi Destek Planı) EK-B (Özel Dağıtım Planı) DAĞITIM: Gereği Özel Dağıtım Planı ( Radikal)
ERGENEKON TERÖR ÖRGÜTÜ HALEN FAAL.. BİR AYAĞI SİVİLLERİN İÇİNDE BİR AYAĞI ASKERLERİN.. BAŞBAKANIN RESMİ TELEFON GÖRÜŞMESİNİ GEÇTİĞİMİZ GÜNLERDE KENDİ MEDYA ORGANLARI OLAN AYDINLIK´TA YAYINLAYARAK SAVUNMADAN SALDIRIYA GEÇTİKLERİNİ GÖSTERDİLER..
Ergenekon savcıları örgütün henüz ortaya çıkartılamamış kadrolarının izini sürüyor
2 yıldır sürdürülen soruşturma kapsamında yapılan operasyonlarda Ergenekon Terör Örgütünün birçok elemanı ortaya çıkartılmış ve yakalanmış olsa da çökmediği ve faaliyetlerini sürdürdüğü iddiaları zaten daha önce medyaya da yansımıştı. Ergenekon savcılarının, darbeci ekip dağıtılsa bile hareketi sürdürmesi planlanmış ve hala varlığını sürdüren İdhar´ın (yığınağın, kadrolaşmanın) izini sürdüğü öğrenilmişti. Ergenekon iddianamesinde, darbe slaytlarında, ´Bu sadece askerlerin planladığı bir girişim değil sivillerle ortaklaşa yürütülen bir girişimdir. Darbeci ekip dağıtılsa bile hareketi sürdürecek İDHARIN (yığınağın, kadrolaşmanın) yapılması öngörülmüştür. Genelkurmay Bşk. ÖZKÖK tarafından girişim önlendiğine göre, hareketi devam ettirmek üzere yapılan kadrolaşma bugün devam etmektedir. Çünkü Org. ÖZKÖK herhangi bir tasfiye yapmamıştır´ ifadesi dikkat çekmişti.
Albay Atilla Uğur, ´Herşeyi 2009´a göre ayarladık´
Başbakanın resmi telefon görüşmesini yasadışı şekilde gizlice kaydedip kısa süre önce Aydınlık´ta yayınlayarak varlığını devam ettirdiğini ve atağa bile geçtiğini ortaya koyan Ergenekon örgütünde, gizli dinlemeleri yapanlardan şu an tutuklu yargılanan emekli Albay Hasan Atilla Uğur´un 9 Ocak 2008´de A. A. ile yaptığı telefon konuşmasında da özetle A. A.´nın ?Her şey 2009´a göre biz ayarladık...? dediği, Uğur´un ?Her şeyi. Paşam, hiç merak etme gelince konuşacağız? dediği, iddianamede ?2009 yılı içerisinde elde edilen darbe planları ile ilgili bir beklenti içerisinde oldukları? değerlendirmesiyle yer alıyordu.
Alparslan Arslan da darbe bekliyordu
Bir Ergenekon eylemi olan Danıştay saldırısının tetikçisi Alparslan Arslan´ın da yakalandığında ´Yakında darbe olacak, beni kurtaracaklar´ dediği gündeme gelmişti. Ergenekon iddianamelerinde Danıştay tetikçisi Alparslan Arslan´ın cinayeti işledikten sonra yakalansa da yapılacak darbenin ardından serbest bırakılacağına inandırıldığının altı çizilmişti. Arslan´ın Danıştay saldırısının hemen ardından yakalanması üzerine polise Siz kimsiniz be, birkaç ay sonra darbe olacak ve ben elimi kolumu sallaya sallaya dışarıya çıkacağım. dediği belirtilmişti. Arslan, Ankara 11. Ağır Ceza Mahkemesi´ndeki bir duruşmada da ´Yakında darbe olacak ve ben serbest kalacağım.´ diye bağırmıştı. 2007 yılında öldürülen gazeteci Hrant Dink´in avukatı Fethiye Çetin de ´Hrant´ı öldürenler 2009´da yapılması planlanan darbeyle serbest kalmayı düşünüyorlardı´ şeklinde bir açıklama yapmıştı.
İlhan Selçuk´tan Eruygur´a: Bir kez daha yenilen tarafta olursak, hiç istemiyorum. Bundan korkuyorum
Darbe bekleyen sadece o değildi Ergenekon´un üst düzey yöneticisi olduğu iddiasıyla yargılanan emekli Orgeneral Şener Eruygur, Sarıkız, Ayışığı, Yakamoz ve Eldiven kod adlı darbe planları yapmıştı. Mustafa Balbay´ın darbe günlüklerindeki 16 Ocak 2004 tarihli notta, İlhan Selçuk´un, Şener Eruygur´a Biz sizinle beraberiz. Bir kez daha yenilen tarafta olursak, hiç istemiyorum. Bundan korkuyorum dediği belirtiliyor. Selçuk, Madanoğlu cuntası ile birlikte darbe hazırlığı yaptığı iddiasıyla cezaevinde yatmıştı.
Veli Küçük: Yakın gelecekte darbe olacak
Veli Küçük, 2003´te Alman National Zeitung gazetesine Uzun bir süredir darbe olmadı. Bunu büyük bir hata olarak görüyorum. Ancak yakın bir gelecekte darbe olacak demişti.
Alemdaroğlu-Sayın: 2008 Mart´ında 1960 darbesi gibi bir darbe yapılacak
Eski İstanbul Üniversitesi Rektörü Kemal Alemdaroğlu ile Ümit Sayın´ın konuşmalarında, TSK´da emir-komuta zinciri dışında 2008 Mart´ında 1960 darbesi gibi bir darbe yapılacağı ifadelerinin geçtiği iddianameye girmişti.
TSK´nın ´Karargah Evleri´ sessizliği, son askeri ´Şura´da Ergenekon soruşturmasında sorgulanan ya da adı geçen subayların terfi alması, Ergenekon´un asker ayağının hala faal olduğunu gösteriyor
Kamuoyunun gündemine ilk kez Savcı Zekeriya Öz´ün yürüttüğü Ergenekon soruşturması kapsamında 21 Mart 2008 tarihinde İşçi Partisi genel merkezinde yapılan aramada ele geçirilen bir belgeyle gelen, dışarıdan sivillerin de katıldığı TSK içindeki ´Karargah Evleri´ oluşumunun aslında çok daha önce 2005 yılında MİT tarafından Genelkurmay´a bildirildiği ortaya çıkmıştı. Ergenekon Savcısı Zekeriya Öz konuya dahil olur olmaz bu yönde soruşturmayı genişletmiş ve MİT tarafından konuyla ilgili dosya verildiğini öğrendiği Genelkurmay´a ?Durum ne, soruşturma ne aşamada?? diye sorması üzerine o zamana kadar herhangi bir soruşturma başlatılmadığı ortaya çıkmıştı. Savcı Öz´ün adeta dürtmesiyle başlatılmak zorunda kaldığı anlaşılan askeri soruşturma ise başlangıcından günümüze iki yıldır tuhaf gelişmelere sahne oldu ve olmaya da devam ediyor.
Ergenekon sanığı subaylar genelkurmayca korunuyor
Askeri soruşturmayı yürüten iki askeri savcının birbirlerini aklamak için evrak sahteciliği yaptığı ortaya çıkmıştı. Haklarında başka iddialar da bulunan bu savcılardan biri kısa süre önce görevden alındı diğeri de adi bir çete üyeliği suçlamasıyla tutuklanıp cezaevine gönderildi. Dikkat çekici olan ise bu koğuşturmayı yapanların askeri makamlar değil sivil makamlar olması.. Kamuoyunda askerlerin Karargah Evleri soruşturmasını savsakladığı kanısı hakim. Ama niçin savsaklanıyor? Soruşturma niçin karartılmaya çalışılıyor? Yoksa örgütlenme çok yaygın ve derinlere iniyor da bu sebeple sessizce bir temizlik operasyonu yürütülüyor mu? Bu iyimser bakış.. Ama ya tersi doğru ise, ya bu oluşuma karşı asker içinde herhangi bir şey yapılmıyorsa?.. Kamuoyunda yaygın kanaat işte bu, yani asker oluşuma karşı değil aksine onları koruyup kolluyor. Genelkurmayın Ergenekon ve Temizöz soruşturmalarına konu olan subaylara sahip çıkıp hala görevde tutmaya devam etmesi de bu kanıyı pekiştiriyor. Karargah Evleri, ordu içinde gücünü korumaya çalışan bir cuntasal yapılanma mı ve askeri darbe tehlikesi devam ediyor mu?..
Terörle mücadele diyerek sivil toplumla mücadele edenlere karşı sessizlik sürüyor
Türkiye´de yaşanmakta olan kanunsuzluklara askeri yetkililerin doğrudan ya da dolaylı destek çıkması olaylarının Batı´da yaşanması durumunda o yetkililerin hemen görevden alınacağından kuşku duyulmuyor. Örneğin İspanya. Bundan daha basit bir skandal da Savunma Bakanı sivil otoriteye başkaldıran Genelkurmay Başkanını derhal görevden almaktan çekinmedi. Türkiye´de bunun ne zaman gerçekleşeceği merak ediliyor. Terörle mücadele ile sivil toplumla mücadeleyi birbirine karıştırdığı açık olan askeri yetkililere sessiz kalınıyor. Kamuoyunda tepkiler giderek artarken, ´Genelkurmay ne yapmaya çalışıyor´, ´Hükümet ne zaman bu kanunsuzluklara ses çıkaracak´ soruları soruluyor.
Kamuoyunda tepkiler giderek artarken Genelkurmay ne yapmaya çalışıyor?
Ergenekon kapsamında Zir Vadisi´nde bulunan mühimmat nedeniyle hakkında askeri savcılıkça dava açılan Yarbay Mustafa Dönmez, Genelkurmay Askeri Mahkemesi´nde hakim karşısına çıkmıştı. Dönmez, hakim Binbaşı Cemil Çelik´in, ajandasında yer alan özel yaşamına ilişkin bilgileri sorması üzerine tepki göstermişti. Dönmez, evlilik dışı ilişki yaşadığını ortaya koyan kadın isimlerinin sorulması üzerine, ?Duygu ve düşünceme kalmış şeyleri yargılayamazsınız. Bunlar hayallerimdi. Bu sorunun sorulmasını doğru bulmuyorum? dedi. Hakim Binbaşı Cemil Çelik, ismi geçen kadınların askeri savcılıkta Dönmez´le ilişki yaşadıklarını doğruladığını ifade etmesi üzerine de Konunun dışındadır. demişti. Mustafa Dönmez, Mühendis Binbaşı Fatma Dönmez ile evli... Gayri meşru ilişki yaşadığı Genelkurmay Askeri Mahkemesi´nde askeri hakim tarafından dile getirilen Mustafa Dönmez hala yarbayken, eşi başörtülü olduğu gerekçesiyle birçok asker Yüksek Askeri Şura (YAŞ) kararlarıyla Türk Silahlı Kuvvetleri´nden ihraç ediliyor. (Vakit)
Genelkurmay, terfi ettiremediği ´Komplo Belgesi´ yazarı Albay Dursun Çiçek´ten adeta özür dilemişti
Suç işleyenler ya da soruşturulanlar hala görevde tutuluyor hatta terfi bile alıyor
Yarbay Dönmez gibi Albay Temizöz ve Albay Dursun Çiçek de hala görevde tutuluyor, soruşturulan diğer bazı şüpheli subaylar da terfi alıyor
Diyarbakır´da görülen faili meçhuller davasında 9 kez ağırlaştırılmış müebbet hapis talebi ile tutuklu yargılanan Kayseri İl Jandarma Alay Komutanı Albay Cemal Temizöz´ün bu ağır suçlamalara rağmen 6 aydır açığa alınmadığı ve hala görevde tutulduğu ortaya çıkmıştı. Davanın müdahil avukatlarından Tahir Elçi´nin sözleri oldukça çarpıcıydı. Hakkında ceza soruşturması başlatılan bir şahsın; üstelik tutuklu olarak yargılanırken hala açığa alınmamış olmasının izah edilemeyeceğini kaydeden Elçi şu ifadeleri kullandı: ´Hakkında bu derece ağır bir iddiada bulunularak, böylesine kapsamlı bir iddianame hazırlanarak kamu davası açılmış ve hala görevinin başında olan başka bir devlet memuru yok. Düşünün ki bu şahıs hakkında onlarca cinayet iddiası var. 9 kez müebbet hapisle yargılanıyor. Hala görevinin başında olması soruşturmanın selameti açısından son derece sakıncalıdır. Ayrıca birlikte yargılandığı sanıklar açısından da sakıncalıdır. Gizli tanıklar Tükenmezkalem ve Sokaklambası´nın ifadelerini neden geri çektiği şimdi daha iyi anlaşılıyor. Genelkurmay´ın hala bu personeli görevi başında tutması bir mesaj olarak da algılanabilir.´ Genelkurmay´ın tavır koyduğu açık ve ilk kez de olmuyor. Ergenekon soruşturmasına karşı da tavır koyan askerlerin bu faydasız direnme çabası kamuoyunun dikkatinden kaçmıyor ve ´Genelkurmay ne yapmak istiyor, sivil yasaları ve mahkemeleri neden ciddiye almıyor, kimin emrinde, sivil otoritenin emri altına girmek istemiyor mu, Ergenekon tipi örgütlenmelerin kanun dışı infazlarını, faili meçhulleri, terörle terör çıkararak mücadele etmeyi, gerillayla kontrgerilla olarak mücadele edenlerin bir taraftan uyuşturucu silah kaçakçılığı ve diğer karanlık ticarete de el atarak kişisel çıkar elde etmeye yönelmelerini de onaylıyor mu, onaylamıyorsa neden sivil yargılamalara doğrudan veya dolaylı müdahale ediyor?..´ sorularını sorduruyor.
ŞOK!!! KONTRGERİLLA BELGESİNİ HAZIRLAYAN GENERAL BAŞBAKAN ERDOĞAN´IN ASKERİ DANIŞMANI ÇIKTI
30 Ekim 2009: 22 Temmuz seçimlerinin hemen ardından dönemin Genelkurmay Başkanı Büyükanıt´ın emri ile hazırlandığı iddia edilen Bilgi Destek Planı dönemin Genelkurmay Harekat Başkanı Orgeneral Nusret Taşdeler´in imzasını taşıyor. Taşdeler´in bu belgeyi hazırladığı dönemde Başbakan Erdoğan´ın askeri danışmanı olması ise olayı bir başka boyuta taşıyor. 2009 Ağustos´unda 8 korgeneral arasından sıyrılarak orgeneralliğe terfi eden ve Harp Akademileri Komutanı olan Taşdeler, Ağustos 2007- Ağustos 2008 döneminde Başbakan Erdoğan´ın askeri danışmanı olarak görev yaptı. Bu dönemde Başbakan Erdoğan´ın askeri konularda Genelkurmay Başkanı´ndan sonra en çok yararlandığı isim olan Taşdeler, 2007´deki tarihi Erdoğan-Bush görüşmesinde dönemin Genelkurmay İkinci Başkanı Org. Ergin Saygun ile birlikte hazır bulundu. Başbakan ABD Dışişleri Bakanı Rice ile görüşürken de Taşdeler oradaydı.
Kritik dönemlerde Erdoğan´ın yanında
Nusret Taşdeler´in askeri danışman olarak görev yaptığı dönemde hükümet, sınır ötesi operasyon için Türkiye Büyük Millet Meclisi´nden yetki aldı. Tezkerenin kabul edilmesinden önce 7 Ekim 2007 tarihinde 13 asker pusuya düşürülerek şehit edildi. Tezkerenin Meclis´ten geçmesinin ardından hükümetin operasyon için kararsız kaldığı günlerde Dağlıca Taburu´na yapılan saldırı ortalığı karıştırmış, 12 asker şehit olmuştu. Şubat 2008´de yıllar sonra ilk kez Kuzey Irak´a sınır ötesi operasyon gerçekleştirildi. Güneş Harekatı olarak adlandırılan sınır ötesi harekatın plan ve koordinasyonundan sorumlu isim de Nusret Taşdeler´den başkası değildi. Skandal Bilgi Destek Planı´nı Ergenekon savcılarına gönderen subay, ordu içindeki cuntanın Dağlıca ve Aktütün saldırılarında da parmağı olduğunu iddia etmişti.
Askeri danışmanı kim belirliyor?
Başbakan´ın askeri danışmanını Başbakanlık değil Genelkurmay Başkanlığı belirliyor. Teamüllere göre korgeneral rütbesindeki Genelkurmay Harekat Başkanı, Başbakan´ın da askeri danışmanı oluyor. Nusret Taşdeler´den önce Erdoğan´ın askeri danışmanlığını yapan Bekir Kalyoncu da Genelkurmay Harekat Başkanı´ydı. Başbakan´ın askeri danışmanı ile rutin bir görüşme trafiği yok ancak Başbakan istediği zaman askeri danışmanından faydalanıyor. Nusret Taşdeler, eski Genelkurmay Başkanı Hilmi Özkök döneminde boş bırakılan orgeneral kadrosuna atama yapılarak terfi ettirilmişti. ( Bugün)
(27 Ekim 2009, 14:55), son güncel.: (30 Ekim 2009)
HABERLE İLGİLİ ŞİKAYET, DÜZELTME GİBİ TALEPLERİNİZİ İLETMEK İÇİN TIKLAYIN
HABERLE BAĞLANTILI OLABİLECEK LİNKLER:
´AKP ve Gülen´i Bitirme Planı´ manşetlerimiz
Askerlerin soruşturmalara müdahalesi
Askerlerin organize şekilde Ergenekon savcılarından delil kaçırmaları
Karargah Evleri soruşturmasının askerlerce savsaklanması
Şemdinli Davası´nın askerlerce örtbas edilmesi